Aradan 10 yıl geçmiş, Ali başarısının sonucunu Boğaziçi Üniversitesi kazanarak bi kez daha göstermişti.
Simsiyah saçları, 1.90 boyu yapılı ve karizmatik vücudu ile tam anlamıyla bakanın bir daha dönüp baktığı yağız bir delikanlı olmuştu.
Okulun bahçesin de oturan Ali daha ilk günlerden kızların dikkatini çekmişti. Aslında o bu durumdan hiç hoşlanmaz aksine kızların ona bakmasından nefret ederdi.
Çimlerin arasında küçük bir papatya gözüne takılmıştı. Hemen çimlere oturup eliyle papatyayı tuttu, tam koparacak oldu ki elini geri çekti ve kendi kendine;
-Ayşe olsaydı seni dalında bırakır mıydım sandın? dedi.
Belli ki Ayşe'yi hâlâ unutamamıştı.
O sırada yanına buğday tenli,uzun ve parlak kumral renginde saçları, 1.75 boylarında fit bir vücuda sahip oldukça güzel bir kız Ali'ye,
-Ne o yakışıklı otlarla, böceklerle mi konuşuyorsun ?? dedi.
Ali'de kafasını oturduğu yerden kaldırıp;
-evet yaa hayatımın olmazsa olmazlarındandır otla böcekle konuşmak!! Dedi.
Kız tekrar,
-bu arada adım Burçin hangi bölümdesin, dedi.
Ali'de;
-Benim adım Ali ve hangi bölümde olduğumun senin için bi önemi olmadığını düşünüyorum, lütfen daha fazla soru sorma.
Burçin;
-Peki Ali daha konuşacağımız uzun günler var sonuçta aynı okuldayız bu arada bu kadar ukalâ olmak zorunda değilsin, dedi ve ileride onu bekleyen arkadaşlarının yanına ilerledi.
Burçin'i bekleyen arkadaşları;
-Ne o bebeğim çocuk seni resmen başından attı, bozuldun ama belli etmiyorsun sanırım diyip gülüştüler.
Burçin' de;
- merak etmeyin ben istediğimi elde etmeden pes etmem biliyosunuz sonuçta siz benim daha yeni tanıdığım değil liseden belli arkadaşlarımsınız!!
İlk gün faslından sonra, babası Ekrem Bey'in Ali'ye okul hediyesi aldığı küçük spor arabasına binip evine gitmek için yola çıkmıştı.
Ali ailesi ile birlikte yaşıyordu çünkü yine babasının tayini nedeni ile İstanbul'a taşınmışlardı.
Eve vardığında zili çalan Ali'ye kapıyı annesi Gülten Hanım açıp sanki üniversiteye değil de ilkokula başlamışçasına sevinçle oğluna sarıldı.
Ali'de;
-Yapma anneeee! Hâlâ bana küçük bir çocukmuşum gibi davranma, diye çıkıştı.
Annesi de;
Sen hâlâ benim küçük bebeğimsin, değil üniversiteye başlamak, işini eline alıp emekli olsan bile benim için küçük bir çocuksun sıpa, diyip gülücüklerle içeriye geçtiler.
Ekrem Bey'de eve gelmiş akşam yemeğine oturmuşlardı. Baba ve oğul okul muhabbetine dalmışlardı ki, Ali'nin telefonu çalmıştı konuşmak için sofradan kalktı ve odasına gitti.
Gülten Hanım;
-Ekremciğim! Hâlâ Neclâ'lara ulaşamadın değil mi? Bunca senedir ne yapar ne ederler ? ne dersin ikimiz hafta sonu uçakla gidip köyü ziyaret etsek dostlarımızla görüşsek hem hava değişikliği olur ne dersin ?
Ekrem Bey'de;
- Neden olmasın Sultanım gidelim tabi hemde dediğin gibi temiz bir hava almış olur, dostlarımızı ziyaret ederiz.
Ali'ye bu konu hakkında bir şey söylememişlerdi bu onun için kötü bir sürpriz olacaktı, çünkü o bu plânın içinde değildi.>>>>Devamı biraz sonra 😊 <<<<
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Neredesin Papatya'm?
AdventureHikâye aynı köyde yaşayan, birbirlerinden hiç kopmayacaklarını düşünen, 2 küçük arkadaşın ilerleyen zamanlarda babalarının işleri yüzünden birbirlerinden iletişimlerinin kesilmesi ile başlar..