Dünyanın bütün insanlarını mutlu diye düşünürdü hep . Onların sahip olamıyacağı hiç bir şey yoktu ona göre.
Onlar bütün süsleriyle her sabah , öğle akşam gözlerine kazınırlardı. Büyük , küçük evleri arabaları vardı . Kimi genç kimi ihtiyardı. O da genç bedenli bir ihtiyar sayardı hep kendini . Onların çirkini olmazdı . Çirkinlikleri boya ile kapatmasını bilirdi çünkü onlar. Elif ise ne göz altlarındaki morluklarını ne de ellerindeki yıpranmışlığı yok edebilirdi . Kışın okul , yazın pamuk tarlaları arasında mekik dokurdu . Anası babası okul yüzü görmemişti. İkiside kendi hallerinde kendilerine sanki zorla verilmiş bu hayatı yaşamaya çalışırdı . Elif onların soluk mat gözlerine baktıkça kendisininde onlar gibi olacağından korkardı . Suçlu ana babası mı yoksa zorla yaşadıkları hayatmıydı ? Kimi zaman suçu anasına babasına yükler çıkardı . Kimi zaman için ise suçlu olarak hayatı görür, kendi çıkmazlarında kendiyle savaşırdı . Her savaşın tek yenileni yine kendisi olurdu. Gün her sabah nasıl yenilenirse Elif'in kadersizliği yenilgiside yenilenirdi gün doğumlarıyla. Halbuki her şey çok farklı olabilirdi. Okumuş bir ana baba, lüks bir ev, lüks bir araba,kendisini çok seven arkadaşlar, parlak bir göz, diri bir beden. İsmide Melisa,Didem veya kendisi ne isterse o olabilirdi. Yazları tarlalarda ırgatlıkla değil nazlı bir bebek rahatlığıyla geçebilirdi. Bunlar sadece onun kimselere duyuramadığı gerçekleriydi. Her gerçek gibi bu da vardı ve yaşanmaktaydı. 18 ' lik bedeni bu yükün altında yavaş yavaş belini bile bükmeye başlamıştı. Tamam her şey eksikti,siyahtı ama bari kendisini anlayan bir kişi,dinleyen bir kişi olsaydı. Kimseler onu dinlemez kimseler onu duymazdı. Sanki birileri onunu bir yerlerde unutmuştu. Belki bir gün birileri? hatırlayacak onu oradan unutulduğu görünmez olduğu kuyudan çıkaracaktı.Tek beklentisi buydu hayattan. Anası babası Elif yavrum mutlu musun diyecekti belki bir gün , kaç lira yevmiye aldın yerine. Öğretmeni güzel Elif ne kadar güzel düşünüyorsun diyebilirdi belki birgün. Belki onun o siyah saçlarını tiksinmeden okşaya da bilirdi birgün. Ya arkadaşları. Evet onlarda günün birinde onu farkedecek ona da kanka , sevgilim , canım kelimeleriyle hitap edecek ona da kitaplarını telefon numaralarını vereceklerdi. Onunla şakalaşacak güleceklerdi. Okul kantininden her tenefüs hamburgerde yiyebilirdi. Masa tenisi,basketbol bile oynayabilirdi. Anası babası onu tarlaya değilde maçlara farklı bir ile gönderebilirdi . Sorgusuz sualsiz gönül rahatlığıyla evinin kapılarını da açabilirdi arkadaşlarına kimbilir .Evimizde şu yok bu eksik derdi olmadan onları ağırlamayı ne çok isterdi. Hayatta her şeyin bir ölçüsü var diye düşünürdü. Boyun,kilonun,yolun... Ama istedikleri ölçüsüzdü Elif'in. Ah bir de onu duyan,gören birileri olsaydı ya. Yoktu,yoktu,yoktu...
Bir hayallerinde anlık mutlulukları olurdu, bir de tarlada karga seslerini duyduğu zaman. Kargaların sesi de mutluluk verirdi Elif'e. Seslerindeki o çirkinliğe rağmen uçar uçarlardı. Otların,insanların,ağaçların üstünde. Simsiyah renkleriyle bütün çiçeklerin ortasında dünyaya biz de varız diye haykırırlardı. Kargalar ne renklerine ne seslerine aldırış etmeden karga sesli mutluluklar yaşarlardı.
İşte neden Elif de onlar gibi karga sesli mutluluklar yaşamasın, yaşayamasındı?