Bu bölümde karakterlerin iç dünyalarını değil de onların davranışları hakkında yazmak istedim. Keyifli okumalar ^^
Her insanın kendine göre doğruları vardır bence. Kimisi doğru bildiğinden vazgeçmez, tüm hayatını neredeyse ona göre şekillendirir. Adımlarını bile sadece onlara göre atarlar. Takıntıları olur. Benim gibi eğer çok kitap ya da hikaye okuyorsanız sizlerinde dikkatini çekmiş bir konudan bahsedeceğim.
Okuduğumuz hikayelerde karakterler kendi dünyalarının merkezi olan kişiler. Derler ya hani 'esas oğlan, esas kız' onlar işte. Kendilerini bir kalıp olarak düşünmeyen, sahip olduklarının değerini bilenler, bilmeyenler…Kendi dünyaları onları nereye sürüklerse sürüklesin her zaman yıkılmayıp ayakta kalanı da var yıkılıp, o karanlıklarda kaybolanları da var. Onlar da kendi doğrularına göre hareket edenler işte. Kendileri dışında birilerini düşünmeyenleri de var sadece ben diye yaşayanları da…
Ben her zaman okurken ben onların yerinde olsaydım ne yapardım ? Onun yaptığı gibi yapıp sadece kendimi mi düşünürdüm yoksa birileri için kendimi feda eder miydim ? Bence sizin de kafanızda bu sorular oluşuyordur. En basitinden 'Senin iyiliğin için senden vazgeçiyorum.' diyaloglarıyla ben çok karşılaştım. Ben asla vazgeçmezdim. Çünkü eğer sizin sevdiğiniz kişi de sizi seviyorsa ayrılmak sizi nasıl kurtarır, nasıl iyileştirir ? Eğer öyle bir durum varsa o iki kalp bir olup atmalı ve beraber sorunların üstesinden gelmeli. Ben aşkı o zaman hisseder, görürüm.
Ama bazı hikayeler var ki ben olması gereken o duygu yoğunluğunu hissedemiyorum. Anlatımları kuvvetli gelmiyor. Wattpad de yazan o kadar yetenekli ve kalemi güçlü olan yazarlar var ki ünlü yazarların anlatımı bile yavan geliyor bazen. Asıl konuya dönersek bizim 'Bad boy' dediğimiz o ulaşılmaz, duyguları olmayan gibi görünen karakterlere her hikayede rastlıyorum. Değişik konuları olan, işleyen yazarlar var ama sizce de artık bu kadar 'Bad boy' akımı yetmedi mi ? Klasik olarak ya kız ya erkek aşık oluyor, peşlerinden koşuyorlar, aşk acısı çekiyorlar sonra karşı tarafta aşık olup sonsuza kadar mutlular finali yapılıyor. Tamam siz aşk yazıyorum diyorsunuz ama biz neden o duyguları hissedemiyoruz ? Çünkü işin ya seks ya da iki kişi arasında kalma gibi durumları daha ağır bastırıyorsunuz. Bir parantezde açmak istiyorum bu arada karakterler seks yapmasın hiçbir şekilde cinsellik olmasın da demiyorum ama siz karakterleri, onların hislerini birer cinsel obje olarak gösterdiğiniz zaman aşk yazmanında pek bir anlamı kalmıyor.
Hikayelerdeki karakterlerin davranışlarına gelecek olursak hemen hemen herkesin okuduğu hikayelerdeki karakterlerden örnek vereceğim. Daha hakkında yeni yazdığım Yabancı'nın yakışıklı karakteri Ediz'le başlayayım. Birkaç bölüm öncesine gidersek Doğa vurulduğunda hatırlarsanız morfinsiz bir şekilde yarasını diktirdi Ediz. Tek gerekçesi ise senin iyiliğin için bunun olması gerekti. Karakter çok derin düşünen biri. Tabi onun asla romantik bir karakter olmayacağını da belirtmek gerek bu arada. Siz sevdiğiniz, değer verdiğiniz iyiliği için acı çektirir miydiniz ? Ben şimdi düşünüyorum da o anki psikolojiyle bende yapardım. Tamam oldukça acımasız bir durum ama onu kaybetmeyi göze alamazdım. O da öyle yaptı ve acı çekeceğini bile bile bunu yaptı.
Peki sevginizi niye fazla dile getirmezsiniz ? Biz ki sevgiye, ilgiye açız. Her zaman beğenilmek, sevilmek, ilgi görmek, duymak isteriz. Ama öyle karakterler var ki bir tebessüm bile yüzünde zar zor belli olur. İnsan sevince söylemeli hatta bağıra bağıra söylemeli . Tüm dünya bence o kişinin size, sizin de ona ait olduğunu bilmeli. Tabi çok romantik aşklarda var ki onların sessizliği bile bizleri mest eder. İşte burada anlatımın önemine bir kez daha değinmek durumundayım. O aşk ne kadar sessiz veya herkesin bildiği olsa da o duyguları bizde hissetmeliyiz.
Onun iyiliği için burada olmamalıyım. İşte burada en acı verici ayrılıklar devreye giriyor. Bizler ve arkada karakter perişan olup depresyona giriyoruz. Beni bugüne okuduğum hikayelerde en etkileyen ayrılık Samet'le Gökçe'nin ki olmuştu. Her ne kadar içimde bir umut parçası olsa da yazarımız beni ayrı oldukları her bölüm daha da umutsuzluğa sürükledi. Her ne kadar sonu daha da güzel sonuçlar doğursa da bu ayrılıklar olmasın bence ya. Cidden. Buradan tüm yazarlara sesleniyorum. Biliyorum çok güzel ayrılık sahneleri yazıyorsunuz ama bizi ağlatmayın lütfen. Olursa da en çok iki bölümcük olsun lütfen.
Peki sevdiğiniz kişi ölse ? Burada Kötü Çocuk'tan örnek vermeden geçemeyeceğim. Hala aklıma geldikçe gözlerimin dolduğu bölümler var benim. Kayla deyim yerindeyse hepimize fake attı (burada ergenlik damarlarım devreye giriyor). Tüm okuyucular olarak o kadar gözyaşı döktük ki. Ben zaten duygusal biriyim en çok etkilenenlerden biri ben oldum sanırım. Her zaman sonu mutlu bitsin istesek de bazen ölümle bitenler daha iyi oluyor sanırım.
Kitaplar,hikayeler, karakterler bizleri, bizden başka kimsenin bilmediği diyarlara alıp götürüyor. Sanki sadece bizim içinde olduğumuz bir baloncuk çepeçevre sarıyor bizi. O kadar etkili o kadar içten karakterler oluyor ki kendimizi onlarda kaybediyoruz. Onların iç dünyaları bizim iç dünyamız oluyor. Bazen onların yaşadıkları olaylardan kendimize ders çıkarıyoruz. Bence okumak, karakterlerin yoğunluğunu tanımak bizi olumlu anlamada etkiliyor. Kendimizi onlarda bulduğumuz bile oluyor. Başkalarının hayal dünyalarıyla tanışıp başka alemlerde benliğimizi, hayallerimizi, yaşadıklarımızı buluyoruz. Bunun için yazarlara ne kadar teşekkür etsek az bence. Bizi kendi dünyalarına davet ettikleri için belki de dünyadaki en şanslı kişileriz.