Dökülmemiş cümleler vardır. İnsanı en yoran cinsten. Bunun ağırlıyla gözlerini güneşli bir güne açmıştı. Başının ucunda yarım kalmış bir kitap , yuvarlak camlı gözlükleri , tozlanmış bir ahşap abajur birde içi boş şu bardağı. İri gözlerini bardağın dibinde kalmış son damlaya dikmiş yataktan kalkmak istemiyordu . Zihni bomboştu. Üşüdü... icin de kopan fırtınalar boşluğa mı uçuyordu? Yoksa dolduruyor muydu zihnini. Yastığını ıslatan gözyaşlarını doğrulup sildi. Kahvaltı ... salaş kıyafet ... hafif makyaj ... açık saçlar... sırt çantası...yuvarlak camlı gözlükler... İncinin haftasonu klasiği başlamıştı. Merdivenlerden koşar adım inerken yakalandı ev sahibi Rüstem amcaya . Hayat derslerini dinlememek için yüzüne büyük bir gülümseme yapıştırıp günaydın diyerek hızla uzaklaştı İnci. Koşmaya başladı. İlk defa keşfetmişti bunu ılık rüzgar yüzüne çarptıkça devam etti koşmaya. İlk gördüğü banka oturdu . Deniz bugün daha mı maviydi? Gökyüzü mü düşmüştü yoksa yeryüzüne?