#1 : Big hoops.

168 20 3
                                    

Etrafımda cıvıldayan neşe içindeki sarhoş insanlara keyifle baktım.

İnsanların arasına karışmış gibi hissetmek kadar güzel bir şey yok.

Kahkahalar. Gülüşmeler ve kostümler.

Kendim gibi bir kaç kişi daha görüyorum. Bir gözü mavi, bir gözü kahverengi. Rengârenk gözler. Yeşil ve mavi. Simsiyah ve kırmızı. Hepsi lens.

Elimdeki kadehi masaya bırakıp insanların etrafından geçmeye başlıyorum.

Kokular birbirine karışıyor.

Viski, ter, Calvin Klein parfümlerinden biri, yasemin kokusu, orgazm. Hepsi birbirine benzemeye başlıyor. Burnum duygusuzlaşmaya başladığında, kafama yanımdan geçen garsondan aldığım şampanyayı dikiyorum.

Yine insanların arasında dolaşarak, bir pencere ya da bir balkon bulmaya çalışıyorum. Burnumun bu halinden hoşnut değilim. Kusma hissi uyandırıyor.

Yüzümden gözlerimin çevresini terleten maskeyi çıkarıp sağ avucuma alıyorum ve bulduğum Fransız balkonundan içime Londra'nın havasını çekmeye çabalıyorum.

"kalabalığa çıkmaya çalış, amber. İşe yarayacağına eminim."

Bay Schuester'i hatırlayıp gülümsüyorum. Dışarı çıktığımın farkında bile değildim hâlbuki.

Gözlerimi kapatıyorum ve Bay Schuester'ın suratını hayal etmeye çalışıyorum. Onunla burada tanışsaydık ne oldu acaba? Gözlerimin önüne bir santim bile yamuk olmayan sakalı geliyor. Ve masasının arkasındaki kocaman Karayipler posteri.

Londra manzarası uçup yerine gece yarısı Karayipler Adası'nın posteri arka fona yerleşiyor. Ve Robin Schuester, elinde iki viski bardağı bana doğru adımlar atarak ilerliyor. Seksi bir ses tonuyla; 

"Vay canına, gözlerin lens mi?"

Titredim ve dengemi kaybedip balkonun demirliklerine tutundum.

Lens mi? Hadi ama!

Gözlerimi tekrar açtım. Ve hey, karşımda yakışıklı psikiyatr Robin Schuester yoktu. Karşımda maskeli  ve takım elbiseli bir adam vardı.

Ve kesinlikle giydiği gömlek, vücuduna işlemiş olan mürekkepleri kapatamayacak kadar şeffaftı.

Karnındaki kelebek yavaşça bana doğru göz kırptı.

-*-

“Ne kadar da hoş, Harry!” dedim cıvıldayarak.

Gözlerine odaklanmaya çalıştım, ama her seferinde tenindeki dövmeler dikkatimi zorluyorlardı. Gözlerimi üst üste kırpıştırdım ve onu dinleme devam ettim.

“turne oldukça yorucu, ama bu tür partiler yorgunluğumu atmama yardımcı oluyor.” Dedi gülerek. “bu partinin sahibini tanıyor musun?”

Yutkundum.

“hayır, bence burada yoktur. Bilirsin, burası kalabalık.”

Başını salladı ve yandan geçen garsonu durdurup birer şampanya daha aldı.

Elime tutuşturduğu şampanya bardağını tüm gücümle sıktım ve kırılmasını bekledim, böylece yanımda duran kelebek tanrısı dikkatini çapraz masadaki kızdan çekebilirdi. Ama şampanya bardağı elimde paramparça olmadı, sadece harry derin nefesler alarak kestiği kızın poposunu izlemeye devam etti, bu süre zarfında ben de kör olacak kadar şekerli şampanya içtim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 27, 2013 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

THIS SILENCE KILLS #3 : Butterfly.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin