Bir

1.4K 66 1
                                    

Merhaba! Birkaç değişiklik yaptım anlatım tarzında, umarım hoşunuza gider :)

Leon Komutan Vasili'nin odasından çıkarken sıkkın bir nefes aldı. Halit İkbal meselesi komutanı çok geriyordu, gerilince de bütün sinirini genç adama bağırarak çıkarıyordu. Leon artık alışmıştı onu her yönde harcamasına. İşine gelince en iyi insan oymuş gibi davranıp keyfi olmayınca onu yerden yere vurmasına. İnsan nelere alışmazdı ki? O küçük yaşında abisinin ölümüne  nasıl alıştıysa, ailesinin  yavaş yavaş parçalanışına nasıl alıştıysa her şeye alışabileceğine emindi. Buna da alışmıştı.

Yavaş adımlarla karargahtan çıktı. İzmir yine cömertti bugün; hava günlük güneşlikti. Kuşlar cıvıldıyor, Yunan bayrakları hafifçe esen rüzgara uyum sağlamak istercesine dalgalanıyordu. Bu manzara hoşuna gitmekle beraber, aynı zamanda rahatsız da etmişti. Aklına tek bir insan geliyordu bu rahatsızlık arkasından: Albay Cevdet'in kızı Hilal. Onun değişiyle Smyrna.
Küçükken annesinden çokça duyduğu amazon kadın Smyrna, o küçük kadını gördüğünde aklında yanıp sönen bir tabela gibi oluyordu. Ege Denizi'ni andıran gözleri, dik başlılığı, vatan sevgisi ister istemez Leonidas'ın ona hayranlık duymasına ve her olayda ne tepki vereceğini merak etmesine neden oluyordu. Güçlüydü; bir Türk ne kadar güçlü olabilirse o kadar güçlüydü ve İzmir'de kaldığı şu süre boyunca onların ne kadar güçlü olduklarını kendi gözleriyle görmüştü. Eğer her şeyin farkına varsalar, gözlerindeki o perdeyi çekseler onları kimse tutamazdı. Buna emindi. Önemli olan fark etmekti.

Kordon'da biraz dolaştıktan sonra eve doğru yola çıktı. Halit İkbal sorununa bakmayacaktı artık. Sevgili babacığı öyle söylemişti. Kendisi bilirdi. Artık umursamamayı öğrenmişti.
İlk başlarda o kadar içerliyordu ki tavırlarına, annesi bile farketmişti bir şeylerin olduğunu. Normalde, onda abisini gördüğü için fazla ilgi göstermezdi ona. Gösterse de abisini özlediğinden olurdu, bunun farkındaydı. Bunu da umursayamıyordu artık.

Eve ulaştığında faytona binen hanımları gördüğünde bir tebessüm yerleştirdim yüzüne. Annesi, Azize Hanım ve kızları yemek için alışverişe gidiyorlardı demek. Smyrna hiç mutlu değildi, yüzü bir karış arkadan arkadan yavaş adımlarla ilerliyordu. Onlardan kaçacağından adı gibi emindi. Ama bu sefer boyun eğmek zorunda kalacaktı çünkü annesi kıyafet konusunda katıydı. Kaçış yoktu.

Yanlarına yaklaştı ve selam verdi hepsine. Biraz lafladılar ama kısa tuttu,eve girmek için sabırsızlanıyordu. Smryna'nın bakışlarını yakaladı birkaç defa, içini çözmek istermiş gibi bakıyormuş hissine kapıldı. Binerken hepsine gülümsedi ama sahte bir gülümseme olduğunu bildiklerinden şüpheliydi.
Eve girdi, odasına yavaş adımlarla ilerledi ve onu boğan üniformasını çıkardı. Hiç istemiyordu artık bu üniformayı üstünde görmeyi. Teğmen Leon halinden hiç haz etmiyordu. Bundan kurtulmasi lazımdı, nasıl yapacağını bilmiyordu ama artık edebiyatla ve sanatla yaşamak istiyordu.

Derin bir nefes alarak eline bir kitap aldı. Türk topraklarında ise biraz Türk edebiyatı okumasının iyi olacağını düşünmüştü ama bu sefer seçtiği kitap onu acı acı güldürmüştü. 'Sergüzeşt' idi seçtiği kitap. Resmi olarak köle olmanın ne demek olduğunu bilmezdi Leon ama o da sonuçta babasının bir kölesi sayılırdı değil mi? Düşünceleri karşısında ağlamak istedi. Aşağıya inerek bahçeye çıktı. Arka bahçedeki ağacın altına oturup düşüncelerini bir nebze olsun savuşturmak için okudu. Okudu. Sadece okudu. Biraz olsun kaybolmak için okudu.

Selanik Türküsü// HileonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin