Bu yazdığım ilk hikayem, hatalarım olabilir yorumlarınızı esirgemeyin :) Multimediada Buğra var :)
1. BÖLÜM
-BUĞRA-
“ Buğra hadi oğlum”
“Geliyorum anne” diye bağırıp az önce boşalttığım bavulumu dolabımın üstüne kaldırdım. Bugün İzmir’den İstanbul’a taşınmıştık. Doğup büyüdüğüm şehri aptal bir okul için terk etmiştim. Ceydamı da İzmir’de bırakmıştım. Bu şehre geldiğimize bir kez daha lanet ederek odadan çıktım.
İki katlı ahşap evimizin merdivenlerinden mutfağa doğru inmeye başladım. Bir aile kuralımız olan ‘Herkes yemek saatinde masada olmalıdır’ kuralına uyarak masaya oturdum. Masadaki tek eksik abim Burak’tı. Aslında gayet normal bir ailem vardı. Sıradandık. Sadece evin tek ve gereksiz kuralı olan yemek saatinde masada olunmalıdır kuralı anayasanın ilk üç maddesi gibi değişmez, değiştirilemez, değiştirilebilmesi teklif dahi edilemezdi. Annem çorbalarımızı koyarken abim de aşağıya indi. Salondan Boncuk’u alıp masanın ucuna koydu. Tamam, dürüst olalım. Konuşamayan bir papağanı masanın başköşesine koyan manyak bir abim var. Yemekteki klasik ‘Günün nasıl geçti?’ ‘Nasılsın? ‘ gibi soruların ardından odama çıktım. Yarın çok sevdiğim (!) okuluma başlayacağımdan kendimi yatağa atıp gözlerimi kapattım.
Dün gece aklıma gelen muhteşem bir fikirle gece kalkıp annemin alarmını kapatmıştım. Ama sonuçta değişen bir şey olmadı okul kıyafetleriyle kapının önünde annemden ‘yeni bir okul yeni bir dönem’ konulu müthiş konuşmasını dinliyordum. Annem beni 131462363 kez öptükten sonra evden çıkıp okula doğru yürümeye başladım. Okul eve yakın olduğundan yürüyerek gidiyordum. 10 dakika sonra okulun hapishaneyi andıran binasını gördüm. Okul kapısından içeri girip köşede harem ağası gibi oturan çocukların yanına gittim.
“Müdürün odası nerede?”
“Üst kata çık kime sorsan söylerler”
“Sana sordum işte”
“Ya oğlum bak git”
“Bilsem gideceğim, çattık ya”
“Ben sana çakacağım bir tane” diyip gözümün biraz yukarısına yumruk attı. Bir an sendeledikten sonra toparlanıp ona kafa attım.
“Çocuklar ayrılın hemen, Caner ve sen hemen odama gelin” diyip gitti.
Müdür olduğunu tahmin ettiğim adamın peşinden az önce adının Caner olduğunu öğrendiğim çocukla birlikte odasına çıktık. Tam da annemin istediği gibi yeni okulumda muhteşem (!) bir başlangıç yapmıştım. Olayın iyi tarafından bakalım müdürün odasının yerini öğrenmiş oldum.
İçeri geçtikten sonra müdür Caner’e dönüp sert bir sesle konuşmaya başladı.
“Annen ve baban bu okulda öğretmen olabilir ama bu seni diğer öğrencilerden ayırmaz Caner şimdi defol odamdan”
Ardından bana döndü ve
“Sen yeni gelen çocuk olmalısın”
“Evet, Buğra ben”
“Memnun oldum demek isterdim ama tanışmamız pekiyi olmadı. Ben de Murat Hoca bu okulun müdürüyüm. 11-C sınıfındasın”
Bu arada içeriye kıvırcık saçlı benim yaşlarımda bir çocuk girdi.
“Beni çağırmışsınız hocam”
“Evet, Mert tanıştırayım bu Buğra yeni sınıf arkadaşınız”
Çocuk bana dönüp kafasıyla selam verdi bende aynı şekilde karşılık verdim.
“Ona okulu gezdirmeni istiyorum”
“Tabi hocam” diyip beraber müdürün odasından çıktık. Bana kantini ve spor salonunu gösterdi ardından da sınıfa çıktık. Baya iyi bir çocuğa benziyordu. Demek ki bu kadar manyak arasında kafa dengi olabilecek insanlar da vardı. Müdür onu tekrar çağırdığı için yanımdan ayrılmıştı. Ben de en arkadaki boş olan sıraya oturdum. Twitterda gezinirken sarı saçlı bir çocuk yanıma geldi.
“Kalk oradan burası benim yerim”
“Tapulu malın mı?”
“Evet, simdi kalkıyor musun yoksa ben mi kaldırayım?”
“Kaldırsana lan”
Çocuk tam beni yakamdan tutmuş havaya kaldıracakken Mert içeri girdi.
“Anıl rahat bırak çocuğu”
İkimizde aynı anda Mert’e dönüp
“Sen karışma” diye bağırdık.
Mert oflayarak yanımıza gelip eşyalarımı aldı ve bir yandaki sıraya koydu.
“Buğra sen benim yanıma otur, Anıl sende oraya otur abicim” dedi
Eğer bugün o Caner denen çocukla kavga etmemiş olsaydım ben Anıl’a gününü gösterirdim. Oflayarak Mert’in yanına geçtim. Zil çalmış sınıf yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. İçeriye hoca girdi ve klasik okul hayatım tekrar başlamış oldu. Kadın bana dönüp
“Sen yeni öğrenci olmalısın kalk kendini tanıt” dedi. Hayır yani bir öğretmende farklı bir şey dese şaşarım.
“Adım Buğra soyadım Aktaş. Cilt numaram 003 aile sıram 0067 yarışmaya İzmir’den katılıyorum. Yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim” diyip sırama oturdum. Sınıftan kıkırdamalar gelmişti. Kadın bana ters bir bakış atıp derse başladı. Anıl derste ara sıra bana kötü bakışlar atmaya çalışıyordu ama beceremeyip Japon çizgi filmlerine benzer bir surat yapıyordu ve bu da benim gülmeme sebep oluyordu. En sonunda sinirlenip önüne döndü. Yarı uyuklayarak dersi dinlerken kapı çalınmadan açıldı. İçeriye sarı saçlı mavi gözlü bir kız ağzında sakızla sınıfa girdi. Hoca derse bir iki saniye ara verip sonra kaldığı yerden anlatmaya devam etti. Kız beni bir iki saniye süzüp Anıl’ın yanına oturdu. Ne manyak bir okuldu burası. İstanbul’a geldiğime tekrardan lanet ederek kafamı sıraya koydum. Fizik dersi uyumak için ne kadar mükemmel bir zaman değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGELER VE SESSİZLİK
Teen FictionGölgelerin üzerine düşen bir ışık gölgeleri nasıl aydınlatabilir?