Otobüsün buğulu camından sokağımı görünce inmek için ayaklandım ve DUR butonuna bastım. Arkamdan yükselen fısıltılara kulaklarımı tıkayıp açılan kapıdan ağır ağır indim. Karanlık sokakta tek ışık kaynağı inleyerek cızırdayan, kesik kesik ışık yayan sokak lambasıydı. Bir süre yürüdükten sonra dökülmüş sıvaları ve kırık balkon korkuluklarıyla göze batan eski binamın girişine geldim. Boş olduğundan emin olduğum posta kutumu adetten olsa gerek yokladıktan sonra tırabzanları kırık beton merdivende ilerledim. Çantamdan, sahip olduğum tek şey olan dairemin anahtarlarını çıkardım. Beyaz ahşaptan kapının önüne geldiğimde alt ve üst kilidi zorlayarak kapıyı açtım. Dünden kalma yiyecek kokularıyla harmanlanmış hava zerrecikleri yüzüme çarptığında huzur ve güven tüm gerçekliğiyle kendini hissettirdi bedenime. Ayağıma işkence eden ayakkabılarımı kırık topukla birlikte evin girişine gelişigüzel çıkardım. Kıyafetlerimi de pencerenin yanındaki dolaba fırlatarak kendimi cilasız tahtanın gıcırtısı eşliğinde yatağıma bıraktım.
Günden güne eridiğim, her seferinde bir parçamı yitirdiğim şu hayatımda huzurun bana uğradığı tek yer bu dört duvar arasıydı. Yalnızlık benim sıkıntılarımın tek panzehriydi. Gözlerimi kapattığımda aklıma ter ve yapışkanlık hissiyle kaplanışımın gelmediği tek yerdi. İnsanlar yok. Onaylamaz, acır bakışlar yok. Bıyık kıvıran, laf atan adamlar yok. Kendi izdihamının yükünü bana atsın diye bedenimi teslim ettiğim birisi yok. Mutluluk değil belki, evet. Ama mutsuzluktan arınma sığınağım bu ev benim. Koşup kaçtığım kalabalığı arkamda bırakıyorum burada.
Düşüncelere dalmaktan geç yatıp, alamadığım uykum telefonumun sesiyle bölündü. Arayan Çiler’di. Yorgunlukla telefonumu kulağıma götürdüm.
-Alo.
-Efendim Çiler.
-Canım bu gece işe çıkıyoruz. Yüksek fiyat bu sefer. Adamların cebi şişkin gözüküyor. Bu ayın kiralarını çıkarırız işte fena mı olur? Benim elektrik kesildi vallahi dün.
-Benim borca bir etki edeceğini sanmıyorum. Hiç de niyetim yok Çiler gelmesem olmaz mı?
-Helencim tamamla şu parayı öde borcunu bitsin şu şerefsizin davetsiz ziyaretleri, sana çektirdikleri. Biliyorum çok büyük mevlalar geçmeyecek elimize ama hiç yoktan iyidir. Hem Gazanfer’in, senin gelmeyişine pek sevineceğini sanmıyorum.
Gönülsüzce teklifi kabul ettim. Telefonu kapatıp ısıttığım yatağıma kıvrıldım yeniden. Belki ben de bundan beş on yıl sonra özgür bir kadın olacaktım. Kim bilir belki mutlu dahi olabilirdim. Düşüncelerimin beni yatağa çekim gücüne karşı koyup banyoya yöneldim. Yüzüme buz gibi suyu çarpıp başımı kaldırdığımda aynadaki kadını teselli edercesine konuştum ”Hadi Helen sık dişini borcunu tamamlayacaksın elini eteğini çekeceksin bu işlerden. Kendine yetecek kadar paranı da kazanırsın. Yalnız mutlu mesut yaşar gidersin. Dayan bu sefalete. Şu Gazanfer illetinden kurtuldun mu zaten düze çıkacaksın .” Ben bile inanmıyordum bu sözlerime ama insan ne kadar batakta olursa olsun gökteki ışığı hissedebildiği her anında umut onunla oluyor. Ki bende bundan şikâyetçi değilim. Belki de hayatımı yaşanabilir kılan bu beklentilerdir.
Askıları baştan sona beşinci kez karıştırışımın ardından havaya ve ‘yapmam gerekene’ en uygun elbiseyi seçip yatağın üstüne bıraktım. Benim diktiklerimdendi. Siyah şifon bir elbiseydi. Göğsümün ortasında biten kısmı kuğu işlemeliydi. Fileli kısa çorapları ve jartiyeri yatağa bırakıp duşa girdim. Dünden üstümde kalan kırılmış duygularım fayansa su damlaları eşliğinde çarparak kanalizasyona karışırken bedenim yeni kayıplar vermek için hazırlanıyordu. Tenimin dokunulan her noktasını kızarana kadar lifleyerek yeni parmaklar yeni dudaklar için hazırlanıyordum. Düşünceleri kafamdan uzaklaştırıp havluya sarındım. Güzelce kurulanıp saçlarıma fön makinesiyle kalın bukleler verdikten sonra yatağa bıraktıklarımı giyinmeye koyuldum. Dizimde biten fileli çoraplardan küloduma jartiyerleri takıp elbiseyi üstüne geçirdim. Hafif bir ruj ve siyah göz makyajını tamamladıktan sonra hazırdım. Mutfaktaki kanepeye uzanıp telefonum elimde çağrı beklemeye başladım. Beş altı dakika sonra telefonun sesiyle doğrulup telefonu açtım. Çiler aceleci bir ses tonuyla
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHREM
General Fiction"Olmayan cennetime koşuyorum. Cehennemden savrulan küllerim dolarken burnuma, ben sadakati soluyorum." Gardını düşürmüş fakat hala hayatta kalmak için çırpınan bir kadın. Her şeyini yitirmiş. Onurunu, gururunu, geleceğini.. Hayat tarafından katledil...