Bedenin Rüyası

762 17 0
                                    

Özkan Gözel - Bedenin Rüyası

Suya düştün, sırılsıklam oldun. Çırpınmak beyhude. Dip seni çekiyor, su kaçıyor boğazına. Batıyorsun mütemadiyen, batıyorsun, batıyorsun aheste… Dip seni koyvermeyip kendine çekiyor habire. Çabalıyorsun ama nafile. Bırak çırpınmayı, olan olacak! Gerçi ya batacak ya çıkacaksın, ama hele bir suyla barışık olmayı dene. Dene suyun halinden anlamayı hele. Çırpınmak artık. Ve bırak kendini suyla birlikte –dalgalanmaya. Suyun okşayışına bırak kendini. Bırak kendini telaşsız, bırak kendini aheste. Dalgalan ağır ağır suyla birlikte. Dalgalan, korkusuz, ölmüşçesine… 
*** 
   Görüyorsun dip seni artık çekmiyor, görüyorsun su artık genzini yakmıyor. Kaslarının tüm gücüyle çırpınmıyorsun artık. Su seni tutuyor el üstünde. Sudasın, sırılsıklam. Batmazsın artık, el üstündesin. Dingin, telaşsız, canlı cenaze. Uygunluğu buldun artık, uyabildin, bildin uymayı. Şimdi, şimdi artık uyuyabilirsin. Uyu dipsiz bir uykuyla. Uyu suyla birlikte. Uyu su gibi, su gibi uyu dingince. Uyu mûnis mûnis suyun uykusunu. Uy ki uyku, dalga dalga kaplasın bedenini. Uy ki uyuyabilesin. Uy ve katıl suyun bedenine. Şimdi dalgalansın bedenin suyun bedeniyle birlikte. Hemvücut bir dalgalanıştasın artık, suyla hemhal bir biçimde. Kulaklarında hep dipten gelen o şarkı. Suyun yüzeyindesin, hafif kıpırtılarla, örtüyorsun onu bir yorgan gibi tüm vücudunla. Vücudunu öpüyor su. Savaşmıyorsunuz artık, sevişiyorsunuz, hafif dokunuşlar, latif okşayışlarla ve bir serinlik ki kaplıyor seni, hücrelerine dek en ücrâ… 
*** 
   Sessizce çekip gitmek istiyor ruhun, terk edip suyun yüzeyinde bedenini. Ruhun ayrılığı arzuluyor belli, bırakıp suda bedenini, bırakıp onu uykuda, onu komada. Bedenin suda ürpererek hafif hafif uyuklaya dursun, şimdi sen uçmağa heves ediyorsun. Heves ediyor ruhun biteviye kanat çırpmaya, gökyüzünün zağarlarına dayanırcasına. Heves ediyor ruhun bedende nefes alıp verme oyununa bir son vermeye ve böylece yalnız ve daima gökyüzüyle yek-nefes olmaya, karışmaya havaya, havalanmaya. Şevkle ruhun, ruhun inatla, ısrarla ruhun, gökyüzüne katışan bir nefes olmaya heves ediyor tamahkârlıkla. 
*** 
   Bedeni suda balık, ruhu tıknefesmiş! Bedeni kafes, ruhu sâfi hevesmiş! Beden ruhu fazla havalı buluyormuş, ruh ise bedenin kendini tıknefes ettiğini söyleyip duruyormuş. Anlaşma uyuşma bir yere kadarmış. Ayışığının suda parıldadığı işbu güzel akşam meğer o pek mukadder ayrılık vakti çoktan gelip çatmışmış. Kulaklarında dipten gelen o mahmur şarkı, uygun kıpırtılarla salınadursun beden suyun yüzeyinde, ruh heveskârlığının doruğunda, ayışığında yukarılara, daha da, daha da yukarılara doğru ağmadaymış. Saf bir nefes olarak serâzat kanat çırpacağı enginlere dâhil olacağı ânın gelişine sabırsızlanmadaymış. İçi kıpır kıpır “pırrr…!” diye uçacağı ânı gözleri dikili semâya –havalı dedik ya!- gözlemedeymiş. 
*** 
   Ruh, dönüp bir kez daha, bir kez daha bakmış suyun yüzeyinde salınıp duran bedene. İç geçirmiş, “Ah, demiş, bunca yoldaşlıktan sonra…” Alçalmış suya ruh ve bedeni son bir kez öpmek istemiş usulca. Tutamamış kendini ruh ve dökülen bir damla gözyaşı karışmış bedenin uykusuna. Meğer beden de enginlerde kanat çırpmaktaymış rüyasında, uyanır gibi kıpırdanmış o bir tek damlayla. Nefesi daraldıkça daralmış ruhun ve konuvermiş gölün kıyısına. Hava kararıvermiş birden, ay girivermiş hemen bir bulutun arkasına. “Meğer yine rüyaymış tüm bunlar”, diye hayıflanmış ruh, “Ayrılık bir başka bahara”. 
*** 
   “Meğer ki neymiş”, demiş hevesi kursağında kalan, “ah ne aymazım ben, yine görmüşüm bedenin rüyasını”. Hayreti hüznüne baskın, ruh devam etmiş: “Meğer o da hep beni görürmüş rüyasında. Meğer aynı kumaştanmışız ha! Demek, ben ancak onun rüyasında kanat çırpmaktaymışım, vay canına! Bedenin rüyasıymışım ben! Can kafesinde mahpusum yine, o uyanınca.”

Lal-i Yar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin