Epilog:Anka
Bölüm Şarkıları:
Mono-Nostalgia.
Cigarettes After Sex-Nothing's Gonna Hurt You Baby.
Keyifli okumalar!
Genç kız kendini zifiri karanlık bir sokakta ilerlerken bulmuştu. Burasının neresi olduğunu bilmiyordu ve buraya nasıl geldiğinden bihaberdi. Evine giden yolu bulmaya çalışıyordu lakin yürüdükçe yanlış yerlere gittiğini hissediyordu.
Neler olduğunu anlayamadan sokakta ilerlemeye devam etti. Nereye gideceğini, yolunu nasıl bulacağını bilmiyordu.
Biraz daha ilerledi ve az ileride yolun ikiye ayrıldığını gördü. Duraksadı ve düşündü: Ne taraftan gitmeliydi? Sol tarafın mı, yoksa sağ tarafın mı doğru tercih olduğunu kendi içinde tartışa dururken arkasından bir fısıltı yükseldi, ''Yolunu bulamadın mı, Anka?''
Gen kız, irkilerek arkasını döndüğünde karanlık gecenin ortasında dikilen bir adam olduğunu gördü. Yüzünü karanlıktan dolayı tam seçemiyordu, karanlık bu gece çok fazlaydı. Adamın cüsseli vücudunu karanlığa rağmen seçebiliyordu. Geniş omuzları ve dik duruşu onu ürkütücü gösteriyordu. Üzerinde siyah, çok dar olmasa da dar kesim bir pantolon ve onun üzerinde siyah bir tişört vardı. Gri kapşonlusunu da onun üzerine giymişti ve saçları kapşonun altından taşıyordu. Ve gözleri... Gözlerinin rengi maviydi. Bu öyle bir tondu ki, karanlığın içinde bir ışık misali parıldıyordu. Daha önce bu kadar güzel bir mavi gördüğünü hatırlamıyordu. Çok farklı bir tonu vardı. Sanki dünyadaki tüm mavileri çalmış ve gözlerine saklamıştı. O kadar güzeldi.
Kız genç adamı incelemeyi bırakıp söylediklerine odaklandı. Anka mı demişti o? Anka bir efsanenin ismiydi, bunu daha önce duymuştu. Ona neden böyle seslendiğini merak etti.
Kaşlarını çatarak adamın gözlerine dik dik baktı. ''Sen de kimsin?'' diye sordu siyah gözlerini kısarak. ''Beni nereden tanıyorsun?''
''Tanımıyorum.'' diye yanıtladı genç adam, kızı kayıtsız bir sesle. Omuzlarını silkmişti ve suratında umursamaz bir eda belirmişti. ''Sen de beni tanımıyorsun zaten. Tanışacağız ama önce kaderin bizi bir araya getirmesini beklememiz gerekiyor.''
''Sen ne saçmalıyorsun?'' diye sordu genç kız, adama doğru bir adım yaklaşarak. Adam kızın adımından sonra bir adım geriledi ve, ''Yaklaşma.'' diye emretti. ''Zamanı geldiğinde beni anlayacaksın.''
''Neyin zamanı?'' diye sordu ters bir sesle. ''Anlamıyorum. Cidden, ne saçmalıyorsun?''
''Sabret, Anka.'' dedi adam. Mavi gözleri, siyahına inat parıldıyordu ve bu parıltı genç kızın içinde bir yerlere ulaşıyordu.
''Bana neden öyle sesleniyorsun?'' diye sordu kız, konuyu değiştirerek. Çünkü saçmaladığını düşünüyordu.
''Çünkü sen Anka'sın.'' diye cevap verdi.
Kız ona boş boş bakarak ''Benim adım bu değil.'' diye mırıldandı. ''Bence sen kafayı yemişsin.''
Çocuk güldü ve ardından ciddileşerek ''Bul beni.'' diye fısıldadı. ''Zamanı gelince. Yolun tekrar buraya düşünce görüşeceğiz.''
Ve arkasına dönerek karanlığın içinde ilerlemeye devam etti. ''Dur,'' diye bağırdı kız arkasından. ''Dur. Ne demek istedin?''
Adam onu duymazlıktan gelerek yoluna devam etti. Karanlığın içinde tamamen kaybolana kadar arkasından izledi genç kız. O uzaklaştıkça bir ses yükseldi, yükseldi ve yükseldi. Sesin ne olduğunu idrak edemeyerek arkasını döndü ve sesin sahibine baktı. Bu bir kuştu. Kocamandı ve tüyleri altın gibi parlıyordu. Kız kuşa hayranlıkla baktı. Çok güzel bir kuştu. Kuşları her zaman çok seven kız, bu kuşa hayran kalmıştı.
Sonra karanlığın içinden bir ışık süzülerek kızın üzerinde durdu. Etrafı alevler sardı ve kız alevlerin ortasında kaldı. Kızın durduğu yer hariç her yer kara alevlerle sarılıydı. Bu görüntü genç kızın gözlerini irileştirirken kalbinin ritimlerini de hızlandırdı.
Kuş, alevlerin arasından yükseldi, kanadını açarak sol tarafı gösterdi. Kızın o tarafa ilerlemesi gerektiğini söylemeye çalışıyordu.
Genç kız şaşkındı. Bu olanlar da neydi böyle? Bu asil kuş, doğru yolu nasıl bilebilirdi?
''Sen,'' dedi genç kız bilinçsizce. Kuşa hayran kalmıştı. ''Sen çok güzelsin.''
''Evine dön, Anka.'' dedi kuş. Kız gözlerini fal taşı gibi açarak kuşa bakakaldı. O az önce konuşmuş muydu?
''Sen nasıl konuşabiliyorsun?'' diye sordu şaşkınlıkla. Kuşun gülümsediğini görür gibi oldu. ''Git,'' dedi kuş. ''Kaderin seni tekrar getirene kadar git.'' Ve kanadını bir kez daha kaldırarak tekrar sol tarafı gösterdi.
Bunların kaderle ne sorunu var, diye düşündü genç kız. Neyden bahsettiklerini anlayamıyordu. Cevap alamayacağını da anlayınca sol tarafa doğru yöneldi ve yürümeye başladı. Alevler, kız yürürken kenara çekilmiş ve kıza yol açmışlardı. Kız buna da şaşırdı ama duraksamadan devam etti.
Yan tarafında başka kuşların da durduğunu fark eden genç kız onlara baktı. Hepsi birbirine benziyordu ve çok güzellerdi.
Sonra önüne döndü ve yürümeye devam etti. Işığın bittiği yere, karanlığa adımını attığı an boşluktan aşağıya düştüğünü hissetti ve çığlık attı. Neler olduğunu göremiyordu ve korkuyordu.
Düşmeye devam etti ve en sonunda da bilincini kaybetmeye başladı. Karanlık zihnine de hakim olurken kız, kendini kaybetti.
* * *
Sıçrayarak uyandı küçük kız. Bir rüya görmüştü. Rüyasındaki kuşa hayran kalsa da son anda yaşadıkları çok ürkünçtü. O genç kızın ve adamın kim olduğunu da bilmiyordu üstelik. Küçük kalbi fazla hızlı atıyordu ve alnı terlemişti.
Yavaşça yorganını üzerinden iterek yatağından kalktı ve penceresine ilerledi. Bugün onun için kötü bir gündü. Aslında her zamanki gibi bir gün yaşasa da buna alışamıyor ve kendini üzülmekten alamıyordu. Penceresine ulaştı ve dışarıyı seyretmeye başladı. Bir süre sonra kenarda duran ağacın dalındaki kuşu fark etti. ''Hıh,'' diye mırıldandı burun kıvırarak ve kuşa dil çıkardı. ''Rüyamdaki kuş senden daha güzeldi.''
...
Merhaba!
Yepyeni bir hikaye ile karşınızdayım.
Hikayenin ilk soluğunu okudunuz, nasıl buldunuz?
Beğenmiş olmanızı umuyorum.
Gelecek bölümlerde görüşmek dileğiyle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLLERİNDEN DOĞMAK
FantasyKalem can buldu. Kan zehir oldu. Zehir aktı kağıda kalem ile; dün kıpırdandı, bugün ayağa kalktı, yarınlar esas duruşa geçti. Ortaya bir bekleyiş serildi. Yarınlarda o vardı. Umudu olan o kız vardı. Bir kez daha aktı zehir kağıda. Rüzgarlar esti...