Bölüm 2

10 3 1
                                    

2. BÖLÜMÜ SONUNDA GEÇİRİYORUM NERDEYSE İKİ HAFTA OLDU AMA OLSUN DU NEYSE BU BÖLÜMÜ ÇOK SEVİCEKSİNİZ DNJDJDJEJE TUVALET KISMI ÇOK ÖZEL SPOİ VERDİM :O NEYSE 

   Artık burnumdan soluyordum. Öfkelenmiştim. Yok yere öfkelendirmişti. Etraftaki insanlar bize bakıyorlardı. Elinde, verdiğimiz siparişi getiren garson bile... Hemen hediyelik eşya bölümündeki tuvaletlere doğru koşmaya başladım. Kızlar tuvaletini bulup oraya girdim. Aynaya baktığımda bembeyaz olan tenimin öfkeden kızarmış olduğunu gördüm. Ayrıca gözlerim kıpkırmızı ve yaşla dolmuştu. Ellerimi yumruk yapıp kendimi sıktığımı fark ettim. Kendimi sıkmayı bırakıp ağlamaya başladım. Şansıma tuvalet boştu. Sinirden duvarları tekmelemeye başlamıştım. 

   Kapının açılıp kapandığını duyunca umursamadım. Birkaç saniye sonra kollarımdaki baskıyla zorla yere oturtuldum. Bu Atlas'tı. Bu yüzden yüzüne bakmaya bile tenezzül etmedim. Elinde olan kolumu kurtarmaya çalıştım. Hala şiddetli bir şekilde ağlıyordum. Ellerim buz gibiydiler ve titriyorlardı. Atlas'tan kurtulmaya çalıştıkça daha sıkı tutuyordu. En sonunda 'Bırak artık!'diye haykırdım. 

    Sanırım neden bu kadar çok ağladığımı biliyordum. Çünkü gerçekten uzun bir süredir ağlamıyordum. Ve dolmuştum. Saatli bir bomba gibiydim, her an ağlayabilirdim. Ne güzel değil mi?! Hiç tanımadığım bir yabancının yanında ağlıyordum .Hemde onun yüzünden! Daha önce kimsenin yanında ağlamamıştım üstelik. Tek bir kişi hariç. ANNEM.

   Duvar dibine oturmuştum. Atlas'ta yanıma oturmuştu. Bir kolumdaki elini çekip saçlarıma götürdü. Nazikçe kafamı omzuna koydu. Bir şey demedim. Birinin omzunda ağlamaya ihtiyacım vardı. Elini kafamdan çekip sırtıma yerleştirdi. Ağla, dök içini.'dedi. Hiçbir şey demeden başımı olumlu anlamda sallamakla yetindim. 

   Ağlamam yavaş yavaş iç çekişlere dönerken kokusunun ne kadar büyüleyici olduğunu fark ettim. Erkek parfümlerine bayılırdım ama bu ne  parfüm kokusuydu ne de başka bir şey. Bu onun kendi kokusuydu. Nedense çok hoşuma gitmişti. Kokusu nefesim olsa nefesimi hiç tutmayacakmışım gibi. Beynim sulandı sanırım. Beynim yanlış düşünceler üretiyor olmalıydı. 

   Ağlamam durmuştu. Yerimde kıpırdandım. Kafamı kaldırıp Atlasa baktım. Kaşlarını çatıp ne olduğunu anlamak istermiş gibi bana bakıyordu. Kalkalım dediğimde onayladı. Duvara tutunarak yavaşça kalkmaya çalıştım. Saniyeler içinde ne olduğunu anlamadan kendimi yumuşak bir zeminin üstünde buldum. Başım hala dönüyordu ve hala çok açtım. Başım döndüğü için düşmüş olmalıydım. Lanet olsun sanırım Atlasın üstüne düşmüştüm! Evet onun üstüne düşmüştüm. Mahcup bir şekilde toparlanıp hemen kalktım üstünden. 

+ Çok özü dilerim. Gerçekten. Bilerek olmadı. Çok çok çok özür dilerim. diye sıralarken;

- Önemli bir şey değil. Ayrıca özür dileme. Bilerek yapmadığını biliyorum. dedi. En azından bunu sorun etmezdim. konuyu değiştirerek;

+Ben çok açım. Ne yapacağız? dedim.

- Bende çok açım. Paket yaptırırız alacaklarımızı. diye fikir sunduğunda onayladım. O önde ben arkada çıktık tuvaletten. 

   Yemek yenilen yere dönmek için tekrar takı satılan yerden geçerken bir kolye dikkatimi çekti. Kolyenin ucunda siyah bir kelebek vardı. Kelebeğin kanatları siyah taştandı. Gövdesi ve kulakları ise gümüştendi. Kanatları görkemliydi. Çok güzeldi. Ben kolyeyi incelemeye devam ederken 'İçine düşeceksin. Onun burada kalması senin için iyi olmayacak sanırım. Alalım.'dedi Atlas gülümseyerek. Usulca başımı salladım onaylarcasına. Kolyeyi çok sevmiştim. Almak istiyordum. Kumbaramda yıllarca biriktirdiğim birkaç yüzlük vardı ve hiç harcamamıştım. Sonunda bir işime yarayabilirlerdi. Takı bölümündeki kasaya gittiğimizde hiç harcamadığım ve yanımda taşıdığım birkaç yüzlükten bir tanesini çıkarıp kasiyere uzattım. Atlas'ta benimle aynı anda iki yüzlük çıkarıp uzattı. 

   Kasiyer iki yüz TL'yi görünce hiç tereddüt etmeden onu aldı. Atlas'a gözlerimi kısarak kötü kötü bakmaya başladım. Para üstünü aldıktan sonra yemekleri paket yaptırmak için lokanta tarzı yere geri döndük. Yemeklerim parasını da o ödedi. 

   Dışarı çıktığımızda hava kararmaya başlamıştı. Güneş batıyordu. Gökyüzü muhteşemdi. Kar yağmıyordu ama hava soğuktu. Fakat umurumda değildi. Atlasın kolundan tutup durdurdum onu. Hiçbir şey söylemeden gökyüzüne bakmaya devam ettim. Anlamış olmalıydı ki oda gökyüzüne bakmaya başladı. 'Çok güzel.' diye mırıldandı. 'Bence de'diyerek karşılık verdim.

   Yolculuğa devam edecektik. Kaldığımız yerden. Arabanın yanına geldiğimizde, inceleyecek vakit bulamadığım için şimdi inceliyordum arabayı. Arabalara merakım vardı. Simsiyah bir Porche'ydi. Çok güzeldi. Atlas elindeki anahtarla arabanın kilidini açtı. Hemen ardından öndeki yolcu koltuğunu kapısını açıp bindim arabaya. Atlas'ta binip kaputa anahtarı taktı ve ve çalıştırdı arabayı. Isıtıcıları da çalıştırdı. Ardından aldıklarımızı yemeye başladık. Gerçekten de çok acıkmıştım. Hayvan gibi yiyiyordum. Atlas 'ında benden bir farkı yoktu gerçi. Atlas 'a hem kıl oluyor, hemde ona alışmaya başlıyordum sanırım. Değişik bir ikilem. 

   Yemeklerimiz bittikten sonra Atlas gaza basarak arabayı ilerletti. Biraz ilerledikten sonra yolun boş olduğunu fark ettim. Dudağımın bir kenarı yaramazca yukarı doğru kıvrıldı. Hız yapabilirdik. Hızı seviyordum. Atlas 'a baktım. Göz göze geldiğimizde onunda dudağını bir kenarı yaramazca kıvrıldı. Kafamla onay verince oda aynısını yaptı. Hemen önüme döndüm. Hayallerimdeki gibi arabayı ben kullanırken hız yapamayacak olsam da içinde bulunduğum bebek sınırlarını zorlayacaktı. Şuanda keyfim oldukça yerindeydi. (fatmagül bu sana gelsin bensiz motora binersin ha? ;) )

   İbreye baktığımda 180'i zorladığımızı gördüm. Ama bu kadar hız azdı. Nedensizce bavulumun içindeki yanıma aldığım canım pandam aklıma gelince arka koltuktaki bavuluma uzanmaya çalıştım. Fakat uzanamadım. Arka koltuğa geçmem gerekiyordu. Araba hala aynı hızda ilerlerken;

+ Arka koltuğa geçmem gerek. Dedim.

- Dikkatli ol. dedi Atlas beni onayladıktan sonra. Başımla onaylayıp ayağa kalktım. Arabanın tavanı ayağa kalktığım için alçak geliyordu. Bu yüzden boynumu büküp, eğilerek sağ ayağımı el freninin arkasına attım. Düşmemek için ön koltuklara tutunuyordum. Sonunda arka tarafa geçtiğimde büyük bavulumun fermuarını açıp kendi gövdemden biraz daha büyük olan canım pandamı aldım içinden. Bavulumun fermuarını kapatıp arka tarafa nasıl geçtiysem ön tarafa aynı şekilde geri döndüm.

   Arabanın yavaşlamış olduğunu görünce beni beklemiş olduğunu anladım. Kucağımda canım pandamla beraber ön koltuğa oturduğumuz da Atlas bana yandan bi bakış atıp kendi kendine sırıtmaya başladı. Canım pandama iyice sarılıp yanağımı canı. Pandamın başına yasladım. Dudaklarım ve yanaklarım büzüsmüş, birkaç saç tutamım yüzüme düşmüştü. Atlas bana bakınca önce alt dudağını ısırdı. Sonra gülmeye başladı. Kaşlarımı çatıp neden güldüğünü anlamaya çalıştım. Kaşlarımı çattığımı görünce daha çok gülmeye başladı. İnci gibi bembeyaz dişleri vardı. Güldüğü zaman uzunlamasına belediye çukuru misali çok derin bir gamze çıkıyordu yanağında. İnsanı kendine hasta bırakacak bir gülüşü vardı. NE DİYORUM LAN BEN. İyice kafayı sıyırdım. Sus Kumsal! Konuşma Kumsal! Düşünme böyle şeyler Kumsal!

   "Ne gülüyorsun be!" diye çirkefleşip çemkirdim. İstediğim zaman çok çirkef olabiliyordum. Gülmeyi kesip hemen elleriyle kulaklarını kapadı.

   "Ne ses varmış kızım sende?! Kulaklarımda ikinci delikler açıldı!" dediğinde bu sefer ben gülmeye başladım. Gülme sırası bu sefer bendeydi. Gülmeyeyim diye eliyle ağzımı kapatıp;
   "Sussana kızım! Bak hala gülüyor!" Bu sefer elini daha çok bastırdı. Bir türlü gülmemi durduramıyordum. Uzun zamandır bu kadar çok gülmemiştim. Konuşmaya çalıştığımda elini ağzımdan çekti.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 09, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

YOL ARKADAŞIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin