“İçimde var bir korku, gitme, sen kokuyor buralar.”
※
Kendimi yaşlı bir teyze olarak tanımladığım bu saatlerde; bir ayağımın ağrısına mızmızlanırken, diğer ayağımı elimle ovuşturuyor ve sırtım hakkında bir şeyler mırıldanıyordum. Canım tatlıydı benim, ufacık bir yerim acısa tüm gün mızmızlanır dururdum bu yüzden annem küçükken çok ağladığımı söylerdi. Ne demeye ağlamışlığım da merak konusu elbette. Annem dedim ya, geçenlerde o arayıverdi beni, nasıl olduğumu, işlerimin nasıl gittiğini, paramın olup olmayışını falan sormadı. Tek dediği 'eve dön'dü. Babam hâlâ sinirliymiş ama annem beni çok özlemiş. Gel dedi, gitmeye cesaretim yok idi. Babamın beni kabul etmeyişine ağlamadım ama o da canımı çok yaktı.
Canım tatlıydı benim ama her gece ağlamama neden olacak kadar güzel bir acım vardı. Jimin. Etlerimi lime lime etseler de, can çekişene kadar dövselerde onun kalbimde bıraktığı ağrı kadar acıtmazdı canımı. Bir de gülüyor tatlı tatlı, ne diyeceğimi, ne yapacağımı şaşırıyor, sakarlığa tahammül edemeyen ben, dükkanı yıkıp döküyordum. Hâl ve hareketlerim onun yanında bir başka oluyor. Mesela o geldiğinde elindeki sopayı hep alır, koyarım dükkanın bir köşesine, çünkü kıskanıyorum. O elindeki sopayla sürekli oynuyor, öpmek istediğim avuçlarına çarpıp duruyor o tahta parçası. Haliyle deliriyor ve alelacele onun elinden alıyorum. Lavantalar bana çok gülüyor. Aptal diyorlar çokça, çok aptal oluyorsun onun yanında. Ben ne bileyim kendimi, sadece gülüyor işte.
"Taehyung?" saat vurmuş gece yarılarına, Jimin'in sesi geldi dükkanın önünden. Ne işi vardı burada? Daha 3 saat önce ayrıldı yanımdan, bir şey mi olmuştu ona? İçimi bastı bir korku, gitmek bilmedi. Koştum gittim yanına, elini tuttum sıkıca.
"Ne oldu?" dedim korkarak "Bir şey mi oldu sana?" Elini tutan elimi sıktı hafiften, sonra çekti beni kendine. Sarıldı. Öyle güzel sarıldı ki, boynuma dolanan kollarına, ensemdeki saçlar ağladı. Sımsıkı sarıldı, daha da korktum. "Jimin?" diye seslendim kısık sesimle, kıkırdadı ve biraz daha sokuldu bana.
"Üzgünsün," dedi kollarını çözerken, bırakma diyemedim. Birazcık ben de sarılsaydım keşke "Bugün çok üzgündün Taehyung, içime bir kurt düştü işte, seni bırakmak istemedim. Yine geldim yanına."
Ben ona bak diyemedim, bak mırıldanır durur kalbim ağrıyla, sen ağrıtırsın onu çok, gel öp diyemedim. Ama o benim tam elimi öptü. Öyle bir histi ki, durdum düşündüm. Ne ağrısı doktor bey, Jimin öpmüş diyemedim.
"Üzülme sen, bak yanındayım." ben de tuttum onu çektim kendime, başı göğsüme düştü, simsiyah saçları çeneme çarptı, onları öptüm. Sonra başını kaldırdı, görmezdi gözleri ama vardı bir şey içinde, sanki beni görür gibiydi. Bilmezdi tipimi, bilmese de olurdu, bak o çok güzel diyor dudaklarım kulaklarıma, o çok güzel ve bu aptal çocuk ona aşık olmuş. Kalbimde doğruluyor onları, sanki ben dedim gel aşık ol dermişçesine çarpıyor içten içten.
"Yanımda kal bu gece," diyebildim sadece "Saat geç oldu gitme." gitmeseydi, biraz daha sarılırdık, öperdim onu. Anlatırdım ona lavantaları, belki de güzelliğini. "Peki," dedi sakinlikle "Gitmem," dedi "Hiç gitmem."
Gitmedi. Ben dükkanı kapattım, içerideki küçük odama yatırdım onu, lavantalar iyi geceler dedi bize, ben yanına sokuldum. Bir de battaniye çektim üzerimize, sıcacık olduk. Bana neden üzgünsün diye sordu çokça, saçlarını okşarken ailemi anlattım. Dövmeci olmamı istemedikleri anlattım. Hayallerimi anlattım, iki dövmem var bir de onları anlattım.
Dövme nedir bilmezmiş, güneşi sordu. Ben de bizi ısıtır güneş dedim. Güldü ve bana "O zaman sen güneşsin." dedi. "Bak sarıldın sıcacık oldum güneşim, bak sarıldık, ay dolandı dünya etrafında, güneş ayı kıskandı, ağladı çok."
"Ağlama," dedi. Nereden bildi o an ağladığımı? Sonra parmağını tam kalbimin üzerine koydu "Acımış canı," dedi kalbime "Sen ağlama."
Benim canım tatlıydı ama bak sana kadar, sana sarılana kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sun and moon √
Romanceöyle sevin, öyle sevin ki; avuçlarınız, lavantalardan; gözleriniz, bir çiçek bahçesinden daha güzel koksun for; @nisrocesta