Öncelikle bir kahvenin kırk yıl hatrı olur derler ama bizi göstererek bu hariç demişler gibi çünkü bizim bi kahve ısmarladıklarımız bize darıldı, sırtını döndü. Anlayamadık neden böyle olduğunu nedenini sorduğumuzda ise saçma sapan sebepler gösterip bizle muhabbeti kestiklerini söylediler bizde eyvallah çektik içimizden. Biz bi kahve için kırk yıl kahrımızı çektirmeyecektik ama ona döndüğümüz zaman bi arkadaş bi sırdaş görmek istedik göremediğiniz zaman sokakta kalan insanlar gibi kimsesiz kalmışcasına vuruluyorsunuz kalbinizden anlamsız şekilde kaybettiklerinizi kalbinizin ilacı gibi görüyorsunuz.
Biz ne edebimizi bilmedik ne de bize iyilik yapana sırtımızı döndük. Yalnız kaldık omzuna kafamızı koyup ağlayacağımız birileri olmadı hayatımızda kimsesiz sakince öyle yaşayıp gittik belkide.
Hayata karşı asabiydik belkide ama sessizce gösterdik öfkemizi ne birinin kalbini kırdık ne de suratımızı astık.
Sen benim son kapımdın, son umudumdun hayatımda ve ben bu karanlık odada kalakaldım. Sen benim kalbimin anahtarıydın kilitli kaldım.
Biz gönlümüzün dediğinden öteye gidemeyen insanlarız. Her ne düşünürsek düşünelim ama gönlümüz son noktayı o koyar. Vücudumuzdaki en büyük aile bireyi gibiydi. Büyük kararlarda en son sözü o söyler bütün vücudumuz ona zorunlu hâlde ayak uydururdu. Sen bende bir Neşet Ertaş parçası, bir Müslüm Gürses nakaratı, bir Özdemir Asaf dizesiydin çok güzeldin. Senin için elimden ne gelirse yapardım.
Ben sana sıcak yuva olmak isterken belkide çıkmaz sokaktım!