Sevgili okuyucu. Eğer bu sayfayı açmışsan okumaya niyetlenmişsindir demektir. Uzun zamandan beri bu kurgu kafamda bir yerlerde dolaşıyordu ve ben sonunda bir yerde çıkartılmayı bekleyen kurguyu kurcaladım ve bir araya getirdim. Ortaya içime sinen bir şey çıktı ve umarım beğenirsin değerli okuyucu. ilk bölümün uzun olması taraftarı değilim ve elimden geldiğince kısa kesmeye çalıştım. Diğer bölümü sabırsızlıkla bekleyenler için bir şey söylemek istiyorum..
Eğer, hikayeme değer vermeye başladıysan..benim için çok değerlisin güzel okuyucu...(keyifli okumalar...)O gün, bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. İnsanın iliklerine işleyen soğuk tüm bedenleri esir altına almıştı. Bacaları tüten evlerden çıkan dumanlar soğuk havaya karışıyor, yağmurla bir bütün oluşturana dek var oluyordu.
Ellerini birazdaha kasmaya devam etti genç kadın başını yasladığı camdan kaldırmadan... Tüm bedeni gerilmiş haldeydi.
"Çok stresli gözüküyorsun tatlım. Rahatla biraz." dedi yanındaki adam, başını yoldan kaldırmadan.
"Başımıza gelenleri bilmiyormuş gibi konuşuyorsun."dedi kadın titreyen sesiyle. Ellerini direksiyondan çekmeden, gözlerini karısına çevirdi adam.
"Buradan kaçabiriz hayatım. Her şeyimizi geride bırakabiliriz."dedi sonrasında.
Bir tane yaş damlası süzüldü kadının gözlerinden. Bir eliyle gözündeki yaş tanesini silerken, diğer elini de karnının tam ortasını kaplıcak şekilde bastırdı. Sonra bakışlarını yanında duran kocasına çevirdi. Yeşil gözleri kadına ümit vermeye çalışırken kadın daha da sıkı bastırdı karnındaki elini.
"Yavrumuzu dünyaya getiriceksin."dedi adam yeşil gözleri hala karısının üzerindeyken.
Kadın umutsuzca bir iç çekti ve gözlerini titreyen bacaklarına indirdi. "Ama ailen..." Sözünü bitirmeden kocası lafını kesti ve konuşmasına devam etti.
"Umrumda değil! Bu bebek doğacak!" dedi sesini yükselterek. Sesinden kızgın olduğunu okuyabiliyordu. Yada hissedebiliyordu karısı.
Ön camdan yansıyan ağaç ve sokak lambalarının gölgeleri ve cama vuran yağmur damlaları sesini gök gürültüsüne bırakırken bir elini kocasının elinin üzerine koydu kadın.
"Ataberk!" dedi titreyen sesiyle. "Ataberk bebeğimiz!" endişeli gözlerle adam karısının karnına ve akan suyuna baktı. Suyu gelmişti karısının!
Şehir dışında olmalarına lanet etti adam içinden. "Dayan tatlım!" dedi. Kendini bile tatmin etmeyen bir sesle.
"Şura dayan bebeğim!" dedi kadın sesi iniltilere dönüşürken!
Adam gaza daha fazla yüklenirken karısının adını sayıklamaya devam ediyordu. "Bahar güzelim! Dayan. Seni hastaneye yetiştireceğim!" dedi adam elleri direksiyonu daha da sıkı kavrarken.
"Söz veriyorum!" dedi karısının duyabileceği bir ses tonunda.
"Söz veriyorum..."
*****
19 yıl sonra;
Kulaklarım kısık sesli bir melodiyle dolarken rüya dünyasından çekilip çıkarılmaya çalışılıyordum.
Gözlerim zar zor açılmaya başlarken Ellerimi ıslak olan saçlarıma götürdüm ve ıslaklığı biraz olsun hafifletmek istercesine alnımda olan terleri silmeye çalıştım. Kan ter içinde kalmıştım. Rüyam da duyduğum ses tekrar kulağıma gelince hala rüyada olduğumu sanıp telaşlanmıştım. Avuçlarımı yatağıma bastırarak yattığım yerden doğruldum ve gözlerimi yurdun karanlık odasında gezdirmeye başladım. Gözlerim yatağımın yanındaki komidinde durunca bunun bir telefon sesi olduğunu anlamıştım. Telefonum hiç susmayacakmış gibi ısrarla çalarken yattığım yerden birazdaha doğrulup komidine doğru uzandım. Ellerim ısrarla çalan telefonuma ulaşınca arayanın kim olduğuna bakmak geldi aklıma. Arayan yazısını görmek içime buz gibi bir suyun akması kadar üşütmüştü beni. Nefes alırken zorlandığımı hissedince 'sakin ol Şura!' Dedim içimden ve 'sakin ol!' Diye tekrarladım. Boğazıma bir şey yumru gibi oturmuşken titreyen parmaklarım zorlukla telefonun tuşlarına gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Meleği
Teen FictionO yalnızca ölümcül bir meleğin kalbindeki zehiri andıran sesin sabiydi. O karanlıktı, çekici olduğu kadar. O çennetin güzel meyvelerinin, ve cehennemin yakıcı kavuruculuğundan beslenerek doğan bir ölüm meleğinin muhteşemliğiydi. Balın en koyu halini...