~GİRİŞ~
Sokakta hızlıca yürürken üşümüş ayaklarım bu işi zorlaştırıyordu. Annemin özenle ördüğü yün çorapları giymediğim için kendime bir kez daha lanet ettim. Renkleri çok iyi sayılmazdı ama siyah botlarımın içinde çok da göze çarpmayacağı aşikardı.
Bütün eforumu biraz ötedeki sıcak kahvelerin olduğu kafeye girmek için sarfediyordum. Kahveden iki yudum alsam anında kendime gelebilirdim.
Tam o sırada burnumun önünde kocaman siyah bir şey belirdi. Kenarları kızarık gözlerimi biraz daha yukarı kaldırınca bana soru sormaya çalışan adamı gördüm. Benim burada soğuktan bir taraflarım donsun sen beni burada oyala. Oldu canım! Kamera suratıma doğru biraz daha yaklaştırılınca kaçış olmadığını anlayarak adama soruyu tekrar etmesini istedim. Soğuk, bütün bedenimi uyuşturmuştu. Hiçbir şeyi idrak edemiyordum. Garip saçlı adam sorusunu tekrar ederken duyma yitimin gittiğini hissetmemle dudaklarını okumayı denedim. Pek birşey anlamasam da kafamda bir cümle şeklini almıştı.
"En nefret ettiğiniz içecek ne?"
Hayatımda duyduğum, pardon anlamaya çalıştığım en saçma soru bu olsa gerekti. En nefret ettiğim içecek mi?
İçimden la havle diyerek yönelttiği soruyu kurumuş dudaklarımı oynatarak cevaplayacaktım. Çok zor değildi. Fakat dudaklarımı hareket ettirirsem kupkuru derimin anında çatlayıp kırmızı sıvının akmasına izin vereceğini gayet iyi biliyordum. Ama açıkcası çok da umrumda değildi.
Sesimin sessiz çıkmasına engel olamadan "Su," dedim.
Hem kameramanın hem de garip saçlı adamın gözlerindeki şok olmuş ifadeyi görebiliyordum.
Ben ne kadar yavaşlıkla cevapladıysam o da o kadar hızlılıkla tekrar bir soru daha sordu. Ahh, sanırım şunlardan kurtulamayacaktım.
"Ama neden? Suyun faydalarını saymakla bitmez. Cevabınızı biraz daha açar mısınız?"
Açamam ulan açamam!
Hemen cevaplayıp ortamdan uzaklaşmak istiyordum. Bu iş biraz fazla uzamıştı.
Omzumdaki çantayı biraz daha sıkı tuttum. Ayaklarım çoktan kafenin doğrultusuna doğru yönelmişti.
"Gözyaşının oluşmasını sağladığı için. Cevabım tatmin etti mi?"
Kameraman hala aval aval bakarken elinde mikrofonu tutan adam birden dalgınlığına gelip geriye doğru iki adım sendeledi. Ben daha ne olduğunu anlayamdan bir güç tarafından onun üzerinde doğru itildim. Soğuktan donmuş ayaklarımın takatsizliği de buna sebebiyet vermiş olabilir.
Üzerine düşmemle ikimizde kaldırıma sert bir şekilde çarptık. Bana bir şey olamamıştı ama onun kafasının kırıldığına garanti bile verebilirdim. Tak diye bir ses çıkmıştı yahu!
Ama o bu durumu hiç önemsiyormuş gibi görünmüyordu. Sadece gözlerimin içine bakıyordu. Uzun uzun... Bir şey çözmeye çalışır gibi. Bir şey hatırlamış gibi...
Sanki... sanki daha önceden tanışıyorduk...
•••
Oy verip yorum yazmayı unutmayın 😇
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAYDAM G:)L:)C:)K
Teen FictionYüzdüğümüz deniz ne güzeldi bir zamanlar... Gel gör ki şimdi yoruyor dalgalar... 🌊