Okul her zamanki sıradanlığında ilerliyor. Okulda kaldığım süre sonsuz yıllara tekabül ediyor içimde. Öyle bunaltıcı, öyle iç karartıcı bir yer ki. Hapishaneden farksız geliyor bazı günlerde. Ama bugün daha bir boğuk, daha bir kasvetli. Üzerimde şimşek taşıyan siyah bulutlarla geziyormuşum gibi hissettirmekten çok daha ötede. Bununla yaşamak berbat.
Uğultulu sesler etrafımı sarmış durumda. Ellerimi kulaklarıma kapatıp buradan kaçamamak için zor duruyorum. Midem çalkalanıyor ve beynim dünyanın milyon katı hızında dönüyor. Neye uğradığımı şaşırıyorum. Her şey bir bir kayıp gidiyor. Sevdiğim şeyleri tutamıyorum elimde avucumda.
Luhan önümde saçma konulardan konuşmaya devam ederken, mimiklerini kontrol edemiyor. Kendi çapında bağırıyor, yaygara çıkarıyor. Ona engel olmuyorum. Hiçbir şekilde hem de. Ne sözlü bir engel, ne de temaslı. Hiçbirini yapacak gücü kendimde bulamıyorum. Çok fazla bitkin hissediyorum. Son zamanlarda olan bu his yakamı bırakmıyor bir türlü.
Ben gözlerimi önümde duran çikolatalı ekmekten çekmez iken derin düşüncelere dalmaktan da hiç çekinmiyordum. Düşünceler beni bir girdap gibi içine çekiyordu. Pembe çiçek yaprakları da benimle beraber geliyor. Girdap en çok onları beğeniyordu. Çünkü onlar haddinden daha güzel ve göz kamaştırıcıydı. En sonunda yok oluyorum pembe gül yapraklarıyla ve kimse uzatmıyor elini bana. Bu kendimi kötü hissettiriyor ve midemi bulandırıyor. Çok sevdiğim çikolatalı ekmek gözümde dünyanın en çirkin yiyeceğine dönüşürken midemdeki acı su boğazımı tırmanmaya başlıyor. Önümdeki yemeği Luhan'ın önüne tam olarak fırlatıyorum.
Kendime geldiğim zaman ise bakışlarım Luhan'la çarpışıyor. Bana olan tuhaf bakışını yakalıyorum. Bugüne dek hiç bakmadığı gibi bakıyor tam gözlerimin içine. Acıyor mu bu halime diye düşünmeden edemiyorum. Ama öyle olmadığına çok iyi eminim. Sadece endişe, diyor iç sesim. Sadece endişe olduğunu umarak avutuyorum kendimi.
"Baekhyun," diyor tüm kantinde yankılanan sesiyle. Sonra herkesin gözünün bizde olduğunu fark edip beni kolumdan tutuyor ve ona uyup adımlarını takip ediyorum. Sınıfımızın önüne gidiyor ve içeride birinin olup olmadığına baktıktan sonra beni de beraberinde sürükleyerek içeriye giriyor. Kolumu bırakıp kapıyı kapatıyor ve tam karşımdaki masanın üzerine oturuyor. Boş gözlerimle onu tarıyorum yüzündeki gülümsemenin nasıl bir açıklaması olduğundan emin değilim.
"O hareketlerin ne öyle?" diye soruyor. Tam ağzımı açmış cevap verecek iken lafımı ağzıma tıkmasını görmezden gelip onu dinliyorum. "Bak, eğer kötü hissediyorsan senin için izin alırız ve eve gidersin. Bu kadar büyütmene gerek yokmuş değil mi?" diyor ve onaylamamı beklercesine bana bakıyor. "Neyin var sahiden?" diye soruyor son olarak.
Oturduğu kısmın açıkta kalan yerine oturuyorum bende. Ayaklarımı sallıyorum masadan aşağıya. Gözlerimi mermer zeminden ayırmadan Luhan'ın sorusuna cevap düşünmeye koyuluyorum. Bu gerçekten zor bir soru. Durumumu hangi cümlenin tam olarak ifade edebileceğini düşünüp duruyorum. Bir saniye dinlenmeyi reddediyor beynim. İki kelimenin sanki birisi artı, diğeri de artı gibi. Birbirini itiyorlar fizik kanunlarına göre.
"Ben..." diye başlıyorum fakat daha sonra gelecek olan kelimenin kendini çoktan ittiğini ve bir türlü birinci kelime ile birleşmediğini görüyorum. Derin bir nefesi ciğerlerime dolduruyorum ve daha sonra aynı şekilde tekrar geri veriyorum. Nefes sesim, sessiz ve boş sınıfta kulaklarıma dolacak kadar yüksek sesle yankılanıyor. "Sınavlardan dolayı böyleyim," diyorum inanmasını umut ederek. Tek derin bir nefes eşliğinde, "Gerçekten kötü geçtiler. Kalacağımı hissediyorum. İkinci sınavlarım da aynı şekilde geçerse çok büyük ihtimalle yaz kursuna kalmak zorunda kalacağım," diyorum ve açılan kapı dikkatimi oraya çekiyor. Bakışlarımı oraya çeviriyorum. Öğrenciler yavaş yavaş sınıfın içerisine dolduruyor. Biz fark etmeden zil çalmış olmalı.
![](https://img.wattpad.com/cover/89416161-288-k53999.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
With Or Without You // chanbaek
FanfictionAşk hep bir yerden vuruyor. Bazen en güzel yerinden. Bazen ise en derin yaradan. Bana vuran aşk ise derin yaramı sıyırıp geçmişti. Neyse ki şanslı kesime karışmıştım. Ama aşk öyle bir şeydi ki tam mutlu olduğun anda yarana kadar iniyor ve orada baş...