1. BÖLÜM
21 Ocak 1985 günü Güneşli ama ayazın hissedildiği soğuk bir kış gününde , rüzgar serin , tatlı ve yavaş bir esintiyle canlıların cansızların;insanların , hayvanların , binaların , barakaların vücutlarına temas edip bedenlerini okşarken yapılarının farklı mimari ve renkte olduğu insanı ısıtan seven sıcak bir havanın hakim olduğu Çukurova'nın bu küçük muhacir barındıran köyünde muallim Rifat bey heyecanlı , sevinçli , umutlu , tedirgin ama Mutlu bir vaziyette dünyaya gelecek olan aslan parçasını oğlunu evinin beyini bekliyordu.Heyecandan sigara üzerine sigara yakıyor yere bakarak tebessümle düşünüyordu.Baba oluyorum bundan sonra birşeylerin değişeceği kesin , sadece kendim için çalışmayacağım benden sonrası içinde birşeyler için çabalayacağım tıpkı devlet başkanları gibi dedi sonra düzeltti paydanın çıkarını payın çıkarından üstün tutan başkanlar gibi dedi ve gülümsedi.Sorumluluğum artıyor tembellik etmek yok!Hanımın zengin bir aileden olabilir ama sen onların malına tenezzül etmemelisin!Öğretmenlikten atılman yaşamını sonlandırmadı , hayat devam ediyor.Bu güne kadar sarhoşluğuna , tembelliğine , aymazlığına Gülsüm kadın katlandı , seni adam etmeye uğraştı.Serserilik ettin kumar oynadın içkiye yöneldin ama görücü usulü evlendiğin Gülsüm kadın yanlışlarını affetti hoşgördü bazen bağırdı sana belki düzelirsin diye namazlarında dua etti.Baban metin efendiye şikayette bulundu.Baba bu oğlan ne zaman akıllanır.Yorgun düşüyorum ağlıyorum kızıyorum ama Allahtan gelen her hayra da şerre de şükür binlerce bir gün değişecek Rifat inanıyorum diyordu.Değişir misin gerçekten Rifat değişecek misin bir gün dedi kendi kendine ve düşüncelere daldı , düşündükçe daha derine dalıyordu.Okyanusun dibinde gizemli yerler canlılar veyahut bir hazine arayan sıradan bir denizci bozuntusu gibi.Sonra duraksadı tekrar tebessüm etti.Gizemli yerler veyahut gizemli canlılar arayan bir denizci sıradan olamazdı.Sıradan olan hazine peşinde koşan dünya da mal varlığını herşeyin üstünde tutan denizci veya başka herhangi bir insan bozuntusu diye düşündü.Rifat maddiyata önem veren biri değildi , maneviyat onun için daha önemliydi ama insanlar bu zavallı yaratıklar onun gibi düşünmüyordu.Rifat geçimimi sağlayacak kadar gelirim olsun huzurluyum diyordu.Ama insanlar en yakınındaki insanlar bile onun gibi mi düşünüyorlardı?Hayır.Gülsüm kadınla nasıl evlenmişti?Severek mi?Hayır , onu beğenmişti bu doğru etkilenmişti ama aşık mıydı gerçekten aşık olduğumu söyleyemem dedi bazı şeyler bizim isteğimiz dışında gerçekleşir ve sonradan kabullenmeye çalışırız eşine aşık değildi ama aşık olmaya çabalıyordu ne de olsa ömrünü paylaştı geçen altı senede ve paylaşmaya devam edecek gibiydi kalan ömrünü.Babası metin efendi parayı seven kurnaz bir esnaftı ufak bir bakkal dükkanı vardı ailemde ki tek erkeği Rifatı okutup iyi bir yere iç güveysi vereceğim demişti hep sıradan bir esnafta olsam oğlum okursa zenginler de okumuşa dikkat eder diye düşündü hem kendini kurtarır hem beni demişti oğluyla ilgilenmişmiydi hiç bu adam parayla ilgilendiği kadar?Hayır dedi Rifat hayıflandı.Gülsüm Rifat için biçilmiş bir kaftandı bakkal metin efendiye göre.Gülsüm hanımın babası İhsan bey köy eşrafından sözü dinlenir hali vakti yerinde zengin , varlıklı , tarla takım sahibi bir ağaydı.Ağalık düzeni mi kaldı?Dedi;Rifat gülümsedi zayıf göçmenleri andıran beyaz soluk yüzüyle.Evet ağalık düzeni kalmıştı her devirde olduğu gibi bu zamanda da varlıklı olan zengin sınıf vardı yıl 1985 olsa bile ve bu aristokrat sınıf hep var olacaktı.2000 yılından sonra da böyle olacak dedi Rifat , insanlar 2000 yılına yaklaşıyoruz milenyum çağına giriyoruz diyordu ama değişen sadece zamandı.Statüler ve insanların çıkarcı düşüncesi maddiyatçılığı hiç değişmeyecekti.Gülsüm kadın kimdi?İhsan efendinin daha doğrusu İhsan ağanın beş çocuğundan üçüncüsüydü ailenin en büyük kızıydı.İhsan ağa lafını kinaye etmeyeyim dedi Rifat , çünkü İhsan efendi mal varlığıyla övünen bir zengin değildi , zengindi doğru ama varlıklı bir zengindi her zengin varlıklı olamıyor dedi Rifat devam etti İhsan efendi hali vakti yerinde ama mütevazı bir gönüle sahip biriydi.Gerçek zenginlik Allah'a ulaşmakta onun buyruklarını tam olarak yaşamakta diyordu her zaman.Hz. Peygamberin karakterini örnek kabul etmişti , kayınbabam gerçekten iyi bir insan dedi Rifat eşi yani kaynanam Elif hanım ise biraz daha pimpirikli kibirli bir karaktare sahipti.Elif hanım görücü usulü evlendiği bu beyefendi adamdan beş çocuk dünyaya getirmişti.İlk çocuğu Gülsüm'ün büyük abisi Yusuf uzun boylu sert karakterde biriydi bu yüzden askerlik mesleğini seçmişti.Yüzbaşı rütbesiyle Doğu'da 15 Ağustos 1984 Eruh katliamı ile adını duyuran acımasız terör örgütü PKK'ya karşı mücadele ediyordu.Bu örgüt güya Kürt ırkı için bağımsızlık mücadelesi veriyordu ama bağımsızlık istediği halka geçen beş ayda kan ve gözyaşından başka birşey getirmemişti.Üst üste gelen şehit haberleri devlet büyüklerini tedirgin etmiş Doğuya asker konuşlandırmışlardı daha çok rütbeli eğitimli askerlerdendi bu yiğitler ,Yusuf'ta onlardan biriydi.Elif hanımın ikinci çocuğu ise Gülsüm'ün bir büyüğü tarla işleriyle uğraşan Ömer'di çiftçiliği o yapıyordu babasının varisiydi.Köyde bin dönüme yakın tarlalarını ekiyor , biçiyor , sürüyor işçileriyle birlikte terliyordu babası gibi mütevazı bir gönüle sahipti işçilere asla büyüklenmedi , onlarla yemek yedi , çalıştı , dertlerini dinledi , gerektiği vakit onlara borç bile verdi.İşçilerin ücretini babasıyla hep Hasbihal ederdi."Baba hak ettikleri ücret gerçekten verdiğimiz kadar mıydı?Elif hanımın Gülsüm'den ufak iki kızı daha vardı.Latife ve Ayşe.Latife okumaya düşkün gayretliydi ikinci üniversitesini devam ettiriyordu daha önce hukuk okumuştu ama ben istediğim mesleği yapmalıyım dedi önce kendisine sonra çevresine..Şimdi ise istediği yerdeydi Tarih okuyordu.Ayşe ise daha lise çağındaydı biraz şımarıktı.Peki bu varlıklı okumuş barındıran ailede Gülsüm niye ev hanımı olarak kalmıştı?Aslında okumak istemişti büyük bir şehir de İsim yapmış bir üniversite de.Herkesin hedeflediği gibi İstanbul'da okumak...Doktor olmak istemişti. Köyde kız çocuğunu okutmazlar diye düşünmüştü önce , annesi biraz cahildi ve hâlâ eski gelenekten kalma düşünceleri devam ettiriyordu.İnsan rahat yaşamak için okur zengin olmak için senin ise baban zengin otur evinde adam akıllı demişti ona o içine atmıştı herşeyi."Okumak dünyayı anlamaktır yaşamı insanları anlamaktır anne bir geçim kaynağı değil, annem anlamıyor olsa da bunların farkında olmam benim için bir şans"diyordu içinden hep.Lise mezunu olarak kalmıştı annesinin cahilliğine yenilmişti ama kız kardeşlerini okutmak istiyordu.Hepimizin yaptığı gibi kendimizde göremediğimiz bir ünvanı ya da başarıyı yakınlarımızda görme isteği , insanlarda hep vardı.Ebeveynlerinin çocuğunda , abinin veya ablanın kardeşte görmek istediği hep bu düşüncenin mümessiliydi.Gülsüm kadın muallim Rifatı bu yakışıklı göçmen serseriyi liseden arkadaşı Muazzez'in düğününde görmüştü.Damat tarafındandı Rifat yakışıklı uzun boylu renkli gözlüydü kumraldı sanki bu yörenin bir insanı değildi göçmen miydi?Evet göçmendi.Çukurovanın bu küçük yağızlı köyü bir çok göçmen Arnavut aileyi barındırıyordu.Aynı zamanda neşeli eğlenceli birine benziyordu Muallim Rifat , gelenleri karşılıyor arkadaşının düğününde kendi düğünü gibi eğleniyordu, ne kadar iyi bir dost diye düşündü , Gülsüm hanım.Ondan etkilenmiş miydi?Onun tarafına bakmaya çekiniyor utanıyordu kendini tutamadı bir an dalıp gitti Rifat oyun oynarken göz göze geldiler.Rifat da ondan mı etkilenmişti?Beyaz tenli başı önünde kapalı bir kızdı hem de varlıklıydı.Varlıklı mı?dedi Rifat bir an kendine şaştı burun kıvırdı.Rifat zenginliğe önem vermiyordu yoksa kendi mi öyle düşünüyordu yoksa kendide mi diğer insanlar gibi bir zavallıydı paraya düşkün bir zavallı herşeyi maddiyat olarak gören bir şahıs.Hayır dedi Rifat gülümsedi o kadında kendimde görmek istediğim meziyetler var."Bi defa dine düşkün biri edepli ve de güzel , babası da bir beyefendi ailesi saygın okumuşa saygı duyarlar"Ertesi hafta sınıkçı lakaplı ayağı aksak yürüyen Hatice hanım oğlu Rifatın beğendiği bu kız için İhsan efendinin konağına konuşmaya gitti...