—guguk kuşu* ötüyordu
sabah ve akşam boyu
durmadan
ve nasılda uyuyordu ahlakım
kulaklarında iki tıpa
birinin adı şehvet
diğerinin adı gözü kör eden bencillik...
Güçsüz ay ışığı pencerenin arasından akarken tahta zeminli odaya, akrep güneşin vedasından beri beşinci turunu atıyordu. Sıcak meltem kendini bulabildiği her boşluktan savururak, ipek örtünün kapatmaya yetmediği çıplak tenini okşamakta bana eşlik ediyorken hala suskundu, parmaklarım ince belinden, siyah saçlarının örtüğü yüzüne tırmandığında yorgunluktan kapanmış gözleri yavaşça açıldı ve hafif bir mırıltı çıkararak bana kendini yasladı.
"Orada olmadığımızı anlayacaklar," fısıltı gibi çıkan sesi sarkaçlı saatin tıkırtısını sıyırıp kulağıma ilişirken sürdürdü, "Ve bu sefer yakalanmaktan kaçma şansımız olmayacak."
Dudakları hüzünle kıvrıldı aşağıya doğru, ben ise inkar edemeyeceğim kelimelerine karşı bir şey söyleyemedim ve göğsüme yaslanmış kafasını süsleyen yumuşak saçlarını karıştırmak dışında yapacak başka bir şey bulamadım. İkimiz de biliyorduk veda gecesini yaşıyor olduğumuzu, bundan ötesi yoktu ve sonun yaklaşan ayak sesleri şimdiden kulaklarımı tırmalıyordu.
"Ancak havaya karışmış şey korku değil, yorgun bir tutam heyecan yalnızca," yanımda uzanan bakire ayın yansımasını gözardı edebilseydim, salt hüzün ve korku her bir yanımı sarardı kuşkusuz. Heyhat, o benim kollarımdayken ve ben kapının kırılıp içeriyi mermi yuvası birkaç parçadan yükselecek leylek çığlıklarının doldurmasını beklerken böyle bir meziyetim olmadığını fark etmiştim, "Ne kadar denesek de olmuyormuş demek ki, kitabın son paragrafını okuyorken çevirecek başka bir sayfa kalmadığını bilirsin," kafasını göğsümden çekerek bana çevirdi gözlerini, "Son sayfaya geldik Chanyeol, değil mi?"
Melankoli taşıran bakışları boğazımı düğümlerken hafifçe kafamı salladım, titreyen dudakları gözümün önündeyken tek bir kelime bile atamıyordum dışarı gerçekleri anlatan, "Özür dilerim." zorlukla konuştuğumda saçındaki elim yanağına indi, "Hikayemizi sürdüremediğim için, çok özür dilerim."
"Bitiyorsa tek sebebi zamandır, çok yanlış bir zamanda başlamamış olsaydı, belki," duraksamasıyla birlikte ince bir iç çekiş kulaklarıma dolduğunda kafasını tekrar eğdi ve yüzünü göğsüme yasladı, hala görüş alanıma giren boşalmaya hazır gözleri yorgunluğunu vurgularcasına şişmişti. Belime yakın yerde duran eli titriyordu, nefesi düzensizleşmişti ve fısıltı gibi çıkan sesiyle beni rahatlatmaya çalışıyordu. Ancak bu kurguda bir suçlu varsa, o kişinin ben olduğu aşikardı.
Belki de duygularımı içime gömerek yıllarımı geçirseydim, vaziyetimiz bu olmayacaktı. On sekizinci yüzyılda kardeşimin eşi olan bir erkeğe aşık olduğumu gizleseydim, belki de her şey daha az kötü olurdu. Ancak inkar edilemez bir şekilde hodbin olan ruhum yalnızca kendini düşünmekten fazlasını kaldıramıyordu belli ki, her şekilde buradaydık işte.
"Seni bırakabilirdim," bakışlarım tavanda sabitlenirken sürdürdüm, "Hislerimi içimde tutabilseydim, vebal altında kalmazdın, kendime engel olabilseydim, mutlu bir ailen olurdu, kuşkusuz."
"Hikaye zorla tıkıldığım bir evde değil de sevdiğimin kollarında bitiyorsa, içinde tutmadıkların için sana sadece minnettar olurum, emin ol bu konuda." göz yaşlarının göğsümü sıyırıdığını hissettiğimde küçük bir hıçkırık yükseldi ağzından, "Erken bitmesidir benim sorunum, kalp atışlarım sana olan sevgim kadar değerli gelmedi hiçbir zaman bana."
"Senin değer vermediğin o ses durduğunda, dönen dünyanın dursa bile kimin olurdu ki umrunda?" elim yanağını okşarken söylediğimde bana herhangi bir karşılık vermedi, ve ben de bunun üzerine, odada yankılanan tek şeyin nefes alışlarımız olacak şekilde sustum. O saniyelerde biraz düşündük, biraz sevdik ve biraz da değer verdik.
Ve vakti geldiğinde, bir kez daha güzel sesinin kulaklarıma tırmanmasını sağlayarak sordu, "Birlikte uyusak olur mu Chanyeol?" durulmamış gözleriyle birlikte bana bakmadan önce göğsümden ayırdı kafasını, "Ayakta kalmak için çok yorgunum." yüzüne güzel bir tebessüm yerleştirdikten sonra bakışları şifonyere kaydı ve sonra tekrardan gözlerini benimkiler ile birleştirdi.
Bazen bazı şeyler en güzel zamanda sonlansın istersiniz, şifonyere uzanıp deri defterimin altına sıkıştırdığım hançerime bağlı küçük şişeyi avucuma alırken benim arzuladığım şey de buydu, yalnızca güzel anıları benimle götürmekti ve öyle yaptım. Küçük şişeyi dudaklarıma yaklaştırdım ve süzülecek fazladan tek bir damla kalmayana kadar içime döktüm. Elimden sıyrılarak tahta zeminde parçalara ayrılmayı başardığında, benim de kafam geriye düştü ve ışığın vedasını beklerken son kez söylemek istediklerimi söyledim, "Güzeldin, Byun Baekhyun."
Gözlerinden dökülen tanelerle yüzüme yaklaştığında kendini dudaklarıma yaslayarak son bir kez öptü beni, ve parlak sıvı yakında moraracak nar kırmızısı dudaklarını boyarken, kafasını göğsüme yaslayarak fısıldadı, "İyi geceler Chanyeol."
Güzel bir geceydi, sıkıca sarılmışken birbirimize boğuk bir şarkı mırıldanmaya başladığını hatırlıyorum kulaklarıma doğru. Yüzüme silinmeyecek bir tebessüm yerleşmişti ve ben iyi geceler sevgilim diyemeden perde açılmamak üzere son kez kapanmıştı.
*aldatma sembolü
kısa bir şey
belki silinir