1. bölüm: KÖTÜ HABERLER

4 0 0
                                    

*DİLEKLER & UĞURSUZLUKLAR*

Pazar gecesi, geç bir saat
Yatakta olmam gerektiğini biliyorum ama hiç uykum yok. Babam birkaç dakika önce odama geldi ve beni balkonda gökyüzündeki yedi kız kardeşi bulmaya çalışırken gördü. Bu, Annemin en sevdiği takımyıldızı olduğu için bana hep onu hatırlatıldı. Babam yeni kitabı için durmadan çalışıyor. Ama bu kez dikkati dağılmış gibiydi , bana iyi geceler öpücüğü verip herşeyin yolunda olup olmadığını sordu. Babamla aramız her zamanki gibi iyi. Şakalaşıp duruyoruz. İkimizden biri ne Zamann " hımm... Bir iyi bir kötü haberim var. Hangisinden başlayayım? " Dese ikimiz de aynı anda cevap veririz.  " Önce kötü haberi ver!" Nedenini bilmiyorum ama buna her zaman katıla katıla güleriz.

Babam bu hafta neler yapacağımı sorduğunda ona aklımdan geçenleri bir bir sıraladım. İnanmak zor, ama sadece birkaç hafta önce bu mahalleye yeni taşındığımızda, okulda tek bir arkadaşım olmadan çevreye nasıl uyum sağlayacağım konusunda endişeleniyordum. Şimdi Maeve, Avery ve katani ile tanıştığımız günü düşünüyorum... Dördümüz böyle iyi arkadaş olmadan önce neler neler yaşamışız... Dünya üzerindeki en şanslı kız benim herhalde. Bu kadar kötü düşmanken birden en iyi arkadaş olmamızın arkasında ancak sihir olabilir. Ama gerçek işte... Maeve, katy, Avery, ve ben sanki bir takımyıldızı gibiyiz. Gökyüzünde hep bir arada olan dört yıldız!
Biliyorum, yıldızlara bakıp dilekte bulunmayacak kadar büyüdüm. Ama, küçükken bunu hep annemle yapardık. Gökte bir yıldız kayıncaya kadar oturup beklerdik. Sonra dileklerimizi söylerdik. Annem hep aynı şeyi dilerdi:  Senin dileğinin gerçek olmasını diliyorum.

Çok uzun zaman gibi geliyor. Annem öldüğünde dört yaşımdaydım.  Şimdi ise on üç yaşındaydım. İnsanın dilekleri bitmiyor. Neyse ki...   Kendimi evimde gibi hissediyorum. Bu yüzden, kayan ilk yıldızı gördüğümde bir dilek diledim. Ne olabilir sizce?  Lütfen bu sonsuza kadar sürsün. Hiçbir şey değişmesin. Her şey böyle mükemmel kalsın.

                                 ♦♦♦

CHARLOTTE geriye dönüp düşündüğünde, tüm sorunu günlüğüne yazdığı ilk cümle ile başladığına karar verdi.  Sanki biliyormuşum gibi, diye düşündü. Bu bir uğursuzluktu. Güzel olan herşeyi gerçek olmayacağını Anlamalıydım.

Pazartesi sabahı, Corey hill'den aşağıya, kestane ağaçlarının renk değiştiren yaprakları arasından koşar adım yürüyen Charlotte'un tek derdi, okula geç kalmamaktı. Hayatını alt üst edecek değişikliklerden tamamen habersizdi.

" Charlotte! Bekle! " diye bağırdı Maeve kaplan- Taylor. Summit Bulvarı ile Beacon Caddesi'nin kesiştiği yerde Charlotte'a yetişmek için koştururken, uzun kızıl saçları ahenk ile sallanıyordu.

"Selam, maeve!" Diye Charlotte anında yavaşladı, çantasını bir omuzundan diğerine attı. Arkadaşına "Bugün geç kalmamalıyız!" Diye anımsattı. "Bu sabah, bayan Rodriguez, bize önemli haberler verecekmiş- hatırladın mı?"

Güzel bir sonbahar sabahıydı. Beacon Caddesi boyunca sıralanmış ağaçlar, altın ve kırmızı renklerinde parlıyordu. Kızlar, rengârenk vitrinlerin önünden geçip okula koştururken, temiz hava onları canlandırıyordu. Aslında Charlotte, şehrin doğusuna doğru ilerleyen tramvay yolu boyunca uzanan Beacon Caddesi'nde, hep yavaş yavaş yürürdü. Okula bu yoldan giderken, kendine özgü alışkanlıklar edinmişti. Önce Montoya Pastanesi'ne uğrar çocuklar için özel yapılmış böğürtlenli bir kek alırdı. Ardından, köşedeki bakkalın yeni taşındığı Rus sahibi yuri ile selamlaşırdı. Yuri daima, dükkânın önünde duran
Kasa kasa kırmızı ve yeşil elmaları patlatıyor olurdu. Charlotte, eğer zamanı varsa durup, en sevdiği kitap dinin vitrinindeki yeni gelen kitaplara da bakardı.

Fakat bu sabah, geç kalmıştı. Gecenin geç saatlerine kadar günlüğüne olanları yazdığı için uyuyakalmış. Saçlarını yapmak için o kadar çabalamasına karşın, bir türlü beceremedi. Saçının bir örgüsü anten gibi sallanıyordu. O da yetmezmiş gibi, bir de ayakkabı bağcıkları koptu. Bulabildiği tek yedek bağcıklar da kırmızıydı. Bir ayakkabısında beyaz diğerinde kırmızı şeftali rengi olan bağcıklara bakarak Aman ne güzel görünüyorum, diye düşündü. Ama neyse ki eski kot ceketi, her zamanki yerindeydi. O ceket, aslında annesinindi ve Charlotte, onun uğurlu olduğuna inanıyordu. Sanki onu giydiği zaman, başına asla kötü bir şey gelmeyecekmiş gibi hissediyordu. İngilizce dersinde oldukları "BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK" adlı kitabı, odasındaki sandalyenin üzerine yığılmış giysilerin altında zar zor bulabildi. "Aman... Pazartesi işte!" Diye iç geçirdi Charlotte.

Babası, Bostan Üniversitesi'ndeki işine gitmeden önce, çoğu zaman Charlotte ile beraber kahvaltı ederdi. Üniversitede yaratıcı yazarlık dersi veriyor, işine bisikletle gidiyordu. Charlotte ve babası, kahvaltıyı sırayla hazırlıyordu. Charlotte yemek pişirmeye bayılıyordu, özellikle de babası için. Çünkü babası, dünyada en çok bayılan kişiydi. Charlotte'un en özel yemeği, peynirli, otlu omletti. Erken kalkabildiği sabahlarda Charlotte, sıcak çikolatasını yudumlayıp gazetedeki karikatür sayfasına bakarken, babası da sabah kahvesini içerdi. Ama bugün değil. Bu sabah Bay Ramser de geç kalmıştı. Charlotte tam kapıdan çıkarken, Marty'ye güle güle demeyi unuttuğunu fark etti. Charlotte'un arkadaşlarıyla bulduğu dünya tatlısı, uzun kulaklı bir köpekti.
Charlotte,"Marty, Sen ne şirinsin öyle," diye sıkıştırdı köpeği. Kapıdan çıkarken kafasına bir öpücük kondurdu. Marty onu yakalamaya çalışıyordu. Charlotte'un onu sakinleştirmek için en az üç kez uğraşması gerekti. " Marty, ufaklık, söz veriyorum; eve geldiğimde uzun bir yürüyüşe çıkacağız," dedi ve kapıdan hızla çıktı. Charlotte, öyle apar topar çıkmıştı ki, ev sahipleri Bayan Sapphire Pierce'ı nerdeyse ezip geçiyordu.

Bayan pierce, gülümseyerek başını salladı. Charlotte son hızla koşarken, ina "Günaydın, Charlotte!" diye seslendi. Charlotte ve babası oraya ilk taşındıklarında, Bayan pierce pek dışarı çıkmazdı; adeta kendini oraya hapsetmiş gibiydi. Şimdi ise Charlotte ve Bayan Pierce iki iyi arkadaş gibiydiler. Bayan Pierce, önceden Hubble Gözlemevi'nde astronom olacak çalışmış, sonra emekli olup tekrar Brookline'a taşınmıştı. Charlotte ile yıldızlar hakkında konuşmaya bayılıyordu. Son zamanlarda Akşamüstleri beraber çay da içmeye başlamışlardı. Fakat bu sabah, alelacele selamlaşmaktan başka çare yoktu.

BCK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin