#2 Aragon'a Hoşgeldiniz

356 39 8
                                    

Arkadaşlar kusuruma bakmayın yazdığım 2. Bolum silinmişti bende kurguyu yeniden ayarlayıp 2. Bölümü yeniden yazdım İnşallah güzel olmuştur keyifli okumalar..

Olaylardan 3 ay sonra...
**************************
Kulaklıklarımı takmış yolda eve doğru yürürken aklıma tarih öğretmeninin anlattığı Aragon efsanesi takıldı. Öğretmen öyle anlatmıştı ki sanki orada yaşamış ve olan herşeyi görmüştü. Aragon'un gelişmiş atlı askerli ve kılıçlı, kalıplı güçlü savaşçılarla dolu kocaman, bölge bölge daha da artan bir ordusu varmış ve ordularda her 10 kişinin başında bir element kullanıcısı varmış. Bu müthiş ordu sadece tehditlere karşı kullanılırmış. Her yıl mutlaka 150 veya daha fazla element kullanıcısı doğduğu için doğan ve 15 yaşına gelen element kullanıcıları 15 yaşından itibaren elementlerini kullanmayı öğreniyor ve ömür boyu öğrendiklerini geliştirmeye çalışıyorlarmış.
Bu gereksiz bilgiler kafamı oyalamasın diye müziğin sesini sonuna kadar açtım ve koşmaya başladım.
*********************
Eve geldiğimde annem ve babamın bir erkek ve bir kadınla konuştuğunu gördüm, babamın beni odama yollayacağını bildiğim için yavaşça odama gidiyordum ki babam adımla çağırdı beni "Sullivan gel bakalım.". Bu güne kadar babam bana hep sully dediği için neredeyse adımı unutacakmışım.
Misafirlerin yanına vardığımda babam yine beni şaşırtıp yanına oturttuktan sonra elini omzuma attı ve "Sullivan bunlar Marry ve Carl , seni Aragon a götürüp eğitimine orada güzel ve kaliteli bir biçimde devam etmeni sağlayacaklar. Yani kısaca onlar abin ve ablan." Dedi ve sırıtarak elini omzumdan yavaşça çekti. Benden kurtulduğu için seviniyordu herhalde ki bu kadar mutluydu ve bana iyi davranıyordu.
"Peki Aragon neresi ve abim ve ablam derken neyi kastediyorsun?" Diye sıkkın bir tavırla sordum ve aldığım cevap daha da canımın sıkılmasına neden oldu "Aragon bir krallık Sully. Baban birilerinden kaçarken seni bana emanet etti ve bir gün seni alacağını söyledi. Yani biz senin öz anne ve baban değiliz ve kardeşin de öz kardeşin değil. Abin ve ablan diyerek bir şey kastetmiyorum lafın gelişi ablan ve abin dedim çünkü sana yol arkadaşlığı yapacaklar ve senin iyi hissetmen için ellerinden geleni yapacaklar. Ben sıradan bir insan olduğum için bana Aragon ile ilgili sadece bir krallık olduğunu ve müthiş yaşam şartları olduğunu söyledi baban. Duyduğuma göre de Aragon'a sadece seçilmiş kişiler ve efsaneler gidebiliyormuş."Duyduklarımım etkisinde kısa bir süre kaldıktan sonra başımı yukarı aşağı sallayıp "Ben duşa girip eşyalarımı hazırladıktan sonra da çıkarız ozaman." Diye tripli bir cümle kurmaya çalıştım.
**************************
Yavaşça üstümü çıkartıp kendimi yumuşacık akan suyun altına attım. Duşun altında uzunca bir süre olanları tekrar tekrar zihnimden geçirerek sinirimi ve şaşkınlığımı bastırarak yüzüme her zaman olan bir şeymiş gibi bir ifade takındım.
Duştan çıkıp saçlarımın suyunu aldıktan sonra kurutmadan yavaş yavaş üstümü giymeye başladım.
Kıyafetleri giyip bavullarımı hazırlarken minimum şekilde eşya almaya gayret ediyordum ama kitaplarımı çok sevdiğim için kendime bir kitaplık bavul yaptırmıştım ve onu da alacaktım. Yani eşyaları ne kadar az alırsam o kadar iyiydi.
******************
Eşyalarımı topladım ve unuttuğum birşey varmı diye etrafı inceledim. İncelerken gözüme posterlerim ilişti ve hepsini yavaş yavaş, zarar vermeden söküp çantama koydum. İncelemeye devam ettim ve tam bitirecekken çekmecede duran bilgisayar çantamla küçük ilaç çantasındaki kürdanlarımı da çantayla birlikte aldım. Yavaşça merdivenlerden indim, büyük salona girdim. Marry ve Carl ayni anda "Hazırsan gidelim Sullivan" dediler ve
Yürümeye başladık ama depoya doğru gidiyorduk. Carl'a "neden depoya iniyoruz?" Diye sordum ama sadece "göreceksin." Demekle yetindi. 5 dakika sonra içeride yere çizdikleri yuvarlak ve içinde yıldıza benzeyen bir şekil olan birşey çizmişlerdi. Bana
"Ortaya geç ve işaret parmağını ve orta parmağını baş parmağınla birleştirip iki kaşının tam ortasına tut ve içinden "Aragonius teleportia" diye tekrarla" dediler dediklerini yaparken aklıma tarih öğretmeninin söyledikleri geldi ve araştırdığım büyü kitaplarındaki teleportasyon büyüsüydü bu. Son 5 yıldır büyülere aşırı merak sarmıştım ve bu benim en sevdigim büyülerdendi ki zaten sözleri de profesyonelce söylemiştim.
Hazırlıkları bitirmiş olmalılar ki benimle aynı hareketi yapıp ellerini iki kaşının tam ortasına birleştirdikten sonra bana da "Bağır!" Dediler ve bende sözleri bağırarak söylemeye başladım " Aragonius Teleportia! . Aragonius Teleportia! . Aragonius Teleportia." Ellerimizi birleştirdik ve ışıklar saçılmaya başladı etrafa. Yaklaşık 20 saniye sonra ışıklar her yanı sardı ve sadece Carl ve Marry'i görüyordum , geri kalan her yer bembeyazdı. Birden kendimizi yeşillik bir alanda bulduk ve ikili bana dönüp " Aragon'a Hoş geldin Seçilmiş" deyip önümde asker selamı verip hazır ol 'a geçtiler. "Saçmalamayın siz bana yolculuğumda yardım için buradasınız emir erim olmak için değil!" Dedim ve kahkaha atarak koşturup bir elma ağacına tırmanıp gözüme elimi siper ettim espri dolu bir ses ile karınca dolu bir tepeyi göstererek " Askerlerim! Güneyde düşmanlar çıkartma yapıyor ve şimdi biz onları 3 kişiyle indirmeye gidiyoruz hazır olun yiğitlerim Allah yar ve yardımcınız olsun." Dedim ve kahkahalarla indim ağaçtan gülmekte Marry ve Carl da bana eşlik ettiler.
***********************
3 saatlik bir yürüyüşten sonra Aragon kalesinin büyük ihtişamlı kapısının önünde durup " gerçektende element kullanıcıları var mı ?" Diye sordum Marry'e. Cevap vermek yerine elinde büyük bir ateş topu oluşturup geldiğimizi işaret eden çan'a doğru attı ve "aldın mı cevabını meraklı kuş" dedi gülerek.
Kale kapısının önünde atlarım üstüne yatmış bir biçimde dinlenirken kapılar yavaş yavaş açılmaya başladı ve atların üstünde doğrulduk üçümüz de.
Kapıdan 1 kişi önde komutan edasıyla gelirken arkadan orta cağ koruması gibi giyinmiş 2 kişi yan yana geldi ve atlarını şaha kaldırdılar. "Hoş geldiniz prensim" dedi komutana benzeyen adam bana bakıp öne eğilerek. "Prens mi?" Dedim ama kimse beni duymamış gibi yapıp atlarını kaleye doğru sürdüler.
****************
Kale kapısından geçmenin şaşkınlığını üstümden atamadan içerideki çalışan element kullanıcılarını görünce şaşkınlığımı bin kat arttı. Carl'a "bende buradaki çocuklar gibi element kullanabilecek miyim" dedim ama Carl sanki her zaman aldığı soruymuş gibi gözlerime bakmadan "Daha bilmiyoruz bunu. Seni testlerden geçirip birkaç kere 'Petek' e sokmamız lazım" dedi ve ekledi "Petek bir arınma kabinidir. İçine sadece kraliyet soyundan kişiler ve seçilmişler girebilir."
"Bana bir oda verirmisiniz . Biraz uyumam lazım da." Diye mızmızlanır gibi bir ses çıkarttım ama beklenmedik bir hızla istediklerimi yapıp temiz ve altın vazolarla dolu bir odaya aldılar. "Bunu beklemiyordum" diyerek kendimi büyük yatağın üstüne attım ve olanları gözümün önünden geçirip gözlerimi kapayıp uykuya daldım.
********************
Gözlerimi yine Anka ile konuştuğumuz uçurumda açtım, ama bu sefer Anka karşımda değil yanımdaydı. Nihayet yine Anka'nın o güzel ses tonunu duydum "Sullivan. Sana bir seçim yaptıracağım. Ama ondan önce sana babalarımızın birbirine olan bağlılığı ile ilgili birşeyler anlatmam lazım. Senin baban 15 yaşında iken Aragon kolejinin en zeki ve en güçlü element kullanıcısıydı. Okuldaki herkes sadece 1 element kullanabilirken o 3 elementi kullanabiliyordu.1. Elementi havaydı ve rüzgarı herşeyden çok severdi. 2. Elementi suydu ve yağmuru ruzgar kadar severdi. 3. Elementi ise Elektrik idi. Soğuğun maviliği ve yalnızlığın derinliklerinde tek başına bulmuştu bu elementi ve sadece o kullanabiliyordu elektriği.
Babam ile senin baban bir gün karşı karşıya gelip birbirine hayran hayran bakarlarken. Kalplerinden mavi ışıklar sacilmaya başlamış ikisinin de Ve 2 dakika sonra birbirlerinin hakkında herşeyi biliyorlarmış. Babam senin babana "içimde senin o 3 elementini herkesin öğreneceğine dair bir his var " demiş ve o günden itibaren hep birlikte yaşamışlar.
Şimdi artık babalarımızı tanıdığına göre ve baban hakkında anlatılanları elbette ki duyacağına göre seçim yapma zamanın geldi." Göz göze geldik ve birden gözleri mavi , sarışın , benim yaşlarımda bir çocuğa dönüştü ve konuşmasına kaldığı yerden devam etti." Babalarımızın bize bir vasiyeti var. Bizlerden Zümrüd-ü Anka'nın Varisi olmamızı istiyorlar. Yani onların savaşçı ruhlarını bizim kötülerle savaşarak ve onları yenerek yaşatmamız lazım. Onları yüceltecegiz. Senden yapmanı istediğim seçim şu ;
Ya babalarımızın vârisleri olup gizliden gizliye efsaneler oluruz. Yada sen ve ben ayrı ayrı yollarımıza devam eder ve Aragon'u en büyük kozundan mahrum bırakırız? Ne dersin? Aragon'un kaderi senin ellerinde olabilir. Seçimini iyi yap Sullivan. İstediğinde her zaman irtibat kurabiliriz. Yeter ki iste!"

Bölüm silinmesinden sonra biraz geç oldu ama olsun sonunda yazabildim ve uzun bir bölüm oldu

Sizce Sullivan Anka'nın yaptırdığı seçime ne cevap verecek?

Zümrüd-ü Anka'nın VarisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin