Bugün benim için çok önemli ve sıkıcı bir gün. Bugün ilk defa evimi, annemi, babamı, kız kardeşimi, geride bırakmak zorunda kalıyorum. Onlardan saatler sonra ayrılacağımı bilmek, boğazımda düğümlenen yutkunmalara neden oluyor. Göz pınarlarım, göz yaşıyla sel olup akmak istiyor. Ama yapamam, herkesin içinde ağlayamam. Bunu en son yaptığımda kendimi salak gibi hissetmiştim. O yüzden bu kalabalığın arasından sıyrılıp avlumuzun duvarının dibindeki dut ağacına yaslanıp, hıçkıra hıçkıra ağlamak ve gözlerimden çıkmak için can atan gözyaşlarımı serbest bırakmak istiyorum. Ama birinin beni görmesinden ve yine kendimi salak gibi hissetmekten korkuyorum. Ama ağlamak ta istiyorum. Sonra daha sakin ve beni görmeyecekleri bir yere gidip ağlarım. Şimdi düşünmem gereken daha önemli sorunlarım var. Çünkü 15 yıldır bu köyde yaşıyorum, en güzel arkadaşlıklarım, sevdiğim ilk kız, yediğim ilk dayak, okul defterinin ortasından bir sayfa yırtarak yapıp içtiğim ilk sigara, mahalle aralarında akşam ezanına kadar oynayabildiğim zamanlar, kaldırımlarda, ağaç tepelerinde geçirdiğim vakitler, çobanlarla yan yana gidebildiğim yere kadar gittiğim günler, daha aklıma gelmeyen bbir sürü şey... bunların hepsini hatırlayıp çok özleyeceğim zamanlar geldi demek ki artık. Ee bu düzen hep böyle devam edemezdi zaten. İlla ki ayrılıklar, özlemler, bol ağlamalı vedalar, arabanın camından geride kalanların bana baktıklarında ağlamaklı ama gülen yüzleriyle gözlerimin içine bakacakları zamanlar geldi. Ama bu böyle olmak zorunda. Her zaman senin istediğin gibi bir yol çıkmıyor karşına. Bazen sırf mecbur olduğu için ağlar insan, o durumda yapacak başka bir şey olmadığı, yapması gereken tek şey ağlamak olduğu için.
Gitmek te öyle, şu an ben buradan bu evden, bu köyden gitmekten başka bir çarem olmadığı için gidiyorum. Ne kadar burada kalıp çocukluğumu burada aynı heyecan ve mutlulukla yaşamaya devam etmek istesem de. Şimdi herkes benim yeni bir liseye başlayıp onların istediği gibi bir çocuk olmamı diliyor içinden tüm kalbiyle. Buna eminim. Ama kimse bana neler hissettiğimi sormadı şu saate kadar. Herkes gittiğim okulda, sokakta, yurtta, her yerde dikkatli olmamı, tanımadığım insanlarla konuşmama mı -ki buna göre gittiğim yerde hiç kimseyle konuşamayacağım. Arada cebime para sıkıştıranlar bile oldu. İtiraf etmeliyim bugün cebime çok fazla para sıkıştırıldı. Ama hiç bu kadar çok param olmamıştı ben de çıkarıp hepsini babama verdim. O'na ben bu kadar parayı yanımda taşıyamam en iyisi sen bu paraları al, ben senden ne zaman istersem, kendi parandan değil bu paraları gönder dedim. Babam sarı kaşlarının altından hafif gülümseyip, mavi gözleri bana dikti ve başımı okşadı. Annem de bu kısa konuşmayı duyup, ''aynı babasının oğlu, düşündüğü şeylere bak'' dedi.
Ben de ne zaman yüzüne baksam kendimi gül bahçelerinde gezintiye çıkmış hissettiğim annemin gülümseyen yüzüne doğru bakıp gülümsedim. Ve nedense annemin gözlerine bakmasıyla benim gözlerimin dolması aynı saniyede gerçekleşti. Sanki bana gitme der gibi bakmıştı. O duyguyu istesem de tarif edemem. O gün o bakış benim hala kalbimin en ücra köşelerinde saklı durur.
Birden babamın aşağıdan ''hadi oğlum, araba geldi'' deyişiyle kendime geldim. Kalbim birden hızla atmaya başladı. Birazdan çocukluğumu bu evde bırakacaktım, bu sokakta bu mahallede, bu köyde. Biliyorum burdan giden çocukla, yıllar sonra okulu bitirip dönen çocuk aynı olmayacak.
Babam eline kocaman bavulu alıp, bagaja atarken anneme sıkıca sarıldım. Kalbinin atışını duyabiliyordum. Bana sarılmasının şiddeti öyle güçlüydü ki, bir an beni bırakmayacak sandım. Ama sonra bıraktı, mahallede ki herkes bizim evin avlusunda toplanmış bana bakıyordu. Hepsinin elini öptüm, ve bana sarılmalarına izin verdim. arabanın arkasına binip direk camdan dışarı, annemin olduğu yöne baktım. Ağlamıyordu ama biliyorum, ben de ağlamayayım diye yapıyordu bunu. Ben de hiç ağlamadım ve annemin benim gözlerim gibi olan gözlerine bakıp ona büyük bir gülümseme yolladım. O sırada araba hareket etmeye başlamıştı. Ve ben artık sadece hareket halindeki arabanın camından evimize, sokaklara, ve beni uğurlamaya gelen insanlara bakıp, içimde buruk bir üzüntüyle yola çıkmıştım. O an insan kalbinin ayrılıklarda acıdığını hissettim.