Bölüm 1: Oda Parfümlü Mısır

462 16 1
                                    

Merhaba koca kafalı sevimli insanlar. Biz Mayıs ve Ağustos. Tabii ki isimlerimiz bu değil, yalnızca bu sanal ortamda bizi tanıyan sevimsiz yakınlarımızdan birinin çıkacak olma ihtimaline karşı bu isimleri seçtik, doğduğumuz ayları. Ancak bu kadar yaratıcı olabiliyoruz.

Neden böyle bir yazıya başladığımızı açıklayacak olursak... Biz birbirimizden farklı iki dostuz ve yaklaşık on senedir beraberiz, yaşadığımız o kadar saçma salak şeyler var ki... Bunları sizlere anlatmanın güzel olacağını düşündük. Yazmak bizim için hobi gibi bir şey, hele yazacağımız şey eğlenceliyse daha da hoşumuza gidiyor. Sizin de, bizim de biraz tebessüm etmeye ihtiyacımız var. Ayrıca anılarımızın ölmesini istemiyor ve bir şekilde kalıcılaştırmak istiyoruz. Bunun en iyi yolunun da yazmak olduğuna karar verdik.

İsimler yok, yaşlar yok, fiziksel özellikler yok, bulunduğumuz yer yok. Yalnızca anılar. Umarım keyif alırsınız, iyi okumalar.

BÖLÜM 1: ODA PARFÜMLÜ MISIR

Mayıs

Sanırım bu birbirimizi tanıdığımız on senelik süre zarfında yaşadığımız ve hatırladığımız ilk eğlenceli anı...

O sıralar bayağı küçüktük, yedinci sınıfa falan geçecektik. Normal bir yaz sabahı Ağustos'lara gitmiştim. Evde bir arkadaşımız ve Ağustos'un kardeşi vardı. Planımız yalnızca korku filmi izlemekti. Ben o sıralar korku filmlerinden inanılmaz derece korkuyordum. Bu yüzden korku filmi, ki bu Elm Sokağı Kabusu oluyor, başladığında mısır patlatma önerisinde bulundum ve mutfağa yollandım.

Tabii o zamanlar mısır patlatmak kim, ben kim? Ağustos'un kardeşi de geldi yanıma, malzemeleri çıkarttık. Tencereye yağı döktüm fakat gerçekten döktüm. Şişeyi tencereye boşalttım, mısırları da üzerine boca ettim. Mısırlar patlayadursun, baktım bu mısırlar hepimize yetmeyecek, elim değmişken bir tencere daha yapayım dedim, aynı yöntemi bir tencere mısıra daha uyguladım.

Ağustos'un kardeşiyle bekliyoruz mısırların patlamasını ama bu mısırlarda bir gariplik var... İğrenç iğrenç kokmaya başladı. Açtık tencerelerin kapağını ne oluyor diye, mısırlar orada bir yüzümüze fırladı. Zar zor engelledik mısırları, sonra bir baktık, tencere yanmış, mısırlar da helak olmuş.

Düşündük ne yapalım diye, tabii benim tek düşündüğüm boşa giden mısırlar. Tencereleri sakladık bir yere, ben gittim banyodan oda spreyi getirdim. Yanık kokusu anlaşılmasın diye mısırların üzerine oda spreyi sıktım ve her şeyi yoluna koyduğumu sanmış bir şekilde mısırlarla Ağustos'ların yanına gittim.

Ağustos

Ben ve diğer arkadaşlarım filmi izlerken filmden korkup mutfağa mısır patlatma bahanesiyle giden Mayıs, elinde iki kase mısırla odaya döndü. Yanımıza bıraktığı mısırlar simsiyahtı fakat onu kırmamak için bir tane mısırı ağzıma attım, dünya başıma yıkıldı. Hiç oda spreyi yediniz mi bilmiyorum ama ben o mısırla beraber bunu tattım.

Daha sonra mısırları orada bıraktık ve ne olduğunu anlamak için mutfağa gittik. Mutfağa oda spreyiyle karışmış yanık kokusu hakimdi. Ortada pis bir tencere yoktu, işin garip yanı, ortada hiç tencere yoktu. Tencerelerin nerede olduğunu sordum, başta direnseler de en sonunda tencereleri bulduk. Tencereler siyaha bürünmüş gibiydi. Annemin gelmesine yaklaşık iki saat vardı ve bizim acilen ortalığı toplamamız gerekiyordu.

İş dağılımı yaptık. Kardeşim ve arkadaşım mutfağı toplayacak, ben ve Mayıs da tencereleri temizlemeye çalışacaktık. Tabii daha küçüğüz, bilmiyoruz, teflon tencereyi tellemeye başladık. Bir süre sonra, Mayıs çoğu işte olduğu gibi bu işte de beceriksizliğini gösterdi ve beni yanık tencerelerle bırakarak evdeki yanık kokusunu gidermek için yanımızdan ayrıldı.

Baktım tenceredeki yanıklar gitmiyor, karşı komşumuz olan yaşlı teyzeden yardım istedim. O da bana, tencerelerin içine su doldurmamı, limonun yarısını kesip içine atmamı ve ocakta kaynatmamı söyledi. İşe yarar umuduyla dediğini yaptım. Neyi yanlış yaptığımı bilmiyorum ama işin kötü yanı, tencereler daha da yanmaya başladı.

En sonunda dedim Ağustos, bu böyle olmayacak, al eline teli, tencerelerle mücadelene geri dön. Bir saatlik ovalamanın sonunda tencerelerdeki yanıkları yok etmeyi kısmen başardım. Ama daha büyük bir sorunum vardı, tencereleri çizmiştim. Annemin çizikleri görmemesini umarak tencereleri yıkadım ve yerleştirdim. Sıra kardeşimin ve arkadaşımın toplayamadığı mutfağı toplamaya gelmişti. O sırada arkadaşım korku filminin etkisinde kalıp eve Freddy gelirse ne yapacağımızı sormuştu. Ben tam bıçağı yıkarken Mayıs arkadan gelip beni korkutmaya çalıştı ve başarılı oldu. Freddy geldi korkusuyla elimdeki bıçağı sağa sola sallamaya başladım. Allah'tan kimseye bir şey olmamıştı.

Mutfağı da bir gayret toparladık. Tek sorunumuz Mayıs'ın ben hallederim dediği fakat hiçbir şey yapmadığı yanık kokusu ve delliler, yani mısırlardı.

Mayıs

Ağustos sürekli bir şey yapmadığımdan yakınıyordu ve bu benim sinirimi bozuyordu. Mısırları çöpe atmayı teklif ederek dışarı çıktım. Benimki gibi yufka bir yüreğiniz olmasın, dışarıda düzinelerce kuş vardı. Poşete boşalttığım yanık ve oda parfümlü mısırları kuşların önüne döktüm ve rahatlamış bir yürekle eve çıktım.

Eve çıktığımda Ağustos ve arkadaşım birbirlerine sıkıca sarılmış ve ellerinde bıçakla Freddy'nin gelmesini bekliyorlardı. Ağustos'un kardeşi de mutfak kapısının önüne sinmiş, elindeki meyve bıçağıyla Freddy gelirse ona saldıracağını söylüyordu. O an için evdeki tek normal şahıs olmanın verdiği anlaşılamaz güç duygusuyla onları sakinleştirmiştim. Artık yapacağımız pek bir şey kalmamıştı, Ağustos'un annesinin gelmesini bekliyorduk.

Tabii buradaki asıl suçlu ben olduğum için içimdeki korku boy göstermişti, göt korkusu. Annesi gelmeden evime gitmek en mantıklı yoldu. Annesinin eve gelince tencereleri görmemesini umarak evime doğru yola koyuldum.

Ağustos

Mayıs ve arkadaşım gittikten sonra kardeşimle hiçbir şey yokmuş gibi oturmaya devam ettik. Annem geldiğinde bozuntuya vermeden odama kaçtım. Tam annemin hiçbir şey anlamadığını düşünüp içimdeki suçluluk duygusu yavaş yavaş gitmeye başlarken annem beni çağırdı.

Elinde Mayıs'ın yaktığı iki tencere vardı. Tabii sevgili ispiyoncu kardeşim her şeyi anneme anlatmıştı. Annem başta kızsa da sonra yumuşamaya başladı fakat tencerelerin annemin içine oturduğunu biliyordum.

Daha sonra Mayıs bize geldiğinde annem ikimizi yanına çağırdı ve bir iş sahibi olunca alacağımız ilk maaşla ona iki tane tencere hediye etmemiz konusunda bize söz verdirdi. Biz de başımız eğik söz verip Osmanlı tuğralı zavallı tencerelere rahmet diledik.

Yeni bir abuks ubuklaşmada görüşmek üzere, seviliyorsunuz!

Çak Bir BeşlikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin