3

29 4 0
                                    

German'a kalsa akşamı hoş bir restoranda geçirebilirlerdi,ama kızına verdiği sözden dönemezdi. Lunaparka gideceklerdi.
Tini yerinde duramıyordu.
"Hangisinden başlıyoruz?" diye sordu heyecanla. Açlıktan ölüyorlardı. O yüzden German çöreklerin satıldığı yeri gösterdi.
"Önce yemek yiyoruz! Ondan sonra bakarız."
Ufak bir masaya oturdular.Masa en az bir asırdır temizlenmemiş gibi görünüyordu.
"Şuna bakın, insanlar ne kadar da pis olabiliyor!" Komiser masanın üstündekileri yakındaki çöp kutusuna atıp masayı biraz olsun temizlemeye çalıştı. "Ben çörek almaya gidiyorum. Kim ne istiyor?" diye sordu Mechi.
"Benimkinin üzerinde çikolata olsun!" dedi Tini. Jorge de boğazına düşkündü. "Benimkinin üzerinde de krem şantiolsun." German bir an tereddüt edip ardından, "Sade olsun" diye yanıtladı. Hastaneye son gidişinde doktor kolesterolünün yüksek olduğunu söylemişti. Mechi gülümseyerek hiçbir yorum yapmadan uzaklaştı. Ama Tini kendini bu zevkten mahrum bırakmayacaktı. "Yoksa kilo almaktan mı korkuyorsun baba?" Ardından cep telefonunu çıkarıp babasının bir fotoğrafını çekti. Jorge kollarını açıp gökyüzüne baktı. "Paris gibi büyük bir şehirde oturduğun için şanslısın! Buradaki her şey bana enerji veriyor. İnan bana bu lunapark, her yıl Marsilya'da baharın gelişini kutlamak için kurulan lunaparktan on kat güzel! " dedi heyecanlı bir ses tonuyla. German şüpheli gözlerle polis memurunu süzdü. Bir baba-kız çatışmasını önlemek için konuyu mu değiştiriyordu yoksa gerçekten böyle mi düşünüyordu? German, Mechi geri geldiğinde kafasındaki soruları bir kenara bıraktı. Dumanı tüten çöreklerin nefis görünüyordu. "Haydi başlayalım!" dedi Tini, çöreğinden büyük bir ısırık aldı. "Çarpışan arabalara binelim mi?" diye sordu Jorge.German bir an tereddüt etti."Hım...Belki tehlikeli olabilecek şeylerden uzak dursak iyi olacak.Kızımı annesine sapasağlam teslim etmek istiyorum." "O zaman siz çarpışan arabalara binerken biz de Tini ile korku trenine binelim!" diye önerdi Mechi. German çöreğinden bir ısırık alarak "Pekâlâ" diye onayladı.
Büyük trenin önünde ayrıldılar. German saatine baktı. "Ön beş dakika sonra burada buluşalım." "Tamam" dedi Mechi. Yirmi metre kadar yürüdükçe sonra çocuklar için tasarlanmış oyun alanlarını geçip korku trenine vardılar. Yenilenen stant parıldıyordu. Ortasında yeşilimsi bir iskelet vardı, iskeletin etrafında ise birbirine çarpan bir sürü kurukafa... Sol tarafta bulunan kaleden endişe verici bir duman çıkıyordu ve içeriden korkunç çığlıklar geliyordu. Tepede karalarla dolu bir kafes asılıydı. İçinde hapsedilmiş bir büyücü kahkaha atıyordu. Mechi dekoru oldukça başarılı bulmuştu ve oyunun hakkını vermeye karar verdi. "Şimdi korkudan bayılacağım!!" diye haykırdı titreyerek. Tini kaşlarını çattı. "Sana inanmıyorum!" "Her gün cinayetlerle ve suçlulara uğraşmam çocuk ruhumu kaybettiğim anlamına gelmiyor." Biletlerini alıp bekleme sırasına girdiler.Sağlarındaki vampirin elinde yanıp sönen bir pano vardı. Üzerinde şöyle yazıyordu:

Acayip CinayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin