Hikayemin başında söylemem gereken birsey var yada olmalı öyle gördük çünkü sizlerin iç dünyalarını karartan masumluk zirvesinden tabanı izleyen üç kişi vardır
Bunlar sevgi muhabbet ve kahve dir .
Her zamanın bitmeden önceki son demlerinde kaçimiz bunu düşünür fikir ediniriz. Muhattap kaldığımız veya olmamız gerektiği konusunda çokça tecrübe edindim . Herkesin bir derdi var tasasıda cabası..
Ve günler geçip gidiyor ama ben zamana çok uzak olduğumu hissediyorum. Hangi zamanda kaldığımı biri bana söylemeli..
Yada kendim içinde bulunduğum dünyanın mavi sularına bir set çekip iç yaşamımdaki beni bulmaliyim.
Bu biraz zordur . Hakimiyet ve takimiyet becerimizin kuru ve yorgun olabileceğini unutmadan yola devam ediyorum.
Karşımda ilk gördüğüm değer olarak muhabbet ağacı ile karşılaşıyorum. Ve ağacındaki yaprakların soluk ,esmere çalan renginden anlıyorum ki hasretin soğuk rüzgarlarının kendisini pek yorgun düşürdüğünü anlatmaya oldukça yetiyor .
Biraz ilerliyoruz yol uzun sessiz ve rüzgarlı önümüzü görmek oldukça zor ve tehlikenin dikenleri ayak uçlarımiza dolaniyor. Bu durağa gelene kadar epey yoruldum cesmenin başına geldiğimde bana bir ses geldiğini işitiyorum . Sudan bana gelen ses diyorki bu dünya da 2 şeyden uzak dur . Birincisi seni sen yapan değerleri hiçe sayandan ikincisi takati ve bitmisligini sana bulastirmaya calisandan uzak dur diyor bir suyun bu denli aklı kabil olması bu dünyada beni şaşkına çeviriyor . Suyumu içiyor ve yola devam ediyorum .
Yol bitmiyor ama ikinci duragimiz olan kahve nin diyarında buluyorum kendimi, 40 yılın hatrini sorgulamaya geldim . Kahvenin karşılayısi beni daha önce hiç gormedigim bi ruh haline bürüyor ve kendi katında misafir ediyor beni . Biraz sohbet ediyoruz bana sadece su ikram ediyor . Soruyorum kahve neden yok bu kadar bolluğun içinde ,
- suyun hatrini gördüğümden beri kimseye kahve ismarlayasim kalmadı ...