luke, marketi gün sonlarını sevmiyordu çünkü bayan waley clay ve luke'tan önce çıkıyor; böylelikle marketi iki çalışandan biri kapatmak istiyordu ve clay de sürekli bir bahane uydurup ondan önce çıkıyordu.
sonuç olarak luke, yine herkesten bir saat sonra çıkacaktı.
clay, aile yemekleri olduğu bahanesiyle gittiği zaman ona kızgındı ama bu kızgınlık on dakika sonra yerini sıkkınlığa bıraktı ve luke on beş dakika daha elindeki kitabı okuduktan sonra sıkılarak bıraktı. oturduğu koltuktan kalkarak arkasındaki raftan yeşil sulama kabını aldı ve dondurma bölümüne geçti. bayan waley, market kapanana kadar dondurma alınan pencereyi de kilitlemelerine izin vermiyordu çünkü ona göre 'gençseniz ve yanınızda en az bir arkadaşınız varsa dondurma alma olasılığınız da var'dı.
luke önce sarı saksıya biraz su boşalttı, ardından pembeye geçti ve o sırada sokakta birinin küfürlerini duyarak kaşlarını çattı. sulama kabını tek eliyle kasanın yanına koyduktan sonra kafasını da pencereden çıkarmıştı ki sola baktığı an lila saçlı çocuğun kendisine doğru koştuğunu gördü ve ilk olarak şunu düşündü: 'gerçekten hızlı koşuyor.'
"tanrım!" michael onun önünde durduğunda luke bir adım geri çekildi ve michael da ayağını pencerenin alt tarafına koydu, kendisini içeri attı ve bedeninin yarısı luke'un üzerindeyken "kalk ayağa" dedi. "gelenlere burada olduğumu söyleme."
"ne?"
"soru sorma, luke."
luke, onun dediği gibi yavaşça ayağa kalktı ve michael da sandalyeyi biraz geri çekti, masanın altına girdi ve sandalyeyi eski haline getirerek kendisini gizledi. sarışın çocuk, kafası karışmış bir şekilde pencerenin önünde dururken önce yere hızla vuran adımları duydu; ardından iki adam nefes nefese pencerenin önünde durdu. ikisi de esmerdi, birini hastanelik edebilecek kadar kasları vardı ve öfkeli gözüküyorlardı. biri luke'a döndüğünde luke kendi cılız bedenini hatırlayarak yutkundu.
"buradan koşarak geçen bir çocuk vardı" dedi adam. "mor saçlı. onu gördün mü?"
luke'un tahmin ettiğinden daha nazikti. luke, birinin kendisine yumruk atacağını bile düşünmüştü.
hızla kafasını sallayarak onları onayladıktan sonra "sağdaki ilk sokağa girdi" dedi.
"orospu çocuğu" dedi diğer adam ve teşekkür etmeden koşmaya başladılar. luke, onların gidişini pencereden kafasını çıkararak izledi ve görüş alanından çıktıktan yaklaşık bir dakika sonra masanın altındaki michael'a baktı. bu şekilde orada olduğu belli olmuyordu.
"gittiler."
"şükürler olsun." michael sandalyeyi hızla itti ve masanın altından çıktıktan sonra üzerindeki tozu silkeledi, sandalyeyi eski haline getirdi. bu sırada luke, açıklama bekleyen gözlerle ona bakıyordu. michael bunu fark ettiğinde önce teşekkür etmesi gerektiğini düşündü. "teşekkürler, ahbap. beni fena benzeteceklerdi."
"senden ne istiyorlardı?" diye sordu luke, michael'ın yanından geçip askılığa doğru giderken. michael omuz silkti. "kız kardeşlerini reddettiğimi düşünüyorlar."
luke, hırkasını giyerken tek kaşını kaldırarak anlamadığını belli ettiğinde michael koltuğa oturmuştu. konuyu biraz daha açmaya karar vererek konuştu. "penny beni seviyormuş, her sabah onun çalıştığı dükkandan soda alıyorum ve o sıralarda konuşuyoruz. sevgili olmayı teklif etti, reddedince de ağladı ve abileri de bunu öğrenip peşime düştüler."
"yani kıza umut verdin?"
michael, luke'a baktı ve "hadi ama" dedi. "benden hoşlandığını nasıl bilebilirdim?"
luke, çikolata rafındaki paketleri düzeltirken omuz silkti. "aptal değilsen anlarsın."
"pekala, anlamış olabilirim ama yine de ona ortada hiçbir teklif yokken 'hayır, seni sevgili anlamında sevmiyorum' diyemezdim."
luke kafasını sallayarak onu onayladığında michael sandalye üzerinde dönmeye başlamıştı. bu sırada anlatmaya devam etti.
"iş çıkışı kapının önünde bekliyordu. beni gördü ve yanıma geldi ve konuşmak istediğini söyledi. ben sinema ile başlarız diye düşünmüştüm ama birden beni sevdiğini söylediğinde dondum. sonra ona "üzgünüm ama gayim" dedim ve birden ağlamaya başladı. herkes bize bakıyordu. tanrım, aptal insanlar. penny'ye daha rahat bir şekilde konuşmayı önerdim ama orospu çocuğu olduğumu söyledi ve koşup bir sokaktan girdi. ertesi günse iş çıkışı abileri beni bekliyordu. başta onları atlattım ama yaklaşık yarım saat önce bira almaya çıktığımda beni buldular."
michael'ın anlattıklarına karşılık luke onu dinlediğini belirtmek için "hm" sesi çıkardı ve kolundaki saate baktı, saat gece yarısı olmak üzereydi. michael'a döndü. "marketi kapatacağım."
"oh, anladım." michael ayağa fırladı ve luke'un yanına gitti. "seni evine bırakayım, bu sırada da kimin haklı olduğunu konuşuruz."
"gay olmana rağmen kızla flört etmeye devam ettiğine göre haksızsın, michael." luke ışıkları kapatmadan önce söyledi.
"ama o da abilerini bana göndermek zorunda değildi" dedi michael sokağa çıkarken. luke da onun arkasından marketten çıktı ve kapıyı kilitledi. "onun haklı olduğunu söylemedim."
"o zaman haklı olan kim?"
"sodalar."
michael güldü, luke kepenkleri indirdi ve luke'un kaldığı daireye gidene konuştular. genellikle michael başından geçen birkaç olayı anlattı, luke onu haklı bulup bulmadığını söyleyerek yorumlarda bulundu ve birkaç espriyle geceyi sonlandırırken ikisi de gülümsüyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/102559773-288-k211331.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
supermarket flowers || muke (+)
Fanfictionluke çoğu zamanlarda süpermarketin çiçeklerini sular ve o zamanlarda her seferinde aynı çocukla kısa diyaloglar yaşar.