Ilık bir bahar sabahı idi , ağaçlar yeni çiçeklerinin mis kokusuyla canım İstanbul'u ferahlatmıştı. Güneş fazla yakmamakla beraber insana huzur verircesine tene dokunuyordu. Kuşlar cıvıltıları ile kulakları mest edercesine ötüyor , insanlar mutluluk sarhoşluğu yaşıyordu. Yalnız aralarında biri vardı ki ne kokuyu alıyor , ne güneşi hissediyor , ne de kuşların sesini işitiyordu , insanların mutluluğu gözüne bile çarpmıyordu. Hayattan ümidini kesmişçesine yollarda yürüyen Ömer yalnızca attığı adımları görebiliyor geçmişin kokusunu alabiliyor ve sadece adım seslerini duyabiliyordu. Yalnızlar semti olarak bilinen ulu çınara her gün giderek kendisiyle istişare yapıyor yine akşamüstü evinin yolunu buluyordu . Bugünün sabahında yine her zamanki yaptığını yaparak ulu çınarın altına gelmişti . Çay satan gençten demli şekersiz çayını ve simitini alarak İstanbul'u seyretmekteydi . Günlerce hatta aylarca buraya gelerek aynı şeyi yapmaktaydı . Sadece susuyor ve İstanbul'u seyrederek günlerini geçiriyordu . Bugün çayından bir yudum aldı ve ağzından şu cümleler döküldü;
-Aşk ile dolmuştum ben koca İstanbul'da
Şahit ol İstanbul sevdim ben doyasıya
Aşıklar semtinde olmam gerekirdi oysa
Söyle İstanbul ben ne ararım ulu çınarda...
Bunu duyan hafif topal bir yaşlı amca gence gelerek ;
-Aşk ile dolmuş olsan da koca İstanbul'da
Şahitlik etmez nankördür bu şehir oysa
Aşklar semti yoktur bunu bilmelisin aslında
Ulu çınar anlar senin derdinden
Çok şaşırmıştı uzun zamandır kimsenin sesini duyamayan hatta konuştuğunu insanların bile zor işittiği Ömer bir hışımla amcaya dönerek lafına laf söyleyen adama kzımayı düşündü fakat yüzünde ki kırışıklıklar o mest edici parlaklık öylece hoşuna gitmişti ki . Çok şık giyinimli olduğunu fark etti ve konuşmadan amcaya ısınmıştır resmen.
Kırmamak için kibar bir şekilde sorarak;
-Neden bana bunları söylediniz?
Amca çaycı çocuğu çağırarak 2 demli şekersiz çay bir de simit vermesini istedi. Çünkü Ömer'in çayı bitmiş idi. Anlaşılacak o ki sohbet yeni başlayacaktı. Ama adam nerden biliyordu böyle içtiğini. Sadece simit yediğini . Belki tevafuktur diye düşündü. Hiçbir şey konuşmadan çaylarını içmekteydiler.
Amca Ömer'e dönerek;
-Ömer evladım sen kendi içinde konuşmaktan artık sıkılmadın mı senelerce buraya gelip hiçbir şey yapmadan İstanbul'u seyretmekten günde 3 bardak çay içip akşamüzeri evin yolunu tutmaktan derdin nedir ? diye soruverdi.
Ömer şakınlık ve merak içerisinde bu adam bunları nereden biliyor diye düşünmekten kendini alamadı ve sordu;
-Beni nerden tanıyorsunuz beyefendi?
-Tam 5 yıldır buraya gelip aynı şeyleri yapıp gitmektesin. Her gün buradayım ben senden farkım yok aslında ama sen 1 gün dahi beni görüp selam vermedin , konuşmadın. Çayını içtin ve gittin sadece.
Ömer şaşkındı 5 yıldır ben bu adamı nasıl göremem aslında buraya gelmeyi başlayalı gerçekten de 5 yıl mı olmuştu farkında bile değildi. Çevrelerinde onlardan başka kimse yoktu eğer her gün böyleyse görmemesi imkansızdı.
Amcaya dönerek;
-Madem 5 yıldır geliyorum nasıl göremeyim ben sizi ?
-Görüyordun , görüyordun fakat sanki bana değilde arkamda duran ulu çınara bakıp kafanı eğerek selam veriyordun ben konuştuğum zaman ise ne sesimi duyuyor nede bir tepki veriyordun.