O boş ve ıssız, bembeyaz mermerlerle döşenmiş koridorda yürürken korkuyordum. Çünkü, koridor duvarlarına sigara dumanıymış gibi sinmişti ölüm. Ölümün getirdiği korku, yaşanmamışların acısı o kadar güçlüydüki sanki biraz sonra ölüm karşıma canlı kanlı biri gibi çıkacaktı.Sessiz koridorda yavaş yavaş titrek adımlarla yürümeye başladım. Bu koridorları biliyordum hatta belki kendi ismimden bile iyi biliyordum. Zihnimde bir anı canlandı. Öyle bir anı ki aklımın kıyısından bile geçse koşmak geliyordu içimden. Kaçmak ve hiç hatırlamamak. Öyle istiyordum ki kaçmayı, sanki koşar kaçarsam anılarımdanda kaçabilirim gibi...
Bu koridorlar anılarımı aklıma getirdikçe içimdeki bir şeyler kopuyordu.Kalbimi kaplayan boşluğu daha çok açıyordu. Ben kendi anılarımla boğuşurken bir kızın acı dolu çığlığını duydum. Yakından gelmiyordu ama buradan bile ağlayışındaki umutsuzluğu, vazgeçmişliği, tükenmişliği hissedebiliyordum. Kafamı toplamaya çalıştım. Sesin geldiği yönü kestirdim ve o yöne doğru var gücümle koşmaya başladım. Sanki yardıma değilde geçmişe koşuyordum.
Kızın çığlığı hastahane koridorları boyunca yankılanıyordu. Fakat koşarken ne kıza yardım eden birinin sesini duydum ne de doktor gördüm. Garipti ... Dakikalardır koşuyordum ama hala kızı bulamadım. Ayaklarım ağrımaya başlamıştı. Durmam gerekiyordu ama istemiyordum . O kızı bulmalıydım ona yardım etmeliydim. Tam umudu kesecekken ses daha fazla gelmeye başladı. Yaklaşmıştım.
Kızın sesi etinden parça koparılıyormuş gibi ağlıyordu.Öyle ağlıyordu ki...
Bu ses, ben bu sesi tanıyordum. Ama nasıl olabilirki.Kızın olduğu odaya daldım. Yerde hıçkırarak ağlıyordu.Feryat ediyordu, isyan ediyordu. Arkası bana dönüktü. Yerde birinin elini tutuyordu.Upuzun sipsiyah saçları vardı. Gelirken ki yardım etme isteyimden eser kalmamıştı. Halbu ki istiyordum yardım etmek. Ama bir şey beni durdurdu.
Kızın acı dolu feryatlarını tanıyordum. Daha önce duymuştum bu feryatları, hıçkırıkları. Yavaşça kıza doğru yürüdüm. Omuzlarından tutup kendime çevirdim.İçten içe biliyordum kim olduğunu ama yinede şaşırmamı engelleyemedim. Karşımda acılı zümrüt yeşili gözler gözlerime bakıyordu. Bir an sanki aynada kendime bakıyormuşum gibi geldi.Karşımdaki bendim, ben.
Gözlerim yavaşça kızın elini tuttuğu adama kaydı. Kanlar içindeki adamı görünce zaten doruklarda olan şaşkınığım iyice arttı. Yumuşacık kahve gözleri donuklaşmış bir şekilde tavana bakıyordu. Alışkın değildim onu bu halde görmeye. Öyle alışmıştım ki merdivenin başına geçip adımı seslenişine, onu gördüğümde otuz iki dişimi gösterek sırıtmaya, onun benim arkamda olduğunu bilmenin verdiği güvene, ama onu bu halde görmek bunların hepsi sanki buruşturup çöpe attı.
Gözlerim kan havuzuna kaydı ardından tekrar son kez gözlerine, o bomboş tavana bakan gözlere. Ben bu gözleri tanıyordum hatta belki herkesten çok. Nasıl tanımazdım ki? O kanlar içinde yatan adam benim babamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YETENEK
Teen FictionDora herkes gibi normal biriydi. Tâki babasının ölümünü rüyasında görene kadar. Tek bir gece olaylar, altüst olan hayatlar. Sizce yolda yürürken gördüğünüz herkes normal mi...