Louis, o ana kadar hayatının mükemmel ya da boktan olduğundan emin değildi ama yaşadığına emindi. O an onun gözlerini ilk kez gördüğünde gerçekten nefes aldığını hissetti. Sanki önce boğulmuş sonra tekrar doğmuştu. Etrafındaki hava dokunabileceği kadar yoğun, hissettiği şeyler beynini eritecek derecede karmaşıktı fakat emin olduğu tek bir şey vardı ki o an gerçekten yaşıyordu. Hayat bir anda anlam bulmuş, sanki 18 seneyi karanlıkta yaşamış gibiydi. Kör birinin gökkuşağını ilk kez görmesi ya da sağır birinin Mozart'ın Moonlight Sonata'sını ilk kez duyması gibiydi hissettikleri. Çok yeni, çok etkileyici ve çok derin. Tattığı şey o kadar güzeldi ki geri dönmek için artık çok geçti. Kırmızı çizgiyi çoktan geçmişti. Tek bir anda tüm hayatının değiştiğini hissetmişti ve bu ona o kadar ağır gelmişti ki donakalmıştı. Maviler yeşillerle ilk o an tanışmıştı.
- Oops
- Hi
Louis kendine geldiğinde yüzünde sıcak bir gülümseme olduğuna emindi ve hala karşısındaki koltuğa boş boş bakmaktaydı. Hadi ama kim hayatının aşkıyla pisuvarda karşılaşırdı ki? Peki kimin hayatının aşkı ilk görüşte onun üstüne işerdi? Hayatınızın aşkı kıvırcık saçlı saf bir idiotsa bunun olma ihtimali yüzde 100'den daha fazlaydı. Yine de onun yeşil gözleri için değerdi En azından Louis 1 saat önceye kadar böyle düşünüyordu. Transtan çıktıktan 5 dakika sonra neden karşısındaki koltuğa boş boş baktığını hatırladı. Gitmişti. Her şeyini de alıp gitmişti. Evde ona dair tek bir şey kalmamıştı. Ah şu salak koltuk haricinde. O koltuğu delicesine severdi ve onu ardında bırakmıştı. Belki de Louis kalkıp o koltuğu yakmalıydı belki de değil kesinlikle yakmalıydı ki geri döndüğünde o da en az onun kadar sinirli hissetsin. Peki geri döner miydi? Hep dönmüştü değil mi? Ne olursa olsun onu bırakmamıştı, her zaman onun yanında ona destek olmuştu. Hadi ama o, Louis'yi güçlü yapıyordu, bunu çok iyi biliyordu. Peki neden gitmişti? Yine o saçma dayanamıyorum krizlerinden biri miydi? Gerçi bu sefer çok daha farklıydı. Bu sefer ki 10 üzerinden 9 alırdı. Harry artık kesinlikle dayanamıyordu ve bu onu çıldırtmıştı. Fakat dün gece beraber uyumuşlardı, o zaman neden gitmişti? Oysa Louis yine klasik kavgalardan biri olduğunu düşünmüş, yatağa girdiklerinde ona sıkıca sarılmış ve onu sevdiğini söylemişti. Harry cevap vermiş miydi? Hatırlamıyordu. Yine de beraber uyuduktan sonra neden gitmişti ki? Hem de her şeyini alarak. Daha önce asla eşyalarının tamamını almamıştı. Eşyalarının tamamını almıştı.
Louis asıl gerçeği farkettiğinde ikinci bir şok dalgası kapladı vücudunu. Çünkü Harry eşyalarının tamamını almıştı.
Louis sabah erkenden kahvaltı içinalış verişe gittiğinde eve gayet mutlu bir şekilde elinde bir buket gülle dönmüştü ama evde ölüm sessizliği vardı. Oysa Harry her zaman o yataktan kalktığında boşluğu farkeder ve uyanırdı. Sonra da sakin bir müzik açar salonda Louis'yi beklerdi. Çünkü Louis her sabah Harry'nin sevdiği köşedeki pastaneden kurabiyeler alır ve eve gelirdi. Geldiğinde Harry çoktan kahvaltıyı hazırlamış olurdu. Peki bu sabah da neyin nesiydi böyle? Ne müzik sesi vardı ne kahvaltı. Louis bu sessizlikten korkarak evi dolaştığında tamamen yalnız olduğunu farketti. Bu öyle bir yalnızlık değildi. Çıplak bir yalnızlıktı. Çünkü eşyalar da gitmişti. Harry'nin parlak botları, transparan gömlekleri, lanet olası çiçekli çay çantası bile gitmişti. Sanki hiç beraber yaşamamış gibilerdi. Karşısındaki şu salak koltuk dışında evde ona ait bir şey yok gibiydi. Koltuk iyice sinirini bozmaya başlamıştı. Koyu yeşil kadife koltuk Harry'nin en sevdiği şeydi. Louis'den sonra en sevdiği şeydi fakat Harry ikisini de o evde bırakmıştı. Bu ne demekti? Artık onu sevmiyor muydu? Dün akşam seni seviyorumuna cevap vermiş miydi? Louis biraz daha düşünürse kafayı yiyecekti. Belki de çoktan yemişti.