tanıtım

307 27 29
                                    

Birlikte iskeleye kuruluyoruz. Ellerimiz iskelenin aralıklı tahtalarının üzerinde. Tahtalar elimizde izler yapıyor. Biz şikâyet etmiyoruz. Ellerimiz baskı yapmaya devam ediyor. Canımız acıyana dek ağzımızdan tek bir hece dökülmüyor.

Güneş batıyor. Ertesi gün tekrar gelmek sözüyle gidiyor. Çok uzaklara gidiyor. Bütün şehri terk ediyor. Biz iki beden kızıllıkların arasında kalıyoruz. Kızıllıklar bizi seviyor bu yüzden sarıp sarmalanıyoruz onların sevgisiyle. Güneş giderken sıcaklığı da götürüyor sanıyoruz ama öyle olmuyor. Kızıllıklarını bize armağan ediyor. Güneş her zamanki gibi oldukça merhametli. Bizim üşümemizi istemiyor. Sıcaklığında kavurmuyor ama üşütmüyor da. Tam ortasında bir yerlerde. Bunun adını koyamıyorum bir anda.

Derin bir nefes alıp spor ayakkabılarımı çıkarmak üzere eğiliyorum ayaklarıma. Tek tek çözüyorum bağcıkları. Ayakkabı ayağımdan çıkacak kadar gevşediğinde çözmeyi bırakıyorum. Ayağa kalkıyorum ve geriye birkaç adım atıyorum. Olduğum yerde ayaklarımı ayakkabıların içinden çıkarıyorum ve onlara hiç dokunmadan yalın ayak eski yerime ilerliyorum.

Yanına kuruluyorum. Eski pozisyonumu alıyorum. Fakat ona olan yakınlığım birkaç santim daha artıyor. Birkaç santim daha yaklaşıyoruz birbirimize. Aramızda birkaç santim varken sıcaklığı daha çok hissedilir oluyor. Ama ben en çok kalbini hissetmeyi seviyorum. Bazen aralık bir kapı bırakıyor bana, bazen de kapının üzerine yedi kat zincir vuruyor. Şu anda da yedi kat zincir vurmuş durumda. Kalbinin sıcaklığı ulaşmıyor buna.

Boş boş oturuyoruz. Gözlerimiz denizin üzerinde kalan kırmızılıklarda. Bir bulut kümesi geçip gidiyor. Dünya döndükçe bulutlar şekil değiştiriyor. Ezilip büzülüyorlar. Koyu maviye dönen gökyüzünden siliniyorlar en sonunda. Derin bir nefes alıyorum temiz havada.

Neden bilmiyorum ama ona bakamıyorum. Bir türlü gözlerim onu bulmuyor. Bulsa bulutlar gibi silineceğinden de korkuyor olabilirim elbette. Bu his öylesine güçlü ve etkili ki, yaşamadan bilinmez denilenlerin birincisi bana göre.

Ellerimin altında ezilen tahtalara bakıyorum. Parmaklarımın bir iki adım atsa onu parmaklarının üzerine çıkacağını, tenlerimizin birbirine değeceğini görüyorum. Bunun sevinciyle karnımda kıpırtılar oluyor. İşaret ve orta parmağımı tahtanın üzerine koyuyorum. İlk önce işaret parmağımı, daha sonra orta parmağımı öne atıyorum. Bu döngü onun tenine değene kadar devam ediyor. Bir çocuk gibiyim. Oyunlar arayan ve oyunda yenileceğini düşünüp geri çekilen bir çocuk gibiyim ben.

Ona değince parmaklarım irkiliyor ve yerinde sıçrıyor. Parmaklarımı elinden ayırıyor. Fazla dalmış olmalı ki yüreği ağzında, derin derin soluklanıyor. Ben biraz utanıyorum onun aksine olan duygularımla. Benden bu kadar çabuk ayrılmasına, her şeye küsüyorum. Belki de çocukluğuma devam edip o adımı hiç atmamalıydım. Ama iş işten çoktan geçti. Zaman geriye akamaz. Kum taneleri yukarıya tırmanamaz. Tanrı kum saatini ters çevirene kadar bu istediğim olamaz.

Kirpiklerimin birbirine değmesine müsaade etmeden onu izliyorum. Gözlerim onda kalıyor. Onun da gözleri bende. Bu iskeleye adım attığımızdan beri bana ilk bakışı. Kalbim atabileceği en yüksek şekilde gümbürdüyor. Ortam rüzgarın denizde yaptığı hışırtılar dışında öyle sessiz ki, kalbimin atışını duymasından korkuyorum. Duysun istemiyorum. Ona karşı bu kadar hassas olduğumu, çelik zırhımı indirdiğimi bilmesin istiyorum. Sağ elimi sol göğsümün üzerine getirip yavaş yavaş okşuyorum. Birazcık sakinleşsin diye. Eğer onun duymayacağını bilsem şu anda kalbimle bile konuşurum.

Bir anda her şey oluyor. Benim elim kalbimin üzerindeyken onun eli elimi örtüyor. Artık rüzgar değmiyor tenime. Tuttuğu kısım sıcacık oluyor. Sonra alnını omzuma yaslıyor. Tüm soluğum kesiliyor. Takvimin yaprakları dökülmeyi bırakıyor, dünya bir saniyeliğine duruyor, insanlar nefes almayı bırakıyor ve o an söylenen tüm şarkılar ve şiirler ona adanıyor.

"Tam şu anda kalmak için her şeyimi verirdim," diyor. "Güneşin batıp etrafa kızıllıklarını bıraktığı, rüzgarın hırçınca denizle oynaştığı, ağaç dallarının onlara eşlik ettiği yerde," diye ekliyor. Sözcüklerini tarıyorum, evirip çeviriyorum. Ama yine de istediğim sonucu elde edemiyorum. Ben bir şey demeden beklerken o bir cümle daha katıyor. "En önemlisi de nerede olursa olsun yanımda senin varlığını hissedeceğim bir zaman diliminde."

Aradığım cümleyi buluyorum ve onun görmediğini bilerek ışıl ışıl gülümsüyorum. Çenemi güneşin öptüğü siyah saçlarına bastırmamak için kendimi kontrol altında tutuyorum. Beynimde birbirine yaklaşıp cümle oluşturmaya çalışan kelimeleri rastgele çekip çıkarıyorum ve hepsi ağzımdan ben tutamadan dökülüyor.

"Eğer kapatırsan gözlerini," diye başlıyorum. "İstediğin zaman diliminde sınırsız kalabilirsin." Sözcüklerim küçük bir aldatmaca, kandırmacadan ibaret. O da bunu biliyor fakat küçük oyunuma katılmayı ihmal etmiyor.

"Sahiden mi?" diye soruyor sesindeki kol gezen yalancı şaşkınlıkla.

"Sahiden, aşk," diyorum devam ettirip.

"Öyleyse sen de kapat gözlerini ki daha uzun kalalım," diyor.

Gözlerimizi kapatıyoruz.

Aşk ve ben şu an bulunduğumuz zaman diliminin bir döngü haline gelmesi için yalvarıyoruz.

With Or Without You // chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin