1.BOLUM

9 0 0
                                    


     "Irmak yeter ama artık! Her sabah seni şu yataktan kazımak zorunda bırakma beni! Irrmaaakkk!!!"
     Bu tiz sesin sahibini soruyorsanız, şu an içimden aklıma gelen tüm küfürleri savurduğum ev arkadaşım Yağmur olur kendisi. Her sabah bana bu işgenceyi reva görür ve güzel uykuma çelme takar.
     "Yağmur, ne olur. Bir sabah da beni uyandırma... Bırak uykunun kollarına beni de huzura ereyim." diye başımı yastığa gömmüş boğuk sesimle ona yalvarırken, o ise üzerime oturmuş zıplamakla meşguldü. Ah olamaz sıradaki hamleyi biliyorum ben! Yastığıma daha sıkı sarılmak için gücümü toplamıştım ki tepemdeki "Cadı" erken davrandı. Yastığımın yerini alan boşluğa hazırlıksız yakalanan başım sertçe yatağa gömüldü.
     "Irmak! Bak son kez söylüyorum. Sırf bu huyunu bildiğim için o yapma sarışınla nöbet değiştirdim ben. Yani seni bu yataktan kaldırmak için her şeyi yapacağımı bilmelisin. Hemen kalkıp duşa giriyorsun. İş görüşmen var Irmak hadiiii."
     Ah! Ben onu tamamen unutmuşum. Koskoca ARSEL YAYINCILIK beni iş görüşmesi için çağırırken, ben yatakta tepemdeki cadıyla boğuşuyordum.
     -Günaydın uykucu. Yıllardır beklediğin bu koca günün önemini de unuttun ya, seni terketmem gerektiği konusunda eminim artık.- diyen iç sesime aldırış etmedim.
     Hatırladığım randevumun verdiği şokla yataktan fırladım. Tam banyoya son hızla koşacakken arkamdan gelen inleme sesiyle durdum. Döndüğümde Yağmur'u yerde oturmuş bana öfkeli gözlerle bakarken buldum. Dudaklarımı ısırıp gülmemek için kendimi zor tutmuştum, çünkü gülersem tepeme atlayacağını biliyordum. Oda tepeme çıkmasaydı. Omuz silkip kahkahayı patlattım. O peşimden koşarken, ben banyoya son hız girdim ve duşumu aldım. Saatten haberim olmadığından, her gün yaptığım gibi saatlerce banyoda kalmamıştım.  Çıktığımda Yağmur ortalarda yoktu, gardrobumun karşısına geçtiğimde,  elinde enfes kahvemle odama girdi. Şimdilik kendince beni affetmiş görünse de kahkahamın bedelini bana daha sonra ödeteceğinden eminim. Ona en geniş gülümsememi bahşetip sıcaklığına aldanmadan kahvemden koca bir yudum aldım. İşte mutluluk bu.
     "Kahveyle yaşadığın aşka bir son verdiysen eğer, biran önce üzerini giyinsen iyi edersin." Kahvemi aynanın önüne koyup elinde gardrobumdan çıkardığı gül kurusu elbisemi bana uzatan arkadaşımın boynuna atladım.
     "Her zaman mükemmel olmak zorunda mısın?" dedim elbiseyi elinden çekiştirip aynadaki görüntümü incelerken. Hiç fena değil. Bu ilk görüşmelerde öncelikler arasında ilk izlenim de eminim ki etkilidir.
     "Bu söylediğini duymamış olayım. Mükemmel olmak gibi bir düşüncem yok benim! Çünkü zaten öyleyim!" dedi kendini aynada beğeniyle incelerken. Bu haline kıkırdadım. Aslında hiç böyle kendini beğenmiş huyları yoktur benim arkadaşımın. Ben mi onu kötü etkiliyorum ne?
     Kahvemin son yudumunu da kafama diktikten sonra hemen ayıcıklı pijamalarımdan kurtulup elbiseyi üzerime geçirdim. Ben hafif bir allıkla yanaklarıma renk getirirken Yağmur'cuğumda saçlarımı tepeden sıkı bir atkuyruğu yapmıştı. Makyajı seven birisi değilimdir. Tek vazgeçilmezim;  göz makyajım. İri gözleriniz varsa onları kullanmalısınız öyle değil mi?  Allığı kullanmamın tek nedeni ise aşırı beyaz tenli oluşumdu. İşimiz bittiğinde aynadaki görüntüme ikimiz de hayranlıkla baktık.
     - Kendini beğenmişliği kes Irmak. Yağmur'a da bulaştırdın bak sonunda. Oysa ki kız seni tanımadan önce ne kadar da mütevaziydi.- diyen iç sesime karşı yine sessiz kaldım. Hiç bir zaman benim tarafımı tutmamıştı ki zaten. Omuz silkerek son kez kendime baktım.
     Saatime baktığımda hala yeterli vaktimin olduğunu görüp rahat bir nefes verdim. Son olarak siyah platformlarımı da ayağıma geçirdiğimde memnuniyetle gülümsedim. Tam bir topuklu aşığı olduğumu söylemiş miydim?
     - Zaten bugüne kadar aşk yaşadığın tek şey sabah kahven ve topukluların...-  diyen iç sesime artık tepkisiz kalamamıştım.
     - Kitaplarımı unutuyorsun.
     - Tabi ya! yiğidi öldür hakkını yeme. En uzun ilişkin de kitaplarla oldu zaten.- dediğinde yüzümü buruşturup bu saçma konuşmaya son verdim. İç sesiyle tartışan tek kişi ben olamam ya bu dünyada. Bunlar hep bana kitaplarımın katkıları.
     "Hadi ama Irmak, bu kez cidden geç kalacaksın!" diyen Yağmur'un sesiyle kendime geldim. Yanağına en sulusundan kocaman bir öpücük bıraktıktan sonra hemen kapıya koştum. 
     "Bak bana bir haber verme sen ne yapıyorum ben sana. Meraktan vallahi çatlarım biliyorsun? Duyuyor musun beni Irmak.? Bak dönüşte köpeklerime yem ederim seni! Irmaak!!" diye kapıdan bana cırlamaya devam ederken ben kıkırdayıp koşmaya devam ediyordum.
     Yola çıkar çıkmaz taksi bulmanın heyecanıyla kahkahayı bastım. Bugün çok mu şanslıyım acaba ben? Garip garip bakan taksici amcaya adresi söyleyip kulaklıklarımı kulağıma geçirdim. Sakinleşmem için acilen bir şeyler dinlemeliyim! Yoksa binaya adım atamadan kalpten gidebilirim. Kendimi ne ara bu kadar kaptırdım bilmiyorum ama yapılan frenle yerimde hopladım.  Şaşkınlıkla taksici amcaya baktığımda o da sabırsızca bana bakıyordu.
     "Kızım artık insen diyorum. Burada biraz daha kalırsam ceza yazacaklar."
     "Hıı! " diyerek kendime geldim ve hemen amcaya parasını vererek taksiden indim. Büyük binanın önünde dikilip derin bir nefes aldım. Binayı baştan sona saran ARSEL YAYINCILIK yazısına hayranlıkla baktım. Türkiye'de ve yurtdışında büyük başarılara imza atmış, uluslararası bir nama sahip ve en görkemli, en başarılı kitapların çıktığı bu gösterişli binanın önünde durduğuma inanamıyorum. Tekrar derin bir nefes alarak binaya girdim.
     Beni arayan asistanın söylediklerini anımsayarak asansöre son anda kapanmak üzereyken yetiştim ve onuncu kata bastım. Asansör istediğim katta durup manzarayı önüme serdiğinde kalbimin teklediğini hissettim. Çağırdıkları tek kişinin ben olmadığımı biliyordum ama bir salon dolusu insan da beklemiyordum. İçeriye geçerek asistana geldiğimi bildirip sıra numaramı aldım. Halinden bezmiş gibi bir hali vardı. Haklı tabi oda! Bu kadar insanla uğraşmak onun için hiç de kolay olmamalı! Etrafıma bakındım ve oturacak yer aradım. Ne yazık ki hayal kırıklığıyla arayışıma son verdim. Lavaboya gidip geldiğim arada önümdeki yüz kişiye birden bakma olasılıklarının olmadığına emin olduğum zaman, işaretleri takip ederek kendimi lavobaya attım. Zaten yeterince soğuk olan ellerimi biraz daha soğuk suda beklettikten sonra telefonumu yenilgiyle çıkarıp Yağmur'u aradım.
     "Irmak ne çabukk! Benden bu kadar korkuğunu bilmiyordumm!" Şu an yüzünün "O" şeklini aldığını biliyordum. Bu beni gülümsetti.
     "Saçmalama Yağmur. Senden korkmayacak biri varsa; o da benim. Bu nedenle bir ben katlanabiliyorum zaten sana!"
     "Hey haksızlık etme!" derken yine tiz  sesiyle cırladı. Kıkırdadım. Aynaya döndüğümde hatırladığım gerçekle omuzlarımı tekrar düşürdüm.
     "Yağmur neler olduğuna inanamazsın. Üç-beş kişi için deli gibi endişelenirken karşıma yüz kişi çıktı. Alacakları ise sadece üç kişi. Ne bir deneyimim var ne de göğsümü kabartan bir niteliğim. Hiç bir şansım yok!" Gelen sessizlikten neredeyse bana hak verdiğini düşünürken Yağmur öfkeli sesiyle beni yerimde hoplattı. Ah bu kızın ani çıkışları!
     "Saçmalamayı kes Irmak. Seni almayacaklar da kimi alacaklar? Vallahi kliniğe gider bütün hayvanlarımı teşkilatlandırıp onların üzerine salarım." demesiyle kahkahayı bastım.
     "Heh şöyle! Bir kelime daha duymak istemiyorum senden. Şimdi başını dik tutup o lanet yere gidiyorsun ve o yayınevinde işe başlamadan eve gelmiyorsun!" Yüzüme kapattı ve dıt dııtt.. sesleriyle beni başbaşa bıraktı. Eyvah! Yağmur bu yapar mı yapar? Aynada kendime bakıp derin bir nefes almamla cesur bir görünüme büründürdüm yüzümü. Hiç benlik değil ama bu? Ben sadece gülerim, hepsi bu. Silkelenip kocaman gülümsedim ve benliğime döndüm.
     Lavabodan hızlı adımlardan çıkıp düz koridorda ilerlemeye başladım. Telefonumu sessize alıp çantama koymak için uğraşırken sert bir şeye çarptım. Kısık sesle edilen küfürle başımı çarptığım şeye çevirdiğimde beyaz gömleğin çevrelediği koca bir vücutla burun buruna geldim. Şey aslında kahve ile lekelenmiş beyaz bir gömlekten bahsediyorum.

Buzlar PrensiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin