Sadece 5 Saniyen Var ( Kendini Bana Aşık Et )

9.1K 263 85
                                    

Hana ile her zaman gittiğimiz cafeye gittik. Oturup bir kaç bir şey içtik. Bu günlerde kafam o kadar boştu ki. Yapmak için bir şeyler arıyordum. Hana' nın da öyleydi. İkimizde günlerdir boş boş ortalıkta dolanıyorduk. 

En azından onun bir sevgilisi vardı. 14 Şubat'ı geçirebileceği bir sevgilisi. Peki bende ne vardı? Hiç bir şey. 14 Şubat bana uğramadan kapımdan dönecekti.

Hana içkisinden bir yudum aldı. ''Bu ara hiç işin yok gibi. Neden kendine bir sevgili bulmuyorsun?'' dedi masadaki elime yavaşça vurarak.

'' Bu işler o kadar kolay değil Hana.'' dedim yüzümü buruşturarak.

'' Dalga mı geçiyorsun? Aslında o kadar kolay. Bir erkeğin yanına gidiyorsun ve ' merhaba ben Min Sung. Tanışmaya ne dersin?' dediğin anda erkek zaten seninle ilgilenmeye başlar. Bu işler böyle. Eğer adımı sen atarsan 1-0 öne geçersin. Eğer ki erkek adımı atar ve umduğu gibi biri çıkmazsan sen gol falan yemeden diskalifiye edilirsin.'' 

Hana konuşurken gözlerim büyümüş şekilde onu izliyordum '' Ben diskalifiye edilmem.'' 

'' Öyle mi dersin Min Sung. Pekala neden bu zamana kadar kimseyle çıkmadın''

'' Çünkü işlerim vardı.''

'' Şu an yok. Birileriyle çık.''

Pes etmiş gibi arkama yaslanıp ellerimi havaya kaldırdım. '' Pekala. Bunu nasıl yapmam gerekiyor?'' dedim.

'' Çok kolay. İlk önce erkeklerde sevdiğin bir özellik söyleyeceksin. Bizde onu bulmak için oraya gideceğiz. Gözlerini kapatıp beşe kadar sayacaksın. Gözlerini açar açmaz kimi görüyorsan onunla konuşmaya başla. Emin ol işe yarayacak.'' zafer kazanmış gibi sırıtıyordu. Yerinde duramıyor gibi hemen başlamak istiyordu. Ben ise biraz korkmuştum. Yinede eğlenceli olabilirdi. '' Ee? Bizim Min Sung ne tür erkeklerden hoşlanır?''

'' Imm... Kitap okumalı. Kesinlikle kitap şart. Hem birlikte okuduğumuz kitaplarla kocamaan bir kütüphane yaptırabiliriz'' dedim düşüncelere dalarken.

Daha düşünmeme izin vermeden Hana beni kolumdan tutarak çıkışa doğru sürüklemeye başladı. 

Koşar adımlarla otobüs durağına gittik ve beklemeye başladık '' Nereye gidiyoruz? '' dedim şaşkınlıkla.

'' Kitapçıya. Kitap okumalı demedin mi? Daha ne istiyorsun?'' dedi ve o sırada gelen bir otobüse bindik.

10-15 dakika sonra kocaman bir alışveriş merkezinin önünde indik. İçeriye girip bir kitapçı bulduk ve hemen içeride ki erkekleri kontrol etmeye başladım. Aralarında yakışıklıda vardı, şişman kel olanda.

'' Hadi kapat gözlerini.'' dedi Hana heyecanla.

Gözlerimi kapattım '' Eğer kel birini görürsem yanına yaklaşmam söyleyeyim.'' dedim kaşlarımı bir yandan çatarak.

İçimden beşe kadar saydım ve gözlerimi yavaşça araladım. Önümde yüzüme dikkatlice bakan bir çocuk duruyordu. Uzun boylu olduğu için biraz eğilmişti. Aniden geriledim. 

Çocuk konuşmaya başladı '' İyi misiniz? Başınız falan mı döndü?'' dedi.

Bir kez yutkunduktan sonra '' Ha? Hayır... öyle değil. Yani arkadaşımla burada...'' arkama dönüp Hana' yı aradım. Uzaktan bizi izliyordu. Baş parmağını yukarıya kaldırarak gülümsedi. Çocuğa yeniden döndüğümde üstündeki kıyafetlerden onun bir görevli olduğunu anladım. 

'' Arkadaşınız sizi ekmiş gibi görünüyor.'' dedi gülümseyerek. 

Yaka kartına bakarak ismini öğrendim. '' Aslında size bir soru sormalıyım Bay Song Jae Young.'' biraz duraksadıktan sonra devam ettim. '' Kitapları sever misiniz? Yani burada çalıştığınıza göre seviyor olmalısınız. ''

'' Aslına bakılırsa kitapları hiç sevmem. Hepsini bilmeme rağmen onlardan nefret ediyorum. Burada haftanın bir kaç günü çalışıyorum sadece.'' 

'' Ah öyle mi? Zaten siz çalışansınız değil mi? Bu sizi diskalifiye eder.'' diye düşündüm. Ama sanırım sesli düşünmüşüm ki çocuk bana anlamsızca bakıyordu. '' Üzgünüm... Gitmeliyim'' dedim ve Hana' nın yanına doğru hızlı adımlarla yürüdüm.

'' Neler oldu? Neden bu kadar çabuk geldin'' dedi üzgün bir yüz ifadesiyle.

'' O olmaz. Hem bir çalışan, hem de kitapları sevmiyormuş'' 

'' Ama o çok tatlıydı.'' dedi dudaklarını büzerek.

'' Hana! Onu eledik. Tamam mı? '' dedim ve tekrar gözlerimi kapattım. '' Git buradan.'' içimden saymaya başladım. 

Gözlerimi açtığımda kitapları inceleyen bir adam gözüme ilişmişti. Hemen onun yanına doğru gittim.

Hana' nın söylediklerini hatırlamaya çalıştım. Kendi kendime yapabilirsin Min Sung diye destek veriyordum. 

'' Merhaba. Benim adım Min Sung. Tanışalım mı? '' dedim aynen Hana' nın söylediği gibi. 

Adam bana baktı ve kaşlarını çattı '' Kafan mı iyi? Arkadaşlarınızla kendinize daha güzel bir oyun bulun'' diyerek elindeki kitabı rafa koydu ve oradan uzaklaştı.

Adamın arkasından şaşkınlıkla bakıyordum. Ne dedim ki ben şimdi? Hana böyle söylemişti.

Bir anda gözüm çalışan çocuğa çarptı. Beni izliyordu ve gülüyordu.

Kafamı önüme eğerek Hana' nın yanına gittim. '' Kitapları artık sevmiyorum. Bir daha okumayacağım.'' diyerek dışarı çıktım.

'' Pekala. Kitap okuyan erkeklerin hepsini eledik.'' Hana bunları söylerken kitapçının üzerine hayali bir çarpı çizmişti. '' Şimdi nereye gidiyoruz?'' 

'' Eve! Hızla eve gidiyoruz. Yarın devam edebiliriz. Yorgunum.'' dedim ve hızla aşağı kata inip dışarıya çıktım.

--o--

Sabah telefonun sesiyle yerimden atladım. Telefon Hana' dan geliyordu. Beni başka kim arardı ki zaten. Uflayarak açtım telefonu.

'' Bu gün nereye gidelim? Çabuk söyle'' 

'' Immm... Bilmem ki. Sanattan hoşlanan erkekler olabilir mi? Portreleri severim'' dedim gülümseyerek.

'' Pekala. Bana uygun. Saat 2 de Kore Sanat Müzesinde buluşalım. Geç kalma!'' diyerek telefonu yüzüme kapatmıştı. 

Kafamı karıştırarak saate baktım. Saat 12 olmuştu. Pekala ben neden bu kadar uyumuştum ki? 

Hemen banyoya girdim ve duş aldım. Daha sonra saçlarımı kurutup kıyafet seçmeye başladım. Bir sergi için güzel olacağını umduğum bir kıyafet giydim.

--o--

Saat 2 gibi Müze'nin önüne gelmiştim. Hana' da beni bekliyor olmalı ki, beni görünce gülümsemeye başladı ve eliyle gelmemi işaret etti. Yanına gittim. 

'' Burada çok tatlı çocuklar var. Beşe kadar sayarken konsantre olmayı unutma. Ve kitapçıdaki gibi mahvetme!'' diyerek beni içeriye itti. 

Kendime pek görünmeyen bir yer seçtim ve gözlerimi kapattım. Daha saniye iki deyken biri pantolonumu çekiştirmeye başladı. Gözlerimi açtığımda küçük bir çocuğun bana bakıp sırıttığını görebiliyordum.

Abisi diye tahmin ettiğim biri onu kucaklayıp bana baktığında gözlerim kocaman olmuştu. Bu oydu. Kitapçıdaki çocuk. Adı neydi? Jae Young?

'' Ah! Üzgünüm. Küçük kardeşim ne yaptığını bilmiyor. Sizi birine benzetmiş olabilir.'' dedi normal bir şey gibi. 

Tam arkasını dönüp gidecekken onu aniden yakaladım ve durdurdum. '' Sana bir şey sormalıyım. Yeniden...'' dedim utanmış bir şekilde.

'' Yeniden? Ah sen şu kitapçıdaki kızsın.'' kardeşini yere bıraktı ve bana tam olarak döndü.

'' Sanattan hoşlanır mısın? Yani resimler falan.'' 

Bir bana bir resimlere baktı. '' Seninle çıkmak için resimlerden hoşlanmam mı gerekiyor? Bunun yerine benimle bir gün geçirip neyi sevip sevmediğimi öğrensen olmaz mı? '' dedi şaşırtıcı bir şekilde.

'' Şey aslında konu sen değilsin. Konu sanatı seven erkekler. Üzerine almana gerek yok. Hem daha beşe kadar bile sayamamıştım. Bu açıdan bakarsak ilk seni gördüm de diyemeyiz öyle değil mi? '' 

'' Ne yaptığın hakkında hiç bir bilgim yok. Üzgünüm.'' diyerek arkasını dönüp giderken onun önüne geçtim ve onu yeniden durdurdum.

'' Yinede bilmek zorundayım. Sanatı sever misin? '' 

'' Hayır. Sevmem. Annem küçük kardeşimi getirmemi istedi sadece.'' diyerek yürümeye devam etti.

Bu sefer gitmesine izin vermiştim. Madem aradığım adam değilsin. Neden durmadan karşıma çıkıyorsun.

Tekrar gözlerimi kapattım. Beşe kadar saydıktan sonra güzel bir tablonun yanında duran bir adamı gördüm. 

Yanına gittim. '' Merhaba'' dedim. Bu sefer Hana' ya uymayacaktım. Her şeyi onun yüzünden batırmıştım. '' Güzel bir tablo öyle değil mi? '' dedim sadece.

'' Evet çok güzel görünüyor. Yinede pek bir şey anlayamadım. Bu resmin amacını tam olarak çözemedim. Yan taraftaki resimle bu resmi karşılaştırdığımızda bu resim çok anlamsız geliyor.'' dedi adam düşünceli bir şekilde.

Tek kaşımı kaldırarak bir yandaki resme bir de önümüzdeki resme baktım. Yandaki resimde bir kaç geometrik şekil vardı bu resimde ise dağların ortasında bir ev ve ırmak resmedilmişti. 

'' Pekala iyi günler.'' diyerek oradan da uzaklaştım. 

Hana' nın yanına gittiğimde hiç bir şey söylemeden yürümeye devam ettim. Sanırım Sevgililer gününe yalnız girecektim.

--o-- 

O günün akşamı evde tek başıma oturuyordum ve önümde duran telefona bakıyordum. Neden biri şu telefonu aramıyordu? Neden bu kadar yalnızdım? Telefon rehberim de bile iş arkadaşlarım ve Hana' dan başka kimseyle dolu değil. 

Hana benim yetimhaneden arkadaşım. İkimizde farklı ailelere verilmemize rağmen yinede iletişimi kesmemiştik. Ailem iyi insanlardı. Onları çok seviyordum. İki yıl öncesine kadar hep birlikteydik. Kötü bir kaza sonucu ölmüşlerdi. Ailem olarak bir tek Hana kaldı. 

Bu kadar zavallı olmak zorunda mıydım? Hana’ da bir aile kuracaktı. Peki ya ben? Bu evde daha ne kadar oturmaya devam edebilirdim? 

Bir anda tüm düşüncelerimi bölen bir ses geldi. Telefonumdan geliyordu. Telefonumun çaldığını görür görmez açtım ve kulağıma götürdüm.

Kim olduğuna bakmamıştım bile '' Alo'' dedim nasıl bir sesin geleceğini merak ederek.

'' Min Sung? Sensin değil mi? '' 

'' Evet benim ama... Çıkartamadım?'' 

'' Jae Young... Şu hiç bir şeyden hoşlanmayan çocuk.'' sesinin tonundan güldüğünü hissediyordum. 

Bu o müzede kardeşi olan çocuktu. '' Ah! Sensin demek. Bir saniye... Telefonumun sende ne işi var? '' dedim şaşkınlıkla.

'' Sanırım arkadaşın... Imm... Hana mıydı? O verdi. '' HANA! diye düşündüm.

'' Sende tanımadığın bir kızdan aldığın numarayı mı aradın yani?'' dedim kıkırdamamı engelleyemeden.

'' Yeni şeyler denemeyi severim.'' dedi.

'' Neden aradın beni?'' diye sordum. Aslında cevap versin istemiyordum. Araması bile bir mucizeyken bunun için bir nedeninin olması gerekmiyor.
Biraz duraksadı '' Aslına bakarsan seninle çıkmak istiyorum. Sadece bir gün çıkalım. Olur mu? '' 

'' Sen ne kitapları ne de sanatı seviyorsun. Neden seninle çıkayım.'' 

'' Sorunun kitaplar ve sanat olduğunu sanmıyorum. Daha çok sorun seni sevip sevmemem olmalı bence.'' Bu çocuk durmadan ağzımı açık bırakıyordu.

Daha fazla batmadan önce '' Ne zaman nerede buluşuyoruz? '' dedim.

'' Bu akşam Şehirdeki Green Bar'a gel. Saat kaçta gelirsen gel orada olacağım'' dedi ve telefonu kapattı.

Orada mı olacak? Yani gitmesem bile beni bekleyecek mi? Aman Tanrım.

--o--

Akşam saat 11 gibi evden çıktım. Sanırım yeterince geç kalmış olmalıyım değil mi? Green Bar, evime 10 dakikalık bir mesafedeydi. Barın önüne gelince kıyafetlerimi son kez düzeltip içeriye girdim. Bara oturup etrafa bakındım. Nerede olabilirdi.

Ben etrafa bakınırken barmen '' Ne içersiniz?'' diye sordu.

Ona dönmeden '' Bir su alabilirim'' dedim.

Neden barı seçmişti? Bana bir şeyler içirip sarhoş etmeyi mi planlıyordu acaba? 

Acaba burada da gözlerimi kapatsam karşıma çıkar mıydı? Denemeye karar verdim ve gözlerimi kapattım. Beşe kadar sayarken biri beni bölerek '' Bayan suyunuz.'' diyince gözlerimi açıp barmene baktım. 

'' Jae Young!?'' dedim şaşkınlıkla.

'' Merhaba.'' dedi sırıtarak. 

'' Burada da mı çalışıyorsun? '' dedim dudağımı ısırarak.

'' Evet. Bir çok işim var. '' işte tam o sırada anlamıştım. Ben hep orada olacağım derken burada çalıştığından bahsediyordu. Tam bir rezilim.

'' Aileni sen mi geçindiriyorsun? '' 

'' Hayır. Bana para vermiyorlar.'' dedi yine gülerek. Halime mi yoksa söylediklerine mi gülüyordu anlayamadım.

'' Fark ettim de senin hakkında hep yanılıyorum.''

'' Sanırım.'' diyerek beni onayladı.

İşte olmasına rağmen bayağı sohbet etmiştik. Onun hakkında bir sürü şey öğrenmiştim. Mi Hi adında bir kız kardeşi olduğunu ve psikoloji okuduğunu. Ve daha bir çok şey.

--o--

14 ŞUBAT ~ 

Bu gün sevgililer günü. Yani... parmaklarımı teker teker saydım. Jae Young ile tanıştığımızın 10. günü. Tam bir sevgili olmuştuk. 

Her yere birlikte gidiyorduk. Her ne yapıyorsa ilk önce bana haber veriyordu. Yolda gördüğünüz sinir bozucu çiftler var ya. İşte onlar bizdik. 

Bu gün için özel bir plan yapmamıştık. Hatta o Busan' a gidecekti. Orada doktor bir arkadaşı var ve dişini çektirmesi gerekiyormuş. Ne kadar 14 Şubat için Jae Young ile tanışmış olsam da 14 Şubatı yalnız geçirecektim. O kadar da kötü bir durum olmadığını anlamıştım. 

Hana ile buluşmak için dışarıya çıkmıştım. O Sırada telefonuma mesaj geldi. Jae Young' dandı. ' Otobüse biniyorum  ' diye mesaj atmıştı. 

Ben de ona mesaj attım ' İyi yolculuklar  ' dedim ve bir banka oturarak Hana' yı bekledim. 

Beni fazla bekletmedi ve hemen geldi. Elinde iki tane kahve bardağı vardı. Birini bana uzattı ve içmeye başladım. 

'' Bu gün için o kadar çalışmanın karşılığı bu mu olmalıydı? Benimle bir kahve'' diyerek halime güldü Hana. 

Bende gülümsedim '' Neden buradasın Hana? Senin sevgilin yok mu? Bu gün 14 Şubat git de çocukla bir şeyler yap.'' dedim.

'' Aslına bakarsan bana bir hediye alsın diye ona süre verdim. Biliyorum ki 14 Şubat’ı unuttu en azından arkadaşı falan hatırlatır son anda bir hediye alır. '' dedi kahkaha atarak. 

İyi ki herkes sevgililere tip tip baktığı için bizi fark etmemişlerdi.

Hana ile biraz zaman geçirdikten sonra o Shin Il' in yanına gitti ve yalnız kalmıştım. Eve dönmek için yürümeye başladım. Işıklarda durdum. Bir sürü çift bekliyordu. Hiç birini görmüyormuş gibi yapamazdım ya.

Arabalar geçerken herkes karşı tarafta bekleyen topluluğa bakıyordu. Bir adam zıplayarak garip hareketler yapıyordu. Deli mi acaba diye düşündüm. 

Bir saniye... Beni mi işaret ediyordu o? Herkes bana tip tip bakmaya başladı. Kafamı aşağıya eğdim ve ışıkları bekledim. 

Adam bu sefer konuşmaya başladı '' Min Sung!'' diye bağırdı. 
Adımı da nereden biliyordu? Acaba karşıya geçmemeli miydim? Işık yandı ama ben yerimden kıpırdamadım. Herkes o tarafa bu tarafa geçmeye başladı. Zıplayan adamda hareket etmiyordu. Herkes geçtikten ve yolda kimse kalmadıktan sonra adama bakıp kim olduğunu tahmin etmeye çalıştım. Uzak olduğu için tam olarak yüzünü seçememiştim. 

Daha ışık yanmamıştı. İkimizde birbirimize bakıyorduk. O sırada anladım onun kim olduğunu. Jae Young' du. Bana sırıtıyordu. 

Benim anladığımı fark edince ellerini ağzına siper etti ve bağırmaya başladı '' BENİ TANIYORSUN DEĞİL Mİ? '' diye bağırdı. Herkesin bizi izlediğini anlamak için etrafa bakmama gerek yoktu. Biliyordum. 

'' HAYIR SENİ TANIMIYORUM!'' diye bende bağırdım. 

Gülümsedi '' BENİM TANIMAM YETERLİ ZATEN. SANA BİR ŞEY SÖYLEMELİYİM''

'' SÖYLE O ZAMAN.'' 

'' SENİ SEVİYORUM!'' 

'' BENDE SENİ SEVİYORUM!'' 

Görev tam olarak tamamlanmıştı. 14 Şubat' ı sevgilimle geçirecektim.

🎉 Sadece 5 Saniyen Var ( Kendini Bana Aşık Et ) hikayesini okumayı bitirdin 🎉
Sadece 5 Saniyen Var ( Kendini Bana Aşık Et )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin