BÖLÜM2
30 ekim salı günüydü, felaketin boynuna atladığım gün. Önce sıraya geçtik, kimse tek kelime etmiyordu bu konu hakkında. Denny koşarak geldi sıraya "ne düşünüyorsun?" dedi heyecanla ve o bilmiş bakışları vardı gözünde. Kararımı vermiştim kabul edecektim. Benim için çok değerliydi kayıtsız şartsız güveniyordum ona. Böylesi güvendiğim bir insanı nasıl reddedebilirdim ki? Kızlar hep bir ağızdan "Denny bu konuyu açmıyorduk hani, Marry'i sıkıştırmayacaktık" o anın psikolojisiyle bir anda ağzımdan çıktı herşey "ben sanırım kabul edeceğim" bir anda bir cümbüştür koptu. Kızlar çığlık atıyordu mutluluktan. Bense kararsızca onlara bakıyordum. Bir anda kalbimi bişeyin sıktığını hissettim. dönüşü olmayan bir yola girmiştim. ama onların mutluluğuyla sarhoş olmayı yeğeyledim. sustum ve geleceğimle konuşmak üzere en üst kata çıktım. andrew korkmuş, utanmış, aşık gözlerle bana bakıyordu o sıkılmış kalbim şimdi yumuşuyordu. onun gözlerine bakamadığımı farkettim, bu utancı beni de sarmıştı. keşke hep öyle kalsaydı gözleri, biraz suçlu biraz aşık. sonra nefret kapladı o gözleri yüreğimi ezen parçalayan kayıtsız kaldığım buz mavisi gözleri.
onun için herşey harikaydı bense gün geçtikçe kendime ihanet ediyordum sevmediğim bir erkeğin yanımda olmasına izin veriyordum. oysa kaçıp kurtulmalıydım hiç düşünmeden. bana aşkım demesi mesaj atması yasaktı. zaten sevmezdim o tarz sözleri hep yapmacık gelirdi bana.telefonla ilgilenen biride değildim. böyle bir hafta geçmişti üzerinden ben hala onu sevememiştim. bakamıyordum göremiyordum onu öyle. oysa o bana çok aşıktı bir dediğim iki olmuyordu. hiç unutmam bir keresinde masadan düşmüştüm o nasıl hızdı öyle bir iki saniye geçmeden yanımda bitmişti. ben ilk ayrılığımızı planlarken, başka bir ayrılık çaldı kapımı. hiç ummadığım bir ayrılıktı bu. dönüşü yoktu hemde. işte şimdi altüst olacaktı yüreğim. bir cumartesi sabahıydı çığlıklarla uyandım evde.annem deli gibi çığırıyordu. koşarak gittim yanına telefonla konuşuyordu. 3 kasım günüydü. "ne oluyor" dedim çığırarak. büyük dedeniz dedi hastaneye kaldırmışlar. üzüldüm elbet ama zaten kanserdi beklenen bir sonuçtu, sanırım bende biraz soğuk kanlıydım. annem evden çıktıktan 1 saat kadar sonra telefonum çaldı açtım annem abi diye bağırıyordu. telefonunun beni aradığından habersizdi. sessizce bir köşeye çöküp ağladım. belliki bu durumdan dayımda çok etkilenmişti.
birşeyler ters gidiyordu. babam arayıp "hemen eve git" dedi. bu akşam orda kalacaklardı. iyide büyük dedenin zaten bir ailesi vardı; karısı,çocukları. neden başında annemle babam kalıyordu ki? hemde bir kere bile ziyaretine gitmemişken. herşey akşam anlaşıldı. calvin bize yemek getirmişti. o babamın kuzeniydi ve aynı apartmanda yaşıyorduk. tam yemek yerken bana baktı ve " dayınızın durumu iyi değilmiş" dedi. ona üzülerek bakıp "rae dayım mı? doğru sonuçta babası hastanede yatıyor. üzülmesi çok doğal" dedim. ama calvin anlamsızca yüzüme bakıyordu. "ne rae'i kızım senin dayından bahsediyorum. erol dayından." dedi şaşırarak " oda mı çok üzülmüş. büyük dede babaları gibiydi zaten" dedim. işte o anda gerçekler döküldü dudaklarından. "ne büyük dedesi marry hastanede yatan erol dayın, beyin kanaması geçirmiş" dedi. o an en net hatırladığım şey kardeşimin çığlığıydı. calvin söylememesi gerekeni söylediğini o an idrak etti. yapılacak tekşey kardeşimi sakinleştirmekti, çünkü bizi daha büyük acılar bekliyordu.
soffy uyuduktan sonra balkona gittim. bir köşeye sindim ve hıçkıra hıçkıra ağladım. öylesine ihtiyacım varmış ki bu gözyaşlarına. zaten ağlayamazdım kimsenin yanında.ama şimdi ağlamak yanlıştı dik durmak zorunda olmak çok zordu. daha zor günler bekliyordu beni güçlü olmalıydım ama o an farkettiğim tek şey dizlerimin beni kaldıramadığıydı, yere devrildim ve gökyüzünü sarsan hıçkırıklarımı, yağmurları aratmayan gözyaşlarımı akıttım. kendimi en güçsüz hissettiğim anda telefonum çaldı, arayan andrew'du bana dik dur dedi. yanımda olduğunu hissettirdi, beni çok sevdiğini söyleyip telefonu kapattı. okulda sürekli yanımda ellerimden tutmuş destekliyordu beni onun yanında rahatlıkla ağlıyordum. gardımı indirmiştim sanki kendimi korumuyordum kimseden çünkü o beni koruyordu. çok geçmeden dayımın ölüm haberini aldım. 10 kasım gecesi. o pazartesi okula gittiğimde kızlar başıma toplanmıştı. ağlamadım, taki kolumdan tutup onun sınıfına götürülene dek. bana sarıldığı anda gözyaşlarımı dökmüştüm. beni sarmalayan o gücüyle güçsüz kalıp yine onun limanına sığınmıştım. bundan kaybetmiştim belkide. herkesin limanı olurken o ailede onun gemisi olmuştum. şimdi imkansız olmuştu ondan kopmam. ben aşık olmuştum.