YENGEÇ ÜSSÜ

243 44 20
                                    

1 Ocak 2028 Cumartesi – Yengeç Üssü

Helikopterin rahatsız edici bir şekilde dönen pervaneleri her an midesinin ekşimesine yol açsa ve pencereden sarkıp aşağı kusmamak için kendini tutsa bile son kez güçlükle yutkundu. Boğazından geçen yumru, taklalar atarak organlarını haşlarken derin bir nefes çekti adeta yeşeren akciğerlerine.

"İniş için son iki dakika."

Çoktan tıkanmış kulağına ulaşan bu ses tanıdıktı ancak üzerinde durmadı. Başını geriye yasladı ve derin nefesler çekti. "Her şey geçecek," diye mırıldandı bir yandan iki eliyle alnına masaj yaparken. "Uçan her şeyden nefret ediyorum."

"Efendim, bir şey mi dediniz?" dedi yanında oturan iki metre adam. Gözlerini açmadan başını hızlıca iki yana salladı 'hayır' demek istercesine.

On üç sene olmuştu kardeşini görmeyeli. Onun ruhsuz, donuk, gamsız suratı; daima pantolonunun içine hapsettiği gömlekleri; bir hortuma kapılmışçasına dağınık odası... Ona dair birçok şeyi özlemişti fakat tam göğüs boşluğuna bir kaygı oturuvermişti aniden. Kardeşi hiçbir zaman harika birisi olmamıştı ama... Ama ya daha kötü birisine dönüşmüşse?

Helikopterin aşağı doğru hareketlendiğini hissettiğinde yolculuğun büyük bir kısmında kenevir yeşili gözlerini örten göz kapaklarını, gözlerinden sıyırmak istiyor gibi araladı. Babasının gözlerinin tıpatıp aynısı olan gözleri açıldığında yanında oturan iki metrelik adamla göz göze geldi. "İyi misiniz?"

Bir saattir içinde bulunduğu ölüm makinasından güç bela kendini dışarı attığında kollarını iki yana açıp oksijeni çekti ciğerlerini paramparça etmek istiyormuşçasına "Tanrım..."

Hâlâ kolları iki yanında özgürce sallanırken kendi çevresinde bir tur döndü, iki, üç... Midesinin yukarı doğru yaptığı baskıyı hissettiğinde durdu ve gözlerini araladı tekrardan. On üç sene önce bıraktığı kardeşi oradaydı işte, kollarını göğsünde buluşturmuş; aynı donuk suratıyla kendisine bakıyordu. Bu sahne, ona on üç sene önceki ayrılık sahnelerini getirmişti aklına.

Geri döneceğini daha önceden hiç düşünmediği için ne yapacağına, nasıl tepki vereceğine karar veremedi. Sarılmalı mıydı? Hayır, bu çok samimiydi. Eğer kardeşinizi on üç sene boyunca görmediyseniz bir anda gördüğünüzde sarılmazdınız. Hele de kardeşiniz Timothy O'Connor ise...

Kendi göz altları uyuşturucu etkisinden olsa gerek kıpkırmızıydı. Ellerini suratında dolaştırdı sanki içinde bulunduğu sahneye inanamıyormuş gibi. Gözleri ağlamaklı bir ifadeyle çığlık çığlığa kısılırken dudaklarını büzdü. Ağlamayacaktı.

Kendisi, karmaşık duygularının esareti altında iki büklüm olmuş bir vaziyette çırpınırken kardeşinde hiçbir değişiklik yoktu. On üç sene önceki Timothy'di o. Ruhsuz, duygularından arınmış, saf...

"Hoş geldin Duncan," dedi bir gram his barındırmayan sesiyle. Kendi gözlerinden farklı olan ela ve yeşil renklerinin karışımı irisleri merakla geziniyordu Duncan'ın üzerinde. Ya da ona öyle gelmişti. Yoksa nasıl merakla gezinebilirdi ki kardeşinin duygusuz gözleri? Oysaki gözler... Yüreğimizin aynasıdır gözler. Nasıl hissedersen öyle bakarsın dünyaya, insanlara, hayvanlara, nesnelere... Timothy'de ise bunların hiçbiri yoktu. Bu tezi çürütecek en büyük kanıttı. Onun gözleri 'Duygular yoktur!' diye haykırıyordu daima.

Cevap veremedi Duncan. Birkaç adım attı kendine olan güvensizliğini görmezden gelerek. Bu adımlar besbelli güvensiz birine aitti. Aslında objektif bakmak gerekirse Duncan son derece özgüvenli, parmaklarından harikalar akan bir sanatçıydı. Henüz yedi yaşındayken annesiyle bir başına yaşadığı sıralarda keşfetmişti annesi bu yeteneğini. Sanata yönelmesini o kadar içtenlikle istemişti ki biricik annesi... Kocasının ve büyük oğlunun bilime olan sarsılmaz bağlarından nefret etmişti her zaman. Küçük oğlunun, onlardan farklı olarak yetişmesini istemişti. Zaten seneler önce bu sebeple ayrılmıştı evden. Elijah O'Connor yüzünden...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 05, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KAPSÜLDEN DÜNYALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin