BÖLÜM İki

99 20 3
                                    

Sabah 9 da telefonun çalışı ile uyandım arayan eceydi ;
- uykucu kalkmadın mı sen daha
- Kalktım kalktım hazır mısın sen
- Evet seni bekliyorum
Kahvaltıyı ece ile birlikte yapacaktık. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra bavulumu arabaya koyup ecenin evine gitmek üzere yola çıktım.
Dünkü heyecanımdan eser kalmamıştı. Içimde bir korku bir baskı vardı sanki. Ecenin evine gelmiştim hızlı bir şekilde kahvaltı yaptıktan sonra muğla ya doğru yol almaya başladık. Ecede tıpkı diyer kızlar gibi günü birlik de olsa yanına bir ton eşya alanlardandı. Yol boyu ece ile küçüklüğümüzden bahsettik anılarımızı canlandırdık tekrar tekrar yaşadık o anları biz hep aynı dost kalmıştık.
Yolculuğumuz tam iki buçuk saat sürmüştü ve sonunda gelmiştik turgut reise . En zor an gelmişti işte 15 yıl sonra en zor an o kapının anahtar deliğine o anahtarı koymuştum ecenin eli omuzumda ve elim titreye titreye anahtarı çevirdim. Içeriye adımımı attım an anılar bir bir gözlerime çarpıyor. Annem arkamdan yemek yedirmek için kovalıyor. Babam benimle güreş tutuyor. Tıpkı dün gibi ama onların eksikliği daima kalbimdeydi. Bir insanın annesinin kokusunu hatırlamaması kadar kötü babasının yüzündeki çizgileri unutması kadar acı ne olabilirdi başka ben onlar olmadan büyüdüm ama onlara olan sevgim özlemim hasretim her geçen gün içimde kat ve kat büyüyordu.
Herşey annemim en son deydiği gibi önce yukarıya çıkıp annem ve babamın odasına girmek istedim ama bundan o kadarda emin değildim.
- Yapmak zorundasın hakan biliyorum zor ama gerçeklerle yüzleşmelisin.
Ece haklıydı yapmak zorundaydım 15 yıl kaçtım da ne oldu. Tıpkı ahmet aslan'ın dediği gibi : Ben onları hep susarak özlüyordum.
Güç bela kendini toparlayıp annesini ve babasının odasına girerek onların elbisesine sarılıp kokularını ciğerlerinin en dibine kadar çeker hıçkıra hıçkıra ağlar saatlerce. Ece hiç bir şekilde müdahale etmez çünkü acısının farkındadır. Anıları ile başbaşa kalmalıydı hakan. Hakan ağladıkça ecenin canından can gitti. O gün ikisi içinde çok zor bir gündü hiç bişey yapmadılar hakan ağzına bir lokma dahi koymadı ve annesinin babasının yatağını üzerinde onların elbisesine sarılarak öylece uyudu gözlerinden yaşlar kurumuştu...
Sabah erkenden kalkıp eceyle birlikte annesini ve babasının mezarına gitti. Onlara dua etti eceyi cansuyu anlattı mezar taşlarına sarıldı özlemini anlattım eceyi tanıştırdı onlarla. Mezarlarını temizleyip çicekler ektiler.
Hakan dönerek gitmek üzere arabaya doğru yürürken ece hakanın anne babasına oğullarını asla yanlız bırakmayacağına söz verdi. Koşarak hakanın elinden tuttu ve kafasını hakanın omuzuna koydu ve senin ailen benim benim ailem sensin .
Ece de yetimhanede büyümüştü oda kimsesizdi. O hiç ailesini tanımıyor isimlerini bile bilmiyordu. Ece hakanı ailesi olarak bilmişti ve hakan eceden daha şanslıydı. Ama ikiside hayatın bütün zorluklarına rağmen hayata sım sıkı tutunmuş en güzel şekilde okumuş biri doktor diyeri mimar olmuştu hayat onlara küçük yaşta ilk kazığını atmış ama onlar üstesinden gelmişlerdi. Ikiside birbirine kol kanat geliyor birbirtlerinin derdine çare olmak için herşeyi yapıyorlardı.
Ece ;
Asma o yüzünü bak geldin onlara sarıldın doyasıya ağladın onlara anlattın herşeyi onlarla dertleştin onlara sarıldın bak bende sana sarılıyorum sen benden daha şanslıydın ben hiç tanımıyorum bile onları annemin babamın ismini bile bilmiyorum kokusunu bırak gözlerinin regini bile bilmiyorum. Ama ben seni ailem gördüm sen şu yüzünü toparla bak ben varım yanında.
Ece haklıydı hakan onları annesini babasını az çok hatırlıyordu. Ecenin moralini düzeltmek için sen benim kardeşimsin onlarda bizim annemiz babamız bizim birbirimizden ayrımız mı var dedi ve ecenin yanağından öptü. Eceninde morali yerine gelmiş ikiside gülüyorlardı hakan tranvayı az da olsa atlatmıştı. Ikiside aynı anda kahvaltıya ne dersin diyerek birbirine baktı ve gülmeye başladılar.
- Seni harika bir yere götürecem dedi hakan
- Bir zahmet artık
- Ukala 
Diyerek morallerini tazelediler.
- Ece : cansu bugün geliyor değilmi ?
- Evet saat akşam 9 da burda olacakmış mesaj atmış dedi.
Beraber turgut reis bulvarındaki kafeye gidip ikisininde bayıldığı sucuklu yumurta siparişi verdiler. Ikiside kahvaltıda en çok sevdikleri seydi sucuklu yumarta.
Sohbet eşliginde güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra etrafı gezip yeni yerleş keşfetmek üzere kalktılar. Ikiside mutluydu hakan herşeyi geride bırakmış ece sayesinde.
Beraber çatal adasına gitmek üzere tekne kiraladılar. Kısa bir yolculuk sonrası ikiside tekneden inerel adada dolaşmaya başladılar. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan saat 7 olmuştu. Tekneye binerek limana geri dönmek zorunda kalmışlardı. Cansunun uçağının inmesine bir saat kalmıştı. Hemen arabaya atlayıp havalimanına giderek cansuyu beklemeye başladılar. Hakan ile cansu üç ay kadar uzun bir zaman görüşememişlerdi. Cansunun uçağı inmişti. Heyecanlı bir şekilde bekliyordu hakan. Ecede en az hakan kadar heyecanlıydı. Cansu gözükür gözükmez hakan ona doğru koşmaya başladı. Cansuda aynı şekilde bavulunu bırakıp hakana doğru koşmaya başladı. Ikiside birbirlerine sıkı sıkı sarılıp öpüşmeye başladılar...
Hava limanından çıktıp güzel bir balık ziyafetinden sonra eve gelimişlerdi.
Cansu bir an olsun hakanın elini bırakmıyordu. Cansu hakanın ne kadar zor
Anlar yaşadığını tahmin edebiliyordu. Ece müsade alıp odasına geçti oda
zamanlar geçirmişti. Aldatılmış terk edilmişti. Cansu ile hakan başbaşa kalmış dertleşiyorlardı. Hakan kafasını cansunun bağına koymuş cansu da hakanın saçlarını okuyordu. Uzun uzun özlem giderdiler uzun uzun dertleştiler. Onlar oturup sabaha kadar sohbet edebilen cinstendiler. Ama cansu yol yorgunu hakan da uykusuzdu. Ikiside o günün yorgunluğunu atmak için odalarına geçtiler hakan sıcak bir duşun ardından kelebek gibi hafiflemişti sanki onca yıl üstünde su gibi akıp gitmişti.
Yatağına uzanarak tavanı izlemeye başladı. Cansu ile iki yıldır nişalılardı artık bunu bir adım ileriye taşıyarak evlenmelerinin zamanı geldiğini düşünüyordu. Düğün tarihi için yarın cansununda fikrini almak istiyordu.
Yastığına sarılarak uykuya daldı. Hakanını küçüklükten kalma vazgeçilmez huyudur yastığa sarılarak uyumak.
Sabah erkenden uyanan hakan kızların kalmasını bekliyordu. Onları dışarıda kahvaltıya gözürecekti yer bile ayırtmıştı. Ve sonunda onlarda kalkmıştı. Birlikte manzaraya karşşı güzel bir kahvaltı yaptılar. Tam kalkarken ecenin ünüversite arkadaşına rastladılar.
- Ece
- Fırat
- Senin ne işin var buralarda fıstık
- Tatile geldim asıl senin ne işin var burda
Birbirlerine sarıldılar uzun zaman olmuştu görüşmeyeli. Ece izmirde kalmıştı fırat memleketi konyaya dönmüştü.
- Benimde tahinim buraya çıktı.
- Süper olmuş. Bu arada hakanı tanıyorsun cansu hakanın nişanlı
- Tanıltığımıza memnun oldum
Bizde diyerek mekandan çıktılar arabada eceyi bekliyorlardı. Akşam için sözleşmişlerdi ece ile fırat beraber bar'a gideceklerdi. Uzun zaman sonra karşılaşmışlardı hasret gidereceklerdi.
Kahvaltıda hakan cansuya düğün işini ne zaman uygun olacağını sormuştu. Cansuda tatil dönüşü nikah için tarih alabileceklerini söylemişti.
Artık denize girme zamanı gelmişti. Herkes mayosunu giydikten sonra denize girdiler. Cansu yüzmeyi bilmediği için hakan belinden sıkı sıkı tutup ona yüzmeyi öğretiyordu. Üçüde yorulmuştu.
- Hakan: belkide ilerde çocuklarımızla beraber geliriz buraya
Cansunun gözlerinin içi parlamıştı gülerek;
- Neden olmasın yada kumdan kale yaparız beraber.
Ikiside çok mutluydu ecede onların mutluluklarına mutluydu. Dostlukta böyleydi zaten onun mutluluğuyla mutlu olmaktı.
Onlar üstlerini değiştirirken güneşte yavaştan yavaştan kaybolmaya başlamıştı. Üslerini değiştirip arabaya doğru gittiler hakan birden allah kahretsin diyerek öne atıldı.
Arabanın arka camını kırmışlardı serseriler. Değişmesi gerekiyordu.
Hakan : allah sizin belanızı versin dedikten sonra napacaz simdi diyerek kızlara baktı
Ece : seni arabayı al git yaptır bizde cansu ile biraz gezeriz odan eve geçeriz sonra bir program yaparız.
Herkese mantıklı gelmişti öylede yaptılar. Hakan arabayı alıp sanayiye gitti. Kızlarda kol kola girip yavaş yavaş yürümeye başladılar. Ecenin telefonu çaldı arayan fırattı.
Ece : aman allahım ben fıratı tamamen unuttum...
Cansu: aç nerdeyse yanına git ayıp olmasın çocuğa
Ece onaylarcasına kafasını bir yukarı bir aşağı sallayarak telefonu actı.
- Ya fırat kusura bakma tamamen çıkmış aklımdan
- Bende daha evdeyim nerde buluşalım diye sormak için aradım zaten
- Ha çok iyi o zaman nova kafede buluşalım o zaman
Ikiside tamam dedikten sonra telefonu kapattılar.
Cansu: hadi sen git bekletme çocuğu.
Ece : peki ya sen
Cansu: bende şurdan bir taksiye atlayıp eve geçerim.
Ve ikiside birbirlerine sarıldıktan sonra ayrıldılar. Ece hemen gelen taxi yi cevirerek kafeye doğru gitti.
Cansu yanlız kalmıştı tenha bir sokağa girdi. Birini görse en yakın taxi durğının nerde olduğunu soracaktı ama kimse yoktu ortalıkta uzun bir süre yürüdükten sonra karşıdan gelen birine
- Pardon en yakın taxi durağı nerde acaba
- Sokağın sonundan sağa dönün 200 m ilerde solda
- Teşekkürler
Dedikten sonra tarif edilen yöne doğru yürümeye başladı. Sokaklar gittikçe kararmaya tenhalaşmaya başlıyordu. Yolunu kaybetmişti enrafına bakınıp duruyordu. Birden içini bir korku kaplamıştı . Içinde kötü bir his vardı sanki sağa sola bakmaya başladı. Birden takip edildiğini hissederek arkasına  baktı iki tane erkek hızlı hızlı adımlarla arkasından geliyordu. Paniklemişti hızlanmıştı adımları nefes alışını verişini kontrol edemiyordu.
- Pist güzelim bu saate buralarda sizi rahat bırakmazlar isterseniz biz götürelim sizi istediğiniz yere hatta isterseniz bize de gidebiliriz.
Ikiside sarhoştu. Korku tüm vucuduna yayılmıştı. Çaresizdi. Koşmaya başladı. Arkasındakiler daha hızlıydı daha ikinci adımı atmamıştıki kolundan tutulduğunu fark etti.
- Imdaattttttttttttttt!!!!
Diye bağırmaya başladı. Bırakın beni nolur diye yalvardı defalarca. Duymadılar bile sarhoşlar onu. Sesi sokak duvarlarında yankı yapıyordu. Caresizdi. Kaçacak yeri yoktu. Kendini bilmez iki sarhoş onun narin bedenine saldırmıştı. Karşı koymaya çalışıyordu. Hıç kırıklara bağuluyordu.
Ne kadar kurtulmaya çabalasa çabaları sonuçsuz kalıyordu. Ve istediklerinin almıştı iki pislik. Kirlenmişti bedeni yırtmışlardı elbiseleri çaresiz ve göz yaşlarıyla kalkmaya çalıştı. Göz yaşları sel olmuş akıyordu. Titreye titreye ayağa kalkıp yürümeye başladı. Çıplak ayakları, yırtılmış elbiseleri,sel gibi akan göz yaşları ve kirlenmiş bedeni ile yürümeye başladı. Ağzından dökülen sadece iki kelime (ALLAH BELANIZI VERSİN).
Nereye gidecegini bilmeden sadece ayaklarının onu götürdüğü yere doğru gidiyordu.
Hakanın işi bittikten sonra cansu ve ecenin yanlarına gitmek istedi. Hemen cansuyu aradı. Cevap vermedi cansu sessizdedir yada duymamıştır diye düşünüp eceyi aradı.
- Alo ece
- Efendin hakan
- Cansuyu aradım ulasamadım nerdesiniz
- Hakan ben fıratla birlikteyim cansuda eve geçti.
Hakanın içine bir kurt düşmüştü sanki sadece tama diyerek telefonu kapattı. Tekrar tekrar cansuyu aradı. Her defasında arama bitmiştir diyerek kapandı telefon.
Hakan git gide daha çok meraklanmıştı. Hemen eve gitmek için yola koyuldu. Delirmişti adeta ve durmadan da cansuyu aramaya devam ediyordu. Cevap vermiyordu. Bir süre sonra aradınız kişiye ulaşılamıyor dedi telefondaki sekreter. Hakan deliye dönmüştü ki birden ani fren yaptı. Kaldırımda yürüyen cansuydu hemen arabayı kenara cekip arabadan indi.
Cansu cansu diyerek bağırmaya başladı cansunun arkasından cansu onu duymuyordu bile. Koşmaya başladı. Cansu birtanem cok merak ettim seni nerelerdesin sen cansu titriyordu hayla yüzü gözü morarmış hayla aynı laf vardı ağzında allah belanızı versin.  Hakan şaşırmıştı. Cansunun elbiseleri yırtılmış ayaklarında ayakkabıları yok gözleri ağlamaktan kurumuş makyajı akmıştı. Cansu ne bu halin nerelerdesin diye sordu defalarca ama cevap yoktu. Hakan cansuya sıkı sıkı sarıldı onu arabaya doğru götürmeye çalıştı. Arabaya bindiler hakan tekrar sordu noldu sana cansunun ağzından dökülen sadece allah belanızı versin di.
Hakan hemen eceyi arayarak çabuk eve gel diyerek hemen telefonu kapattı ece şaşırmıştı hemen fırattan özür dileyerek eve gitmek için kalktı .
Hakan ve ece eve gelmişlerdi. Hakan cansuyu duşa sokmaya çalışıysada başarılı olamadı. Cansu iki ayağını kollarının arasına alarak hem titriyor hem sallanıyordu durduğu yerde. Hakan bir bardak su getirip içirmeye çalıştı ama içmedi cansu soktaydı hayla gelememişti kendisine nasıl gelsin ki çok zor bir durumdaydı. Ece kan ter içinde gelmişti eve hemen
- Noldu
- Hakan salona geç dedi sadece
Ece salona geçer geçmez cansu noldu sana diye sorsada oda cevap alamamıştı. Ece hemen zorda olsa cansuyu alıp duşa soktu.
Hakan aklına bile getirmeye korktuğu şey cansunun başına gelmemesi için yalvarıyordu allaha
- Hayır hayır nolur allahım öyle bişey olmasın
Diye yalvarıyordu allaha .
Aradan bir hafta geçti. Cansunun ağzından tek bir kelime bile çıkmamış boğazından bir lokma geçmemişti. Hakan ve ece herşeyi anlamışlardı. Cansuya ne kadar yakınlık gösterseler de ne kadar şefkanlı davranıp yanında olsalarda ağzını bıçak açmamıştı cansunun. Her gece ağlayıp allahın al bu canımı ben bu utançla yaşayamam diye yalvarıyordu. Hakan perişan haldeydi. Tatil onlara cehenneme dönmüştü. Keşke hiç gelmeseydik keşke onu benle gelmesine ikna etmeseydim diyerek kendini suçluyordu. Tabide keşkelerle yaşanmıyor. Cansunun ailesine haber vermemişlerdi. Cansu kendisine gelene kadar da söylemeye niyetleri yoktu. Ailesi cansuyu her aradığında bir şekilde idare edip telefonu kapatıyorlardı. Ama cansuda hiç gelişme yoktu. Hakan da bir yandan hergün emniyete gidip o iki pisliği bulunması için bütün emniyeti seferber ediyordu. Sabah saat 10 sıralarında hakanın telefonu çaldı arayan emniyet amiriydi aranan şahısların ikinci bir tecavüz girişiminde halk tarafından linç edildiğini cansunun gelip teşiş etmesini istedi. Gerçekten akıl almaz zor bir durumdu. Hakan cansuyu nasıl ikna edip götürebilirdi. Nasıl onları yüz yüze getirebilirdi. Hakan olanı eceye anlattı. Ece bunu yapması gerektiğini suçluların cezalandırması gerektiğini söyledi. Haklıydı ama cansu bunu yapabilir miydi. Kendilerini onun yerine koymaya çalışsalarda koyamadılar. O kadar kötü bir durumdu ki kimse yaşamadan bilemezdiki. Bilmesinlerde. Bunu cansuya söylemek hakanın göreviydi. Hakan elini yüzünü yıkadıktan sonra cansunun odasına çıktı. Kapıyı çaldı cevap vermeyince kapıyı yavaşça açıp içeri girdi. Cansu yatağına oturmuş uzaklara dalmıştı. Yastığı yine göz yaşları ile sırıl sıklamdı. Hakan usulca yanına oturum ona sarıldı. Saçlarından öptü. Senin suçun yok. Ben hep yanındayım ne olursa olsun. Cansu hakanın gözlerine boş boş bakıyordu. Bedeni var ruhu yok gibiydi. Bir süre hakan cansuya sarıldı birden. Sana bunu yapanlar yakalanmış dedi. Cansunun gözleri birden açıldı hakana duymak istemiyorum dercesine baktı. Gidip teşhis etmen gerekiyor dedi. Cansu hayır hayır diyebildi sadece. Korkmuştu titremeye başladı. Hakan daha fazla zorlayamadı. Emniyet amirini arayarak olanı anlattı oda anlayışla karşıladıktan sonra telefonu kapattılar. Ece bir tost ve bir bardak portakal suyu alıp cansunun odasına gitti. Cansu yine yemedi sadece bir bardak su istedi. Ece suyu verdikten sonra aşağı hakanın yanına indi. Hakan kafasını kollarının arasına alarak ağlıyordu. Ece yanına oturup:
    - Bare sen yapma hakan.
    - Dayanamıyorum ece dayanamıyorum sevdiğim kadının başına gelenler, günden güne gözlerimin önünde eriyip gitmesine dayanamıyorum. Ece biz nikah tarihi seçecektik simdi ise...
    - Sus tamam biliyorum ama senin sağlam durman lazım cansunun ayağı kalkabilmesi için.
Ece herzaman ki gibi yine en kötü gününde dostu hakanın elini bir an bile bırakmıyordu. Olanlar hiç kolay değildi oda bunun farkındaydı ama dik durmasının gerektiğini biliyordu. Hakan caresizdi ne yapacağını bilmeden dolanıp duruyordu. Sonunda hızlıca kalkıp dışarıya attı kendini duvalar üstüne üstüne geliyordu. Nefesi daralıyordu. Arabasına bindi nereye gideceğini bilmeden sadece gaza bastı. Bir süre sonra kendini mezarlıkta buldu. Sanki birşeyler onu buraya çekmişti istemsizce gelmişti. Annesinin babasının mezarının başına gelerek onların mezar taşlarını öptü. Gözlerinden akan göz yaşları annesinin mezarındaki toprakla buluştu. Oturdu annesinin babasının mezarının ortasına. Hıçkıra hıçkıra ağlarken gözlerindeki yaşlar sel olmuş akıyordu onlara içini döküyordu ilk defa :

Anne baba koruyamadım onu, verdiğim sözleri tutmadım. Kirlettiler onu baba ben dokunmaya kıyamazken onlar kirlettiler. Onu yaşarken öldürdüler hayat dolusu cansumu aldılar. Anne günden güne eriyip bitiyor yanımda ben bişey yapamıyorum kendimi o kadar çaresiz o kadar yanlız hissediyorum ki elimi uzatamıyorum. Onu tutup ordan çıkartacak gücüm yok... biliyorum ki herşeyin başı benim, benim yüzümden geldi buralara benim için ama ben o kadar acizdimki onu koruyadım.
Uzun uzun annesine babasıma içini döktükten sonra kendine gelmişti birazda olsun. Gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüştü.

DERİNLERDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin