Her şey o gün başladı. Hayatım ilk kez bu denli değişmeye, bu denli savunmasız hissetmeye, benliğimi kaybetmeye o gün başladı. 24 Ekim. Uzun zaman önce soyutlamıştım kendimi aşktan sevgiden, yoluma çıkmasına izin yoktu. Kim bilebilirdi böylesine aptal olacağımı. O gün erkenden kalktım yine okul curcunası neyseki yarın bayramın ilk günüydüde bugün yarım gün okulda olacaktık. Bardaktan boşalırcasına yağıyordu yağmur. Öyle çok severdimki yağmuru ama ne zaman başıma bir iş gelirdi mutlaka. Neyseki okula vardık. Hadi dedik kızlarla çıkıp film izlemeye gidelim. Yolda o en yakın arkadaşlaım öyle tuhaf davranıyorlardı ki, yanlarına gittiğim anda konuşma kesiliyordu. Neyse varmıştık alışveriş merkezine. Oldum olası sevmem korku filmlerini akşam olunca hepsi başıma toplanıyormuş gibi gelir. Öyle olunca iki gruba ayrıldık benim gibiler ve korkusuzlar. Onların seansları önce başladığı için bizede iki laflamak düştü üç kız Brandy ve Lacy. Lacy telefonla konuşutu ve bize dönüp Andrew'da gelebilir dedi bende gelsin isterse ama biz filmde oluruz diyip düşünceden vazgeçirdim aslında iyi çocuktu hem kardeşim gibiydi ama bir kız ortamında ne işi vardı ki? Geçenlerde de Lacy ile yüzdüğümüz havuza gelmişti yanında Fernando diye biriyle beraber. Önce ben utanırım bunların yanında yüzmekten bikiniyle dedim Lacy'ye ama sonra aman andrew kardeşim sayılır diyerek bu düşünceyi defettim. Film anonsumuzla konu kapandı ve yerlerimize geçtik. Çıkışta biz hıçkıra hıçkıra ağlarken korkusuzlar bembeyaz olmuş yüzleriyle bize bakıyorlardı. Oradan hep beraber çıkıp durağa yürüdük yapmur tekrar hafif hafif yağıyordu. Yine topluluk benden gizledikleri şeyi sessiz sessiz konuşuyordu. Yanlarına geldim konu değiştirip dağılmaya koyuldular etrafa Nancy'yi yakaladığım gibi "ne oluyor ne saklıyorsunuz" diye sıkıştırdım "birşey saklamıyoruz mary" dedi ancak inanmadığım bakışlarımın ardından "bak emma ve becky'de bilmiyor" doğru söylüyordu zaten hep doğru söylerdi o yüzden ona sormuştum. Ama onlar yaklaşınca konu değişmiyordu. "hayır, nancy haklısın onların bilmediğini farkındayım ama bu durum onları ilgilendirmiyor bu yüzden onlara anlatmıyorsun ama beni ilgilendiriyor" gözlerinin içine bakarak söyledim bunları. üzgünüm bakışı attı bana ve tramvaylara yerleştik karalıydım öğrenecektim eğer benle ilgili olmasaydı durum o bakışı atmazfı nancy ve doğruyu söylerdi. Tam konuyu açtıklarını farkettiğim anda yanlarına gittim hadi ama artık dedim. Ve sonra ağlamaya başladım. Koşar adımlarla nir uçtaki oturaklara yerleştim artık sakladıkları şeyi bilmek istemiyordum öylesine canım yanmıştıki en güvendiğim insanlar deli gibi benden birşey saklıyordu. En kötüsüde en yakın arkadaşımıda benden uzakta tutmaya çalışıyorlardı bana söylemesinden korktukları apaçık ortadaydı. Neydi bu böyle devlet sırrı mı? Canımı yakacak birşey miydi? Bu düşüncelerimle ve hala durmadan akan gözyaşlarımla boğuşurken başıma toplandı kızlar. Brandy yanıma oturup elimi tuttu. Yanında lacy onun yanında ise en yakın dostum denny bana gülümsüyordu. Aslında hepsi gülümsüyordu hemen karşımda diğer kızlarda sıralanmıştı. Lacy diğerlerine bakıp "ona sorucam söyle derse söyleyeceğim" dedi. Denny bana gülümseyerek "hala anlamadın mı? " dedi. Aptal gibiydim bütün algılarım kapanmış sorduğu kişinin evet demesi için dua ediyordum. Ve cevap geldi söyle dedi. Lacy gözlerimin içine bakıp " mary andrew seni çok seviyor hemde çok senden başka birşey düşünmüyor hani o gün başını omzuna koydun ya çocuğun kalbi çıkacakmış sanki gece boyunca bana bunu anlattı" bir anda durmuştum başımı omzuna koyduğum anı düşündüm yanımdakini emma sanıyordum film izlerken karanlık sınıfımızda ikisinin yer değiştirdiğini hissedemedim sonra kızların hayırlı olsun laflarıyla arkama dönüp emma'nın orda olduğunu görünce ani bir dönüşle andrew' a bildiğim bütün özürleri saymıştım kahretsin eski sevgilisi de yan taraftaydı. Ama nasıl olur dedim sessizce o benim dostum. Bir anda düşüncelerimden sıyrıldım. Ellerimdeki ıslaklıkla karşı karşıya geldim. Ben ağlıyordum. Bir an eveli bu ortamdan kurtulmalıydım ilk durakta dışarı attım kendimi. Brandy ve danny kollarıma girip o tableronları ve benim için tiyatroya başlamasını anlattı. Bana yedirmedikleri bir koca poşet tableronları. Meğer kızlara anlatınca andrew onlarda bize tableron alırsan ancak öyle veririz marry 'yi sana. Bana sormadan beni vermişler kısaca onların akıl çelmelerine kulaklarımı kapattıp onlardan ayrılmak istedim. Tek başıma yürümeye başladım. İşte şimdi yağmur durmaksızın yağıyordu. En sevdiğim yağmur bana ihanet etmiş yine kötülükleri getirmişti yanında. Kollarıyla sarmaladığı bu başlangıcı sunmuştu önüme şimdi ne yapmalıydım kulaklarımı kapatıp gitmeli miydim yoksa onun bunca fedakarlığına yenik mi düşmeliydim o anda telefonumun sesiyle ayrıldım düşüncelerimden düşünmeksizin açtım tanımadığım numarayı. "Alo"dedi ses "kimsiniz" dedim " ben andrew mary konuşabilir miyiz" cevabım netti "hayır!".
Daha çok erkendi. Neyseki önünde ailemle geçireceğim 6 günlük bir tatil vardı. Düşüncelerimden sıyrılabilirdim, bunca şeyden kaçabilir. Malasef öyle olmadı o bir an olsun aklımdan çıkmadı oysaki kimse beni arayıp korktuğum gibi sıkıştırmamıştı beni serbest bırakmaya karar vermişlerdi. Ama düşüncelerde boğuluyorken ben andrew da onları telefona boğuyordu. Bu iş olacaktı başka yolu yoktu onun için bense; Bir kardeş nasıl sevgili olur? Nasıl o hale gelebilir gözümde? bunları sorup kendime benliğimle savaşıyordum. Korkarımki o galip gelecekti bu oyunda.
