"Rebecca..."Aynada ki adam bana sesleniyordu. Yoksa kadın mıydı? Ama eğer aynadaysa o zaman o...ben değil miydim? Ama o bensem neden bana hiç benzemiyordum? Ya da ben oysam ben neden ona hiç benzemiyordum?" Geliyossum." R'leri S olarak söylüyordu. İşte bir benzerlik olmayan taraf daha.
"Git!" diye bağırdım. Korkuyordum, dizlerim titriyordu. Benim hareketlerimi o da yapıyordu ve bu görüntüden nefret ediyordum. Vücudu yanıktı, grimsi bir ateşi vardı. Küller dökülüyordu.
"Yapamam. Gidessem, sen de gidesssin."
"Hayır! Sen gidersen ben senden ku-ku-kusstulussum." Onun gibi konuşmuştum. Ben onun gibi konuşmuştum. "Hayıss!"
Ter içinde uyandım. Korkudan hemen lambayı açtım ve elimi yüzümü yıkamak için banyoya gittim. Musluğu açıp, avucumu suyla doldurdum ve yüzümü yıkadım. Biraz kendime gelmiştim. Havluyla yüzümü kuruladım ve aynaya baktım. Hayır, ben bendim. Korkuyla banyodan çıkıp tam karşı da duran yatağıma girdim. Bakmamalıydım. Yorganı tamamen üzerime çektim ve gözlerimi kapattım.
Olmuyordu. Kafamdaki düşünceleri atamıyordum. Korkuyordum. Kendimden, aynadaki benden... Her şeyden korkuyordum. Uyuyamıyordum, olmuyordu. Korkuyla başımı yorganın altından çıkardım ve banyo kapısının sağ tarafında yer alan boy aynasına baktım. Oradaydı. O yine ve yine oradaydı. Yutkundum. Korkuyordum. Çok korkuyordum. Şu an korktuğum kadar hiç korkmamıştım. Her zaman ben aynanın karşısındayken olurdu. Ama şimdi...aynanın karşısında kimse yoktu. Hiç kimse. Ama o buradaydı. Benden bağımsızdı. Bu iyi bir şey miydi yoksa kötü bir şey mi daha tam karar verememiştim.
"Geliyossum."
Odamdaki siyah güneşliklerim sayesinde gözüme giren aptal güneş ışığıyla uyanmamıştım. Ama o beni allak bullak eden rüyalarım sayesinde bu güzel cumartesi gününde sabahın yedisin de uyanmıştım. Zaten geceleri anca yatağa girdikten bir saat sonra uyuyabiliyordum. Bir de üzerine rüyalarım... Çok sorunlu bir ergenlik geçiriyordum.
Sıkıntıyla iç çekip, yataktan çıktım. Bir kere uyandığımda bir daha uyuyamayacağımı bilecek kadar kendimi tanıyordum. Elimi yüzümü yıkadım ve aynaya bakmamayı başararak odama geçtim. Aynaya bakmamayı başarmıştım. Eninde sonunda bakacaktım tabi. Ama hayır. Yüzümü yıkarken olmazdı. En kötü anlar o zamandı. Tıpkı bir korku filmi gibiydi. Başımı kaldırıp aynaya baktığım an da onu görüyordum. Bu o kadar çok olmaya başlamıştı ki artık ürkmüyordum. Beni asıl korkutan da buydu.
Dolabımdan koyu renk bir kot pantolon ve buz mavisi bir gömlek çıkardım ve hızla giyindim. Hemen bu sessiz odadan çıkmak ve salona gitmek istiyordum. Ve en zoru saçımı taramak. Sakin olmaya çalışarak makyaj masamın karşısına geçtim ve saçımı taramaya başladım. Gözümü aynadan ayırmamaya çalıştım. Çünkü onu görmüyordum. Ama eğer gözümü aynadan ayırıp, tekrar baksaydım onu görecektim, biliyordum.
Kapım çalınmadan açıldı ve refleks icabı kapıya döndüm. Lanet olsun...
"Kapı çalma adetin yok mu senin, Harry?!" Küçük kardeşim karışmış kıvırcık saçları ve bir o kadar tatlı bakan minik kahverengi gözleriyle beni mahsun bir şekilde süzdü.
"Sanki bir şey var. Saçını tarıyorsun sadece." Sakin olmaya çalışarak aynaya döndüm. Yoktu... Tanrı'ya şükür.
"Tamam, tamam. Sen bu saatte kalkmazdın. Ne oldu?" Cidden hayatta kalkmazdı.
"Kabuslar." Onu çok iyi anlıyordum ama bunu söylememe gerek yoktu. Babama onun da kabuslar gördüğünü söylesek Harry'i de benim gibi psikiyatri kliniğine götürürdü. Ki ben zaten gidiyordum. Ama sorun etmiyordum. Doktorum çok iyiydi ve gerçekten onu görmek bana iyi geliyordu. Her şeyi ayrıntısına kadar anlatamıyordum ama yine de iyiydi. Her şeyi anlatsaydım muhtemelen şu an hastane de yatıyor olurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğmamışın Laneti (DÜZENLENİYOR)
FantasyLise öğrencisi olan Rebecca, kendi halinde çok sosyal olmayan bir genç kız. Kendi halinde olmasının ise bazı nedenleri var. Bunlar biraz korkutucu ve sınırın ötesinde olaylar. En basiti de ayna da kendi yansımasında farklı şeyler görmesi. Örneğin ya...