İlk Cemre

192 9 4
                                    

Aşk Hüseyin'in yüreğine çok küçük yaşta düşmüştü.15 yaşında tanışmıştı bu duyguyla. Geçer sanmıştı ama yanılmıştı.
Çok uzun ve acı yıllar geçmişti Hüseyin'in hikayesinde... Tam 35 yıl olmuştu. Bu sevda Hüseyin'i mum gibi yavaş yavaş yakıp eritmişti. Belki de bu sevdanın son durağıydı, gönül çerağıydı Hüsniye'nin kalbi...
                           ***
     "Hüseyin şu harmandan mamulleri alıver oğlum."
"Tamam Mustafa amca. " dedi delikanlı. Tam bir delikanlıydı. Yaşına göre uzun boyluydu. Kahve çekirdeğini andıran gözleriyle etrafı süzüyordu. Alnında terler birikmişti.Güneşin sıcağı her yeri yakıyor, kasıp kavuruyordu. Nedense bugün biraz dalgındı. Sıcak yüzündendir diye düşünüyordu. Harmana doğru yürüdü. Buğdaylar dağılmıştı. Üst üste koydu buğdayları. Bir taraftan da etrafına bakınıyordu. Sonra bakışları dondu, vücudu kaskatı kesildi. Yüreği durmadan çarpıyordu. Kalbi sıkışıyordu. Nefesi kesildi. Sanki yere göğe sığmıyordu. Bir adım atmaya kalkıştı ama yeni yürümeye başlayan bir çocukmuş gibi hareket ediyordu. Kendine neler olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Toparlanmaya çalıştı. Güneşin yeni doğduğu tepenin hizasında biri belirmişti. Gittikçe ona yaklaşıyordu.
Aynı köylü olmalarına rağmen sanki onu ilk defa görmüş gibiydi. Neden böyle olduğunu bilmiyordu. Acaba daha önce dikkatini çekmemiş miydi? Kâkülü bir mısır püskülü kadar biçimliydi. Püsküllü kâkülünü arkaya attı. Saçları güneşte parlıyordu. Acaba güneş parıltısını onun saçlarından mı almıştı. Keman kaşları çatık değildi. Siyah inciye benzeyen gözleriyle Hüseyin'e bakıyordu. Boynu saz teli kadar inceydi ve zarifliğinin timsaliydi. Şimdi Hüseyin'in karşısında duruyor, ona bakıyordu. Birkaç şey söyleyip buğdayları kaldırmaya çalıştı. Onun ne söylediğini Hüseyin duymamıştı. O, başka bir diyardaydı. Hüsniye'nin tekrar ona seslenmesiyle kendine geldi. Kendisinden küçük bu güzel kıza yardım etti hemen. Birlikte buğdayları harmandan aldılar. İşte bir yeldi harmandan Hüseyin'e esen, onun aklını çelen, dünyasına giren...

Harmanda Hüseyin'e yardım ettikten sonra eve döndü Hüsniye. Dayısı yurtdışından henüz dönmüştü. Çok sevecen, babacan bir dayısı vardı. Yeğenlerinin isteklerini yapmaya çalışıyordu. O zaman köye yurtdışından gelenlerin başka bir havası vardı. Dayısı da bir fotoğraf makinesi ile her karışı için can verebileceği köyünün fotoğraflarını çekiyordu. Gurbette özlemini yatıştırmak, sevdiklerini yanında hissetmek için.
İçeriye giren yeğenini çağırdı:
- Hüsniye annenlere söyle gitmeden önce güzel bir fotoğrafınızı çekeyim.
- Peki, söylerim dayıcığım,dedi ince belli güzel ve odadan çıktı. Annesinin yanına gitti:
- Anneciğim, dayım bizimle hatıra fotoğrafı çekinmek istiyormuş. Babama da söyle, dedi. Bunu söylerken heyecanlıydı. Çünkü daha önce hiç fotoğraf çekinmemişti. Acaba bu aleti yapanın aklına bu nasıl gelmişti. Annesi cevap verdi:
- Benim işim gücüm var. Sen gidip babana söyle.
- Babam nerede ki?
- Bahçede fidanları suluyor, dedi genç ve canlı kadın. Elinden her iş gelirdi. Köyün en temiz kadınıydı. Her gün birsürü misafiri ağırlardı. Tanıdık olmasalar bile çağırırdılar sofralarına. Her zaman fazladan bir tabak yemekleri ve bir bardak çayları bulunurdu. Paylaşmayı seven, yürekli insanlardı.
     Hüsniye, evden bahçeye inen merdivenlerden iniyor, babasına doğru yaklaşıyordu. Yakışıklı, dağ gibi bir adamdı babası. Yiğitliği ve zekasıyla tanınırdı. Sert görünüşünün altında bir çocuk yatardı. Merdivenlere doğru çevirdi bakışlarını. Kızı geliyordu,
- Ne oldu kızım? Dikkat et düşeceksin!
- Dayım dedi ki fotoğrafınızı çekeceğim, hepiniz hazır olun.
- Ben hazırım zaten. Şu fidanların işini bitireyim, gelirim olur mu?
- Olur.
- Haydi git sen de dayını yanına, dedi babası yumuşak bir ses tonuyla. Kız oradan uzaklaştı,dayısının yanına gitti. Biraz sonra Hüseyin geldi yanlarına. Hâlâ kalbi küt küt atıyordu. Bu durumu onlara belli etmemeye çalışıyordu. Dayıya sordu:
- Ne yapıyorsun Cahit dayı?
- İyiyim, fotoğraf çekineceğiz. Sen de gel.
- Kiminle?
- Hüsniye, ablam, eniştem.  Hüsniye'yle fotoğraf çekme fikri hoşuna gitmişti. Belki de hiç unutamayacağı o günden bir hatıra kalacaktı bu fotoğraf. Sadece o ve sevdiği görünecekti gözüne. Diğerleri yokmuş gibi. Bu düşünceyle birden heyecanla:
- Peki dayı, dedi. Konuşmanın ardından Hüsniye'nin annesi ve babası geldi. Babası:
- Nasılsın Hüseyin?
- İyiyim Mustafa amca, sen nasılsın?
- Sağol evladım, ben de iyiyim. Buğdayları harmandan kaldırmıştın değil mi?
- Evet, dedi delikanlı biraz tedirginlikle.
- Bir sorun yok değil mi?
- Yok.
- Anladım. Sen de fotoğraf çekinecek misin?
- Evet.
- Geç bakalım o zaman. Genç, Mustafa'nın yanına geçti ve fotoğraf çektirdiler.

    İlk defa fotoğraf çektirmesinden başka ilkleri daha vardı Hüseyin'in. İlk defa aşık olmuş ve ilk defa sevdiğiyle fotoğraf çektirmişdi. Evet, belki Hüsniye'nin yanında değildi bu fotoğrafta ve sadece ikisi yoktu. Ama bu onun için fark etmezdi. Zaten onun için artık dünya iki kişiden ibaretti: O VE HÜSNİYE.

Yorum ve votelerinizi bekliyorum.Şimdiden teşekkürler...

HARMAN YELİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin