-1-

22 5 0
                                    

"Evet, sonunda geldik." dedi uçaktan inerken kardeşim.
"Sonunda." diyebildim sadece.
"Korkmadın değil mi?" dedi kardeşim yarı şaşkın yarı dalgacı bir şekilde.
"Yok canım, niye korkayım kiii!" onun benimle günlerce dalga geçeceğini bildiğimden yalan söylemiştim. Onun gibi cesaretli değildim. O heyecanından yerinde bile duramıyordu. Bense artık uçaktan inmemize rağmen ilk kez uçağa binmenin bitmek bilmeyen korkusuyla etrafa bakınıyordum.

                               ***

"Burası, burası bizim oradan çok farklıymış." dedim.
"Evet, evet öyle." diyen kardeşimle, ağır mı ağır olan valizlerimizi yolda çekmeye çalışıyorduk. Amerika sokakları, gerçekten de Türkiye'den çok farkıymış." diye düşünerek tuhaf tuhaf bakışlarla yürümeye devam ettim. Yolculuktan mıdır, yoksa bu ağır valizlerden mi bilmem ama çok yorulduğumuz kesindi. Kardeşim bana dönüp, "Bir kafeye falan girsek mi? Hem oturur bir kahve içeriz hem de azıcık dinleniriz."
"Tamam, iyi olur." diye cevap verdim...

                             ***

1 hafta önce

"Selin, Almanya'ya gidiyoruz!" diyen kardeşime:
"Tabii canım tabii. Senin istediğin olmayacak, yaz tatilinde Amerika'ya gidiyoruz!" deyip ona yaklaştım:
"Güneş, Almanya'yı unutsan iyi edersin!"
"Niyeymiş, sen Amerika'yı istiyorsun ben de Almanya'yı istiyorum ne  olmuş?" dedi atarlı bir şekilde.
 

                             ***
Anlaşılan bu tartışma bitmeyecekti. Kura çekmek en iyisiydi belki de.
"Tamam o zaman kardeşim, ne çıkarsa oraya gideceğiz."
"Bana uyar."

"İşte Amerika'ya gidiyoruz!" dedim sevinçle.
"Selin, ben biletleri alayım. Sen de valize koyacağımız temel şeylerin listesini yap."

"Peki Güneş."

                                ***

"Sen hala kalkmadın mı Selin? Haydi, geç kalacağız!"
"Tamam ya, beş on dakikadan hiçbir şey olmaz merak etme sen."
"Selin!"
"Tamam, tamam, kalkıyorum."

Hızlıca kalkıp hazırlandım. Kahvaltıyı hızlıca yaptığımdan yediklerim boğazıma dizildi sanki. Tam çıkmak üzereyken eve son kez şöyle bir bakayım dedim. Seni özleyeceğiz!

Hemen bir taksi tutup, uçağa yetişmemiz gerekiyordu.

"Taksi!"

Taksiye bindikten sonra çabucak havaalanına ulaştık.
"Bu bizim uçak olmalı!"Uçakta yerimize oturduktan sonra ben düşüncelerimle uğraşmakla meşguldüm. Güneş ise müzik dinliyordu. Uçaktaki 12 saat nasıl geçecek hiçbir fikrimiz yoktu...

                              ***

Evet evet, Güneş benim kardeşim. Aslında ikiziz ama ben ona büyüklük taslarım. Bilirsiniz, klasik 1 dakika önce doğan çocuklar gibiyim anlayacağınız.

Şimdi tekrar günümüze dönüyoruz.
Ve hikayemiz başlıyor...

                               ***

Şimdi...

Önümüzdeki ilk kafeye girdik. Güzel bir yer seçip oturduktan sonra, hiç beklemeden bir garson çağırdım.

" We want two latte, please." (Biz iki latte istiyoruz, lütfen.) -umarım doğrudur-

Kardeşim bana inanılmaz bir şeymişim gibi bakıyordu. Tabii ki neden böyle baktığını biliyordum:
Kahve zevkini bildiğim için öyle bakıyordu. O beni benim onu tanıdığım kadar tanımaz;

"Güneş, benim en sevdiğim renk ne, biliyor musun?"

"Ee şey, mavi!"

"Hayır, sarı." (😔)

"Tamam bunda yanıldım, ama başka soru sorsan cevaplarım."

"Evet, cevaplayacağını ben de biliyorum ama yanlış cevaplıyorsun."

Eee, 'yenilen pehlivan güreşe doymaz' diye boşuna demiyorlar.

                               ***

"Evet, kahvelerimiz de geldi kardeşim. Afiyet olsun."

"Sanada."

Her ne olursa olsun kardeşimi seviyorum. Çünkü o, en yakın arkadaşım aynı zamanda.

"Selin, artık gitsek mi?"

"Tamam, sen burada otur, ben hesabı ödeyip geliyorum."

Tabii ki sözümü dinlemedi. Bizim bir de 'hesabı ben ödeyeceğim' tartışmamız var. Yine "klasik".

Cüzdanımdan $10 (10 dolar) çıkarıp verdim. Tabii ki hesabı ödemeye hak kazanan bendim.

Bavulumu tutarken Güneş'e şöyle dedim:

"Hadi Güneş, hava kararıyor. Gitsek iyi olacak."

Son Şanslar #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin