Sıradan bir hayatım,herkes gibi normal bir ailem var.Annem ev hanımı ,babam marangoz ustası. 18 yaşında bir genç kızım. Benden küçük ,afacanlıkta sınır tanımayan ikide erkek kardeşim var.Tek kızım ve doğrusunu söylemem gerekirse şımarık büyütüldüm.Ne çocukluğumda nede genç kızlığa yeni adım attığım bu yıllarda istediğim hiçbir şeyde gözüm kalmamış, açıkçası bakmam yetmişti.Hayatın zorluklarından ,inişli çıkışlı gidişatından pek de haberim yoktu.Çileli hayat hikayelerini dinlediğimde insanlık duygusu ile üzülüyor ,fakat 2 saat sonra unutuyordum.Engebelerle dolu bir hayatım olabileceğine ihtimal vermiyordum.İnsan o kadar genç yaşta kötü olan hiçbir duruma yer vermiyor hayatında yada benim başıma gelmez bu tip acılar diye yakıştıramıyor gençliğine yada şahsiyetine de. Sıcak kanlı yada girişken bir yapıya sahip değilim. Birinci dereceden akrabalarımla ya da samimi olduğum bir kaç komşudan öteye gidemiyor iletişim tarzım. Bu sebepten dolayı dikiş nakış kursuna gönderdi ailem beni. İnsanlarla diyalog kuramamam ile ilgili sorunu çözmeme yardımcı olmak istiyorlardı. İşe de yaramadı değil hani.En azından kendime çok olmasa da ,arkadaş çevresi edinebildim. Benim gibi soğukkanlı biri için buda büyük bir adımdı. Aslında okumaktı arzum ama babam''senin peşinden koşup ilgilenecek bir adam lazım. Benim işim çok yoğun.Seninle ilgilenip sana vakit ayıramam.O yüzden kızım evinde otur. Dikiş, nakış,sonrada hayırlı bir koca''deyip kestirip attı. Okuma arzum da böylece ulaşamadığım bir hayal olarak geride kaldı.
Soğuk ve ağır kış mevsimden yeni çıkmış,bahar gelin gibi süslenmiş,tüm güzelliklerini sergilercesine çoktan gelmişti bile.Bahar benim mevsimimdir .Ruhumu başka bir huzur kaplar,içim ağaçlardaki meyveler kadar açar.Ortada hiçbir şey olmasa bile ben kendimi baharın sevinci ile mutlu ederim.Hafiften Polyanna tarafım vardır zaten.Küçük şeylerden mutlu olmasını iyi bilirim. Keşke ilerleyen yıllarda da bu Polyannacılığımı sürdürebilseydim.
Rengarenk çiçekleri ve çeşit çeşit meyve ağaçları ile süslenmiş,şirin mi şirin bahçesi olan müstakil bir evde oturuyorduk. Bu ev kendimizin değil. Kiracıydık fakat diğer oturduğumuz bütün evlerden çok sevdik bu evi. Annem tam bir toprak kadını idi. Bağla, bahçe ile uğraşıp,ekip dikmeyi yanına da sevgisini ekmeyi unutmayıp,sebzeler yetiştirmeyi çok seviyor. Sanki ekip büyüttüğü fidanları ile konuşuyor,onlar büyüyüp, serpildikçe mutluluğu yüzünün her karesine yansıyordu. Ben ise bağ bahçeden pek hoşlanmamıştım bugüne kadar. Ondan dolayı kötü bir huyum vardı. Yetişmiş sebzeleri hazıra konup dalından koparırdım. Annem bana kızsa da bugüne kadar aile fertlerim bana hiç el kaldırmadılar.
Annem yine huzur bulduğu bahçesinde kaybetti kendini. Kimi fidanın dibine toprak doldurur, kimini ise azgın dikenlerden kurtarırdı. Sabah girdiği bahçesinden ancak öğlen ayrılabildi. Bende bu arada öğlen yemeğini hazırladım balkona. Yemekten sonra anneme bir yorgunluk kahvesi yaptım. Annemle benim en büyük zevkimizdi karşılıklı oturup, birer tane kahve içmek. Üzerine bir de çay demleyeyim dedim ama bahçe ile uğraşmayı sevmese de yorulmuştu annem. O nedenle , bir iki saat uyuyup dinlenmek istedi. Henüz otuz beş yaşında , genç bir kadındı annem. Fakat yirmi dokuz yaşındayken şeker hastalığına yakalanmıştı. Bu rahatsızlığından dolayı da bedeni bu yorgunluğu dinlenerek anca atabiliyordu. Annem odasına çekilmiş, Samet ve Bulut ise akıllarından geçen muziplikleri yapmak üzere dışarı çıkmışlardı. Kendim için güzel bir çay demledim. Keyfime çok düşkünümdür. Arada bir kendimi şımartmayı da çok severim. Elime elişi alıp balkona oturdum. Övünmek gibi olmasın ama her çeşidini de bilirim. Kendimle ilgili en çok sevdiğim iki tane hobim vardır: Kitap okumak ve elişi yapmak. Küçükken öğrenmiştim. Okuma sevdam ilkokuldan sonra biraz azalmış olsa da kendimi geliştirmekten de kalmadım. Baharın güzelliği karşısında çayımı yudumlarken yoldan geçen yabancıyı fark ettim. Çok dikkat çekici bir şekilde bizim binaya hatta bizim daireye bakıyordu. Bunu herhangi bir komşu görseydi ar namus kalmazdı. Bugüne kadar kimsenin dilinde dedikodu malzemesi olmamıştım. Çocuk gittikten sonra fazla umursamayıp mahallenin gençlerindendir dedim. Ben üzerinde durmadım ama bu genç bizim oralarda garip bir şekilde ilerleyen günlerde de bu gezintilere devam etti. Ben yine de aklımı bulandırmıyor onun bu gezintilerini görmezden gelip üzerime de almayıp kafama takmamaya çalışıyordum.
Sıcak ve güzel bir gün yaşıyorduk. Baharı bitirip yazın ilk günlerine girmiştik bile. Komşumuz Fatma abla ve kızları ile sohbetler eşliğinde güzel olan bu günü, daha da güzelleştirmek için yine bizim balkonda toplandık. Kısırlar yenildi, yeni demlenen çayın cezbeden kokusu eşliğinde harıl harıl bir hevesle elişilerimizi yapıyorduk.Bir ara başımı kaldırdım ve gözüm sokağa kaydı. Birkaç gündür evimin bulunduğu sokağa uylayan o genç bu seferde yanında aynı yaşlarda olduğunu zannettiğim başka bir gençle geziyordu.Yanındaki genci görünce çok şaşırdım. Kışın dikiş kursuna giderken birkaç defa yoluma çıkıp sarkıntı olmuştu. Bu densizliğinin karşısında da benden sert bir karşılık aldıktan sonra, bir daha da beni rahatsız etmemişti. Bu nedenle ikisini bir arada görünce şaşkınlığımı gizlemekte epey zorlandım.
Dikiş kursuna giderken erkek arkadaşı olan tanıdığım birkaç kız vardı. Son yıllarda batıya özenip güzel türkçemize zorla dahil ettiği "flört" denen saçmalığın ya da "çıkma ve arkadaşlık" çatısı altında toplanan hiçbir birlikteliği doğru bulmadım. Bulmamda mümkün değildi. Sevginin ve aşkın kimilerinin anlattığına göre uzun süreceğine,inancım yoktu. Hele hele şimdiki gençlerin sevgilerini sapasağlam temeller üzerine atıp da ilelebet muhafaza etmelerinin imkansız olduğu kanısındayım. Bence bu sevgi ve aşk denen oyunlarla zaman harcamadan her iki tarafın da ailelerinin rızası ile gençlerin birbirlerine ideal bir eş olabileceği kanısına vardıktan sonra, akıl ve mantık üzerine evlilik yapılması gerektiğini düşündüm. Sevgi, eğer gerçekten varsa, evliliğin içinde saygı ve uyum da sağlanabildiyse kendiliğinden olur diye düşünüyordum. Tabii bütün bunları düşünüp, kafamda tasarlarken ileride nasıl bir geleceğin beklediğini farkında değildim. Hiçbirimiz müneccin değiliz ki geleceğimizi bilelim, ya da başımıza neler gelebileceğini bilelim. Gaybı yalnız Allah'tan başkası bilemez şüphesiz.Kendi geleceğim hakkında bunları düşünürken sanırım biraz ön yargılı konuştum. Bunu şimdi daha iyi kavrayabiliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öyle Sevdim Ki Seni...
Teen FictionSıradan bir hayatım,herkes gibi normal bir ailem var.Annem ev hanımı ,babam marangoz ustası. 18 yaşında bir genç kızım. Benden küçük ,afacanlıkta sınır tanımayan ikide erkek kardeşim var.Tek kızım ve doğrusunu söylemem gerekirse şımarık büyütüldüm.N...