2. Bölüm

18 3 0
                                    


    Hiçbir şey olmamış ve tüm yaşam bir kuşun kanatları altında geçiyorcasına ilerliyordu yaşam. Herkesin kendi yarası ya da düşünmesi gereken düşünce çokluğu farklıydı elbet. Bir papatya yaprağı gibi de olabilirdi. Sevmiyor dese bile bir diğer papatayı kopartır onun yanlış olduğu düşünülürdü kimi zaman. Kai için de durum tam anlamı ile böyleydi. Soo tüm gününü iş yerinde takım elbisesinin içerisinde kıvrılan dudakları, masanın üzerini dolduran kağıtları ve parmağı arasında dolandırdığı kalemi ile geçiriyordu. Her zaman en iyisi olmak istiyordu. Öyle görmüştü her zaman. Azla yetinmeyi de bilmiyordu artık. Kanına karışan bir mühür tüm bedenini bu istekle doldurmuştu. Telefonu çaldı. Bakmamak adına direttiği telefonuna bir hışımla baktı. Arayan annesiydi. Göğüs kafesini dolduran an tam olarak buydu. Telefonunun ekranında parmağını kaydırarak açtı.




''Anne.'' Küçük bir çocuğun duyduğu kelimeyi tereddüt ile söylemesi gibi sessiz ama bir o kadar da heyecan vericiydi. Akıcı geçen konuşma anne kelimesinden sonra daha sıradan bir hal almıştı son cümlenin omuzlarına yüklediği ağırlık gibi. ''İyi değilim. Aramamayı düşünüyordum ama seni bir kez daha görmek istiyorum ne olursa olsun. Senden artık bir torun görmek istiyoruz. Son dileğim, son nefesimiz bu olmasın.'' Sonrasında oluşan cümleler sadece öylesine kurulmuş bir şeydi. Mesaj tam olarak gözlerinin önünde duruyordu. ''Geleceğiz.'' Boğuk çıkan sesi telefonun kapanması ile titreyen ses tonunu aldı. ''Son.'' diye tekrar etti. Son kelimesinin anlamını bilmeden hem de.




Sohbarda dökülen yaprakların dalından kopup intihar edercesine savrulması gibiydi bu yaşadıkları. Rüzgar ailesine vuruyor ve her defasında bir şekilde sallanıyorlardı. Babası onu çok küçükken terk etmişti üstelik bir kadın için. Başka bir kadın için. Annesinin anlattığına göre -Emindi hala o adamı korumaya çalıştığına- onu bile istememişti. Nedeni tamamı ile onu düşündüğünden idi annesine göre. İnanmadı. En açık hali ile de devamlı bunu belirtiyordu da. Tüm düşünceyi beyninden atmak istercesine başını hafifçe salladı. Tıklatılan kapı sesi belki de tüm imkansız düşüncelerinin aralanmasına neden oldu. ''Gir.'' Düzensiz ses tonunun belirmesiyle. Kapının açılan ve belirginleşen kısmında gördüğü manzara bir nebze olsun gülümsemesini sağladı.


Görmek istiyordu onu. Gözlerini açtığında içinde beliren ümit ile. Öylede de oldu zaten. Dalgalanan uzun saçları omuzlarına değiyor ve tutam tutam ensesine doğru dağılıyordu adım attıkça. Son adımı tam önünde belirdiğinde duraksayarak dudaklarından uzun bir öpücük alarak fısıldadı. ''Sana sürpriz yapmak istemiştim. Mutlu olmadım deme sakın.'' Cümlesini tamamlamasına fırsat vermeden hızlıca karşısındaki koltuğa yerleştirdi. ''Özledim elbette bunu sen de biliyorsun ki.'' Değişen tınısında olan farklılığını algılabiliyordu elbette ama kendi itiraf etmesi için önce elini elinin üzerine yerleştirdi. Daha da çok yaklaşarak gözlerinin içine de bakmayı ihmal etmedi. ''Annemler yanına gitmemi.'' Cümlesini düzeltmek adına girişimde bulundu. ''Yanına gitmemiz ve torun konusunda ısrarlarda bulunuyor. İlk defa böyle kötü hissediyorum kendimi.'' Soo'nun söylediği cümlelerden ne gibi bir anlam çıkarması gerektiğini bilmiyordu. Düşünmeden söyleme gereği hissetti sırf bu yüzden. Yunhee'nin şaşkın ama bir o kadar da beliren yüz ifadesinde şaşırmışlıktan mutluluğa doğru tırmanan bir his vardı. ''Elbette sana eşlik ederim ama önce büyük bir hevesle plandığım etkinlikte bana ve kardeşime yardım edersen elbet.'' Bedenini masanın hemen önünde duran koltuğa bırakmış ve yüzünü de tamami ile ona doğru dönerek vereceği tepkiyi bekliyordu. ''Ne tür bir etkinlikten bahsediyoruz? Bunu çok isterim ama ilk tercihim duymak olur her zamankisi gibi.'' Olumsuz bir tepki almadığı için onu ikna edebileceğine emindi. ''Bana aylar önce verdiğin bir söz. Bu yeterli olabilir mi?'' Genç kadının hatırlatıcı bakışları karşısındaki adamın üzerinde tesirli olmuştu çoktan. Birkaç saniyesini alan düşünme işlemini son buldurdu. ''Birkaç günlük bir şey mi?'' Soru soran nidasından çok birkaç günlük olursa olur mesajıydı bu. ''Bu hafta sonu için geçerli.'' Heyecanla terleyen avuç içini pantalonuna bastırdı. ''Gidebiliriz.'' Ani bir tavır gösterircesine hızla doğrulup dudaklarını dudaklarıyla buluşturdu ve özlemini yansıttı dudaklarından akan sıcak bir ton ile.




Dudakları birbirinden ayrıldığında parmaklarıyla oynamaya başladı omuzlarına düşen saçın bile ağırlık yaptığını düşünen kadın. Bir şeylerin olduğunu anladı hemen ve sevgilisinin gözlerinin içine baktı. ''Sevgilim.'' Genç adamın sesi öyle ferahlatıcı çıkmıştı ki dudaklarından o dudakları yeniden öpmek istedi ama yapamadı. Söylemesi gereken ciddi bir şey vardı ona göre. ''Kai.'' dudaklarından dökülen sadece bir isim olduğunda anlamsızca baktı Soo. Kai'den ne gibi bir anlam çıkarması gerektiğini bilmiyordu çünkü. ''Etrafında hiçbir arkadaşı yok. Devamlı evde ve o garip porno filmlerinin içinde. Üstelik birkaç kere izlediğine şahit olduğumda bir gay pornosuydu. İlk başlarda tuhaf bir özentilik olduğunu düşündüm. Eve hiçbir kız gelmiyor ve gelen arkadaşları da hep erkekti. Bu durum korkutuyor. Seninle baş başa olmak istiyorum ama eğer böyle bir şey varsa bizim ilişkimizi örnek olarak bu durumdan sapabilir.'' Uzun kurduğu cümle dudaklarını kuruttu. Buna hak verebilirdi ama Soo. Daha önce kendisiyle ilgili bir şeyi Kai'nin dudakları arasında duymuştu. Şimdi de bunu böyle söylüyor olması ve değişik olan davranışları gay olduğuna işaret olabilirdi. ''Saçmalıyorsun ama. Sırf kız arkadaşı yok diye veya porno izledi diye onu yadırgayamazsın. Yine de senin için onunla erkek erkeğe konuşacağım.'' Yatıştırdı bedenini ve derin bir nefes aldı. Haklı olabilirdi. Kardeşine iftira etmek ve bunu yakıştırmak bile onun için kötü bir histi. ''Haklı olabilirsin. Teşekkür ederim sevgilim.'' Dudaklarını yeniden dudaklarına bıraktı genç adamın. Ve öpmeye devam etti en minettar his ile.






\"orien�d�3�W)

Sensizliğin sen tonuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin