Bergama'da Cuma günlerinden biriydi, tüm köy ortak alana toplanır danslar edilir, şarkılar söylenir,yenilir içilirdi.Rivayete göre dayanışma, sevgi, saygı ve birlikteliği simgelerdi bu Cuma günleri. Bu günde müzikler, şarkılar çalınır,yeni arkadaşlarla tanışılırdı. Melodi'nin âdeta hayatının anlamı olan bu gün onun için çok önemliydi .Çünkü İhtiyacı olanda tam olarak buydu!
&&&
Hava kararıp günlerdir heyecanla yolunu gözlediği Dolunay geceyi aydınlatırken
Elbisesinin arkasındaki fermuarı çekmeye çalışıyordu Melodi. Fermuarı etine sıkıştırıp dudağını ısırdığı sırada cama bir kuş çarptı. Melodi ani bir hareketle arkasına döndü .Hızlı adımlarla cama doğru ilerledi camı tuttu ve yukarı kaldırdı. Gagası uzun simsiyah bir kuştu bu. " Sin- Sinek kuşu ! A-Ama yoksa, o gün bugün mü ?" Sinek kuşunu eline aldı, kalbi elinde pıt pıt atarken cama çarpmasının hızıyla kanatlarını kullanamayan mucize kuş, kalbinin atışlarıda yavaşlayarak elinde can verdi. Melodinin gözleri dolmuştu, yavaşça camın önüne oturdu ve ayaklarını kendine doğru çekti. Dolunay'a baktı, yıllardır umut ediyordu bu kuşun bir gün kapısını çalmasını. O henüz küçük iken öğretmeni bu kuşu anlatmıştı onlara. Bir inanışa göre bu kuş rengarenk, uzun gagalı bir kuşmuş. Kalbi ise dakikada 1200 kez atarmış. Kanatlarını ise sayamayacağımız kadar hızla çarparmış bu kuş. Dışarıdan bir etkiyle kanatlarını çırpması engellenir ise 10 saniye içinde can verirmiş. Kanatları yavaş bir şekilde gözlemlendiğinde ise yatay sekiz yani sonsuzluğun simgesini oluştururmuş. Hayatını eksik yaşayanların mucizesiymiş bu kuş. Siz onu değil o sizi bulurmuş. Onu diğerlerinden ayıran özelliği ise Simsiyah olmasıymış çünkü tüm umutsuzluğu emermiş. Bir gün gelip kapınızı çaldığında sonsuzluğunuzu elinize verirmiş kendi can vererek. Ve size o gün bir mucize getirirmiş, bir mucize !
Melodi ise o günden beri bu kuşun yolunu gözlüyordu, Çünkü yarımdı, eksikti ve tamamlanmaya ihtiyacı vardı.
"Kızım, geldi işte mucizen! Ne diye oturup ağlıyorsun ha?" Diye kızdı kendine ama hala avucundaki kuştaydı gözleri, dolunayda gülümsüyordu sanki ona, tek dostu, can yoldaşı olan dolunay.
Annesi sabırsızca bağırdı aşağıdan komşuların ağzına laf olmak istemiyordu geç kaldı diye.
"Melodi! Hadi çıkmamız gerekiyor baban meydanda bekliyor, kızdırmayalım!"
Melodi ise boğazını temizleyerek bağırdı aşağıya;
"Tamam, iniyorum şimdi."
Daha elbisesinin fermuarı açıktı, elinde ise bir sinek kuşu daha doğrusu mucize kuş vardı. Yavaşça eğilerek gagasının yan tarafından öptü onu nazikçe ve teşekkür etti, özgürlüğünü ona verdiği için. Camın saksılık kısmındaki Sümbül'ün toprağına yavaşça bıraktı kuşu, dün ay ışığından güç alması için bıraktığı Ay Taşını topraktan aldı, eliyle ovaladı ve boynuna taktı. Camı kapattı ve aynasının karşısına geçti. Fermuarı kapatıp, Kızıl saçlarına ve mavi elbisesine göz gezdirip dudaklarına parlatıcı sürerek, ayakkabılarını eline aldı ve koşarak tahta merdivenlerden indi.
"Kızım nerede kaldın? Başladı bile eğlence ! Haydi koş koş."
Ayakkabılarının bilekteki şeridini takarken zıplayarak portmantoda ki montlara baktı. Kendisininki göremeyince daha fazla uğraşmayıp çıktı evden. Yanında çanta veya telefon olmadığını gören Sinem hanım söylendi;
"Melodi! Telefonunu mu unuttun içeride şimdide?"
Melodi kaldırımdaki taşa takılarak tökezledi ve aynı zamandada cevapladı;
"Almak istemedim anne, hem daha fazla sorgulamak yerine gidelim mi artık ne dersin?"
Sinem hanım kaşlarını çatarak söylendi;
"Seni gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum Melodi"
Melodi mırıldandı,
"Bende"
Sinem hanım anlamayarak yüzüne baktı;
"Efendim?"
Melodi gözlerini devirdi ve konuştu;
"Diyorum ki daha fazla konuşursak geç kalacağız, anne."
Hızlı adımlarla alana doğru ilerledi ilk danslar başlamıştı bile. Bergama konakları oynuyordu köyün kızları, erkekler ise alkışlıyorlardı. Melodi'de hemen kızların arasına sıkıştı ve arkadaşlarını kafasıyla selamlayıp dans etmeye başladı. Yarım saat sonra danslar bitmiş, köyün insanları beyaz, plastik sandalyelere oturmuş birbirleriyle havadan sudan konuşuyor, komşuları çekiştiriyor, çay içiyor, çekirdek çitliyorlardı. Melodi yakın arkadaşı Cemre ve Kaya ile oturmuş konuşuyordu. Cemre birden çemkirdi;
"Melodi, Şarkı söylesene! Hem çok eğleniriz baksana herkes ayrı köşelere çekilmiş, hadi ya! "
Kaya'da eksik kalır mı? Hemen destek çıktı;
"Kanka bak iyi olur aslında sıkılmıştık zaten, ben destekliyorum valla, yeter çekirdekten içim şişti şurada çekiştirecek insanda kalmadı zaten"
"Yok ya şimdi çok kalabalık utanırım ben bir kere."Derken gözü ileride ayakta dikilmiş, esmer, siyah saçlı adama takıldı. Diğerlerini dinlemeyi kesmiş, çatık kaşlarını, kirli sakalını, yüz hatlarını incelerken göz göze gelmişlerdi. Melodi hemen gözlerini kaçırdı.
"Tamam, söyleyeyim."
Diyerek bilgasayarda müziklerle uğraşan Tekin Amca'nın oğlu Mustafa'nın yanına gitti ve aklına ilk gelen şarkıyı söyledi. Eline mikrofonu alıp meydanın ortasında durdu. Herkes meraklı gözlerle ona bakıyordu ama onun gözleri başkasını arıyordu. Şarkının melodisi kulaklarına dolarken söylemeye başladı;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benimle Dans Eder Misin ?
RomanceAslında her şey bir gülüşünle başladı, kokun, sesin, gözyaşların da damladı yüreğime. Aşkımız, ruhumuz, sanatımız, var olmuşumuz. Yani yüreklerimiz. Yani sen. Bizi anlatmışsın. Şiirinde, mısralarında, kafiyelerinde, dudaklarında... Sahi, sen kaç şii...