Tüm Kore'nin salya akıtarak izlediği Kim Family, Salı, Perşembe, Cumartesi ve Pazar olmak üzere haftanın dört günü, DS eğlence şirketine ait kanal LDS'te yayımlanıyordu. Toplam üç saat süren bu 'eğlence programı' tamamen gerçekler üzerine kuruluydu. Her sene yılın son gününe denk getirilen programın yıl sonu bölümünde, Kim Ailesinin hayatını bize sunan Kim Family isimli programın bir nevi kamera arkası yayımlanırdı. Bu kamera arkası, izleyicilere program çekilirken evin içinde nasıl bir hazırlık yapıldığını, tüm aile bireylerinin güne nasıl başladıkları ve günü nasıl bitirdiklerini, Kim Ailesine ait devasa büyüklükteki malikanede nasıl bir düzenin işlediğini keşfetme imkanı veriyordu. Kafada oluşan her türlü soru işareti, bu programa ekleniyor ve açıklanıyordu. Aynı zamanda her senenin ocak ayında o senenin modasına uygun bir konsept değişikliğine gidiliyor, böylelikle program tabiri caizse tıpkı ailenin bir üyesi gibi canlı tutuluyordu.
Ben de oturup bunları izliyordum çünkü yapabileceğim daha eğlenceli hiçbir şey yoktu.
Haftanın dört günü yeni bölümler veriliyordu, gündüzleri biraz daha eski bölümler ve geceleri, herkesin en derin uykusuna daldığı saatlerde ise en eski bölümler. Öyle ki bu saatlerde ilk bölümleri dahi izlemek mümkündü ve bu beni çıldırtıyordu. Gecenin bir köründe, herkes uyumuşken oturup Jongin'in ilk bisiklet sürdüğü an, ilk dans ettiği an, ilk zımbırtınısının ön ek olarak getirildiği her türlü an, fark etmeksizin izleyebiliyordum. Ve bunu yaparken bir yanımda da bir kutu kağıt peçete, bolca sıvı ve koca bir batanniye oluyordu. Çünkü söz konusu Jongin olduğunda ne zaman çığlık çığlığa bağırıp ağlayacağım kesinlikle kestirilebilir bir şey değildi.
Ve bundan şikayetçi de değildim. Tüm gün boyunca şirkette oradan oraya koşturup durmaktan canım çıkıyor ve nefes alamayacak kadar yorgun bir hale geliyordum. Tüm dünya ve diğer o tüm eğlenceli anları elimden kaçırıyormuş gibi geliyordu, boştum, gerçek anlamda boştum. Jongin'i fark ettiğimde ise her şey tamamen değişmişti. Artık eve geldiğimde yapacak bir şeyler vardı, izlenecek videolar, okunacak röportajlar, geçirilecek muhteşem kalp krizleri, çok güzel diye bağırarak girilen ağlama krizleri vardı. Burun kanamaları, panik ataklar vardı. Üstelik Jongin bana, eğlenceli bir hayatın yanında bir şey daha katmıştı, artık panik anında kontrollü nefes alıp vermenin nasıl mümkün olduğunu biliyordum ve bu benim için çok büyük bir armağandı.
Gözlerim Jongin'i ilk tanıdığım zamanlarda bilgisayar ekranıma yerleştirdiğim ve hala orada duran fotoğrafa kilitli kendime gelmeyi beklerken arka fonda, Kim Family'nin tekrar bölümlerinden birinin döndüğü televizyon açıktı. O gün şirkette akşamüzeri mesaisini aldığım için rahattım, henüz uyanmıştım, gözlerimi bile tam açamıyordum fakat bir önceki gece Jongin'in nerede, neler yaptığını incelemek gözlerimi kapalı tutmaktan çok daha cazip geliyordu. Bu yüzden doğrudan bilgisayarımı açmıştım.
Karşımda onlarca sekme açıktı, Jongin'in en son iki gün önce solo dans videosunu attığı instagram hesabı, Jongin'in en son üç sene önce tweet attığı twitter hesabı, Jongin'in resmi fan sitesi, birkaç Jongin blogu, ve üçten fazla en az beş defa izlediğim Jongin focus videolar. Böylelikle işe gidene kadar zamanın nasıl geçtiğini fark etmeyecek ve fazlasıyla dinlenmiş olacaktım.
Böyle olmakta hiçbir sorun yoktu. Jongin mükemmeldi ve böyle olduğu yetmiyormuş gibi böyle de hissettiriyordu. Onu her gün şirkette görüyordum, uzaktan da olsa görüyordum ve her gün internetten onu takip ediyordum. Fotoğraflarına bakıp videolarını izliyordum ve hepsi, tüm bunların hepsi bana yaşadığımı hissettiriyordu. Jongin kötü olan her şeyden kaçtığım yerdi, sığınağımdı ve her gün aynı ortamda olsak bile bana kilometrelerce uzaktı.
Videolardan birini oynayıp arka fonda çalması için bıraktıktan sonra Jongin'in resimleriyle dolu olan bir sayfaya geçtim, aynı anda kalbim kendini eşleyip dalağımla yer değiştirdi. Kabul ediyorum ki bu normal değildi, kesinlikle normal değildi, normal olan hiçbir şeyin bununla alakası yoktu. Yani Kim Jongin, nasıl bu kadar karizmatik ve yakışıklı ve çekici ve insanı bir sümük kıvamına sokan her şey olabiliyordu? Nasıl oluyordu da Kim Jongin bunu yaptığının gayet tabii farkında olmasına rağmen, sanki binlerce insanın ağzının ortasına koca bir tokat gibi indiğinden habersiz, düz ve durgun yüzüyle oradan oraya gidebiliyordu? Her gün onu her gördüğümde, temizlediğim yerleri bir daha temizlememe neden olacak kadar salya akıtırken o yanımdan öylece çekip gidebiliyordu? Gerçekten anlam veremiyordum. Ve hiçbir zaman veremeyecektim.