Bir menekşe kokusunda seni aramak var ya,ne bıraktığım yerde,ne aradığım yerde bulamamak,Chanyeol sen kederin,yokluğun göğsümün ortasına kızgın bir hançer misali nasıl girdiğinden,bir günde aynı yerden kaç kez kanadığımdan,saatlerce durduramadığım tuzlu gözyaşları silmek için elimi kaç kere kaldırdığımdan,çok sevdiğin pembe saç tellerimi ruhuma uydurup teker teker siyaha boyattığımdan,kırmızı siyah çift yüzüğümüzün yüzeyine dudaklarımın günde kaç kere değdiğinden,bunu yaparken dudaklarım arasından kaç bin tane dua,yalvarış,yakarış kaçtığından...ben sana tüm bunlardan nasıl söz edeyim?Sen bilmiyorsun,ancak ben senin her sabah öpücükler kondurduğum kirpiklerinin uçlarından sular damladığını biliyorum.Umutlarımı,sevgimi,ömrümü,hayallerimi gömdüğüm gamzenin artık eskisi kadar sık görünmediğini biliyorum.Ve sevgilim,nedeninin ben olduğunu da elbette biliyorum.Sana verdiğim yıpranmış kalbi giderken bile hoyrat avuç içlerinden,okşamaya doyamadığım uzun parmaklarının arasından asla düşürmediğini...ben her şeyi biliyorum.Benim kiraz çiçeğim,seni öyle özledim ki.Öyle aniden düştüm ki üzerlerinde hali hazırda zorca durduğum dizlerin üzerine,dizlerinin üzerine,ben,ben olamadım çünkü bu özne öyle yalnızdı ki,'ben' korkunç bir kelime sevgilim,'sen' yoksun yanında,yanımda.Şimdi ağzımdan çıkan cümlelerin içinde,ismini zikrettiğimde gülüşü ile kış ortasında ilkbaharlar açtıran bir adam yok evimde.Şimdi kokunu burnuma getiren her meltemi kovdum ev dediğim,mezarım bellediğim dört duvarın penceresinden.Çiçeklerle donatmıştım her duvar köşesini,pencere pervazını senden önce,eşikten geçer geçmez eşsiz yüzünü kocaman bir parıltı kaplamış,dudaklarının kenarları neşeyle yukarı doğru kıvrılmıştı,sen o çiçekleri her gün besler,severdin,oysa ben vazgeçmiştim seni bulduğumda onlardan,çiçeğim sendin artık benim,her gün kurumaması için ellerimle beslediğim,yapraklarını okşayıp tatlı sözler fısıldadığım,en ufak darbede acısını tırnaklarımın uçlarında,saçlarımın diplerinde,kirpiklerimin ucunda hissettiğim kiraz çiçeğimdin sen benim.Bana seni bir müge çiçeğine benzetiyorum derdin saç tellerimi tek tek severken,küçük bir vücutla,minicik bir gülümsemeyle,lokal bir dokunuşla bile kalbinin göğsünle nasıl dövüştüğünü anlatırdın,bıraksam saatlerce konuşabilirdin farkettiğin her küçük detay hakkında,ben ise dudaklarımı yalnızca sende bulduğum tadı ile başımı döndüren,bir gün tenime değmese yangınlar içinde kaldığım,dişlerinle derisini soyup durduğun,kanattığın için seni sürekli azarlamama rağmen ne hiç bir işe yaramadığını iddaa ettiğin dudak koruyucularını ne de önüne neredeyse her hafta dizdiğim farklı merhemleri sürmemekte ısrar ettiğin dudakların üzerine kapatır sustururdum seni,neticede benim dudaklarımın senin tek yara bandın olduğunu söyleyip beni erittiğin dakikalarda peki ya parmaklarım?diye meraklı bir ses tonuyla sorduğum an içimde tufanlar kopartan bir bakış göndermiştin parıldayan kürelerinle,öyle güzel bakıyordun ki,ah Chanyeol,öyle güzel bakıyordun ki,tam o anda içlerimin kasıldığını,zihnimin yalnızca senin kokun,varlığın ve benim olduğun gerçeğinin rahatlatan sıcak buharları arasında benliğimi alıp götürdüğünü sanmıştım.Sonra devam etmiştin elinle dizini patpatlayıp beni çağırırken,nabzımın hızla atışını kulaklarımda hissederken titrek adımlarla sana ulaşmış,aynen istediğin gibi yerimi almıştım dizinin üzerinde,kollarım boynundaydı,ve yemin ederim,bana öyle güzel bakıyordun ki,hem tüm kaslarımın gerildiğini,kalbimin tehlikeli alarm sesleri verip,dizlerimi titrettiğini hissederken hem de belime dolanan kalın kollarının arasında mümkün olamayacağını bilmeme rağmen yüzyıllarca kalmak istiyordum,uzadığından gözlerime giren saçları arkaya yatırmış dudakların yara bandımsa parmak uçların yangın yerim demiştin.Ben hep mümkün değil derken,sen hep neden mümkün olmasın?Sen istersen neden mümkün olmasın?Olabilir,derdin herşeye.Sen benim bütün dileklerimin gerçekleşeceğini beni bir müge çiçeği gibi saf,temiz,şık ve elegan görmene bağlar,doğum günlerinde bile mumları bana üfletip,tam bir safderun olduğumu söyler,bende gördüğün ışığın kendine sirayet etmesini umduğundan bahsederdin,bende sana çaktırmadan bu kelimelerin ne manaya geldiklerini aratırdım internette,ve anladığımda kendi kendime söylenir dururdum ve sende neden söylenip,kızdığımı hiç anlamaz,ben sakinleşene kadar gözüme gözükmez ancak yatağa dargın girmeyi onaylamadığından ben yatar yatmaz yanıma sıvışır daima soğuk olan ayaklarımı bacaklarının arasına çekerdin,işte sıcak nefesini kafamın tepesinden saçlarımın açılmaktan kuruyup solmuş kırık uçlarına kadar hissettiğim o gecelerde sırtımı sokulduğumda bir daha ayrılmayı asla istemediğim geniş göğsüne yaslar kalp atışlarının masallarını dinlerdim.Uyumadan önce hasta olmayacağından emin olmak için geceleri çocuğunu kontrol eden bir anne gibi vücudunu sıkıca örter kollarını kollarımla bağlar,senin zifiri karanlık bir gecenin en çok parıldayan,görkemli,ihtişamlı,bir yıldızı olduğundan latife eder,önünü kapatan her bulutla bizzat savaşacağımı anlatırdım sen uyurken.Sen uyurken çok güzeldin,sen bana bakarken güzeldin,verandaya yatıp gökyüzünü izlerken,içinde benim olduğum hayaller kurup bana heyecanla anlatırken ve her dakika başı dinlediğimden emin olmak için kornealarımı delip coşkun bir denizde serin suların dibindeki yaralarını iğneleyen taşların içine batacağını bile bile batan bir gemiye tutunmaya çalışan kalbime ulaşan parlak bakışlarınla kontrol ederdin beni,bana bakmadığın aradaki bir dakikalar gözlerimizin buluşmasını ilk günkü gibi heyecanla bekler,yüz hatlarını okşayan güneş ışınlarını kıskanırdım.Ben güneşi sevmezdim zaten,ben hayallerimde güneşi tahtından,sivri ucundan yağmur damlaları sızan keskin bir okla indirmiş,seninle doldurmuştum sabahların soğuğunu,sen bir güneştin bende senden aldığım güçle ortalığı aydınlatan bir ışık.Geceler ise,sen yanımda olduğun zaman özeldi bana.Uyurken terden alnına yapışan saçların parmak uçlarımı fırçaladığında,her gün benim için cennetti.Oysa ben cennete inanmazdım,benim cennetim senin saç tellerinden zihnime doğru yayılan kokundu,benim cennetim senin sabahları boynumda gezinen sıcak dudakların ve saç diplerine çöken dileklerimdi.Chanyeol,benim seni bir kiraz çiçeğine benzetme nedenim,gidişin oldu.Sana güneşim,yıldızım,nefesim,hayatım ve bilumum sevgi sözcükleri döndürmüştü dilim,kalp atışlarının çığlıklarından zaman bulduğu her seferinde söylemiş ardından koca bir bardak soğuk su içmiş,derinlerimde yaramaz duyguların tutuşturduğu kibritleri söndürmeyi ummuştu.Çünkü ben sana ne zaman bir cümle kursam ağzım kurur,dudaklarımı dahi yalayamaz hale gelirdim.Benim biricik kiraz çiçeğim,sen bende ayrı güzeldin,istemsizin yerlere döküldüğünde ayrı.Tamam demiş derin bir nefes koyuvermiştim başucunda titreşen göz kapaklarını izlerken,sen bir kiraz çiçeği,ben de onu sanki mümkünmüş gibi sırtlanmaya çalışan ince bir daldım.Her halükarda düşeceğini biliyor ancak vazgeçmeyi aklımın rüzgarlı uçurumlarından bile geçirmiyordum.Sen öğretmiştin bana elimdekileri rüzgara vermemeyi,bir uçurumun kenarında bir dal kiraz çiçeği yetiştirmeyi.Mümkündü,neden olmasındı?Ben mümkün olmasını istiyordum,neden olmayacaktı ki?Böylece parmak boğumlarını okşamış içimden arta kalan fırtınaların enkazlarını toplayıp rüzgarın üzerine salmıştım.Salmıştım salmasına zira ne çok güvendiğin parmak uçlarımda ne de her yaranın üzerine kapanmaya gönüllü dudaklarımın çatlamış köşelerinde bulabilmiştim arzuladığım gücü.Sende parmaklarımı parmaklarına kenetleyip gözlerini kapatmış,yutkunmuş,bir süre sessiz kalmıştın.Sessiz kaldığın her saniyenin sonunda ölüp başında dirilmiş,vaveylalar ile boğazıma tırmanan yutkunuşlar koca bir düğüm olup boğazımı tıkarken sakin kalmaya çalışmış,hayalimde parmaklarımın çizgilerine sıkıca tutunmuş,kendime doğrulttuğum silahın ruhuma açtığı deliklerin acısı saç diplerime çökerken ellerim tutmayan bacaklarımı saran kotu bulmuş ve parmak uçlarım çaresizce tutunacak bir yer aramıştı.Göz pınarlarım ise çok başka bir konuydu ki,siz zaten benim ne demek istediğimi geceleri başınızı yastığa koyup düşünürken anlıyordunuz.Hiç bir şey yokmuş gibi oynamayacaktım,kimi kandıracaktı ki bu?Bu nedenle benden izin almadan evlerinden kaçan göz yaşlarını azarlamayı sonraya bırakmış,ilk önce canımın yarasına gazlı bez olacağına tuz basan adamı azarlamış,gördün mü demiştim,mümkün değil.Cevabını beklerken nefesim daralıyor,kendini zihnimden ayrı yöneten merak duyguları güzel ağzından ne çıkacağını sabırsızlıkla duymak istiyordu.Dudakları yukarı kıvrılmış,mümkün,demişti.Işığım benimle olduğu sürece ben hep mümkünüm.Dudaklarımı ısırıp hıçkırmış,yerimde kafa karışıklığı ve öfke ile tepinirken ben dediği için parıltılarını yolmak istemiştim.Çok da uzun sürmemişti zaten sönmesi,ben sönmüştüm,Chanyeol gitmişti.Benim dünyama artık ne güneş doğuyordu,ne de sürekli sinirli gezdiğimden diken diken olan saç diplerim gecenin karanlığında bir huzur bulup yatışabiliyordu.Şimdi ayaklarım hep soğuk,göz pınarlarım hep tetikteydi.Ayaklarımı bir elektrikli battaniye ısıtırdı da katılaşıp bir buz dağına dönen,şimdi yalnızca kan pompalamaya yarayan,sahibinin vücudu gibi tutmayan gereksiz organı ne ısıtabilirdi?O gün acılarımla açtığım kurşun yaralarına Chanyeol'dan başka merhemim var mıydı?Chanyeol,senin bir kiraz çiçeğine dönüşme hikayen buydu işte.Hiç beklemediğim bir anda açmış,beklemediğim bir anda düşmüştün yağmurun okşamayı sevdiği çamurlu zemine.Ve ben,sevgilim,seni tutamayacağımı bile bile bırakmıştım kendimi uzun zamandır hissedemediğim avuç içlerine.Sen düşmüştün,ben de geri kalmayarak toprakları öpmüştüm.Geceleri kendimi duvarlara vurur hale gelmiş,yatağımıza giremez olmuştum.O bizim yatağımızdı,ben giremezdim.Ne zaman ben diyerek bir cümleye başlasam ağzımda kekremsi bir tat oluşuyor hala Chanyeol,ben yalnızca tatlı şeyleri severim,bilirsin.Ben şimdi ne seni ne de başıma toplaşan kara bulutları suçluyorum,ne tepeme yağan kederleri ne saç tellerimi yolan hüzünleri suçluyorum.Ben şimdi yalnızca üflediğim mumların alevlerini,gerçekleşmeyen dileklerimi suçluyorum.Ne ben kalmışım şimdi,ne sen kalmışsın,ne mügeler,ne kiraz çiçekleri,ne adi mumlar,ne gerçekleşmeyen dilekler,ne de o dileklerin çöktüğü saç diplerin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir menekşe kokusunda seni aramak//Chanbaek
FanficBir menekşe kokusunda aramak seni,bulamamak,kışların bitmemesi,ilkbaharların gelmemesi. Bir çiçeğim var,kiraz çiçeğim. Uçurumun kenarında yetiştirdiğim,tam sol tarafımdan aldığım yarayı bir fanusa çevirip muhafaza ettiğim. Bir güneşim var,ait olduğu...