1

7 1 0
                                    

Fazla gürültü. Uyumamı engelleyen tek şey. Yaşadığım apartmanın tam yanındaki inşaat. Sokaktan hızla geçen arabalar. Herkesin bir yere yetişme telaşı. Üst kat komşumun bastonunun tıkırtısı. Karşı daireden gelen şarkı sesi. Mutfağımda çalışan mixer. Yatağımın başında duran saatin alarmı. Her sabah uyandığım sesler.

Uyku sersemliğiyle saatime uzanıp alarmı kapattım. Esneyip bir süre penceremden dışarıya baktım. Duyduğum tüm sesleri kafamda sıraladım ama doğru olmaya bir şey vardı.  Tekrar düşündüm, tekrar, tekrar ve... Odamın kapısı hızla açıldı. İçeriye dağınık kıyafetli, karışık ama düz siyah saçlı, bir kaç gündür kesilmemiş sakallıyla , yorgun olduğunu ele veren gözleri olan genç bir çocuk girdi. Evet işte doğru olmayan ayrıntı. Mutfağımdaki mixer. Ben tek yaşıyordum.

Lars. Odama girip halımın altına elini sokup bir şey aramaya başladı. Lars'a garip garip bakarak yatağımdan kalktım. Yaptığı işe fazla odaklanmıştı. Yavaş adımlarla masamın önünde duran sandalyemden ceketimi alıp pijamamın üzerine giyindim. "Sana da günaydın Lars." dedim hafifçe eğilerek. Beni yeni fark etmiş gibi bir anlık korkuyla yerinden sıçrayıp "Ev anahtarlarımı dün buraya koymuş olabilir miyim İris?" dedi ve yaptığı işe geri döndü. "Lars sen bir alt katta oturuyorsun ve neden telefonun benim odamdaki halının altında olsun ki?" dedim sakin kalmaya çalışarak. "Bilmem içimde öyle bir his var." dedi. Bu sabahlık bu kadar Lars bana yetmişti. Derin bir nefes alıp odamdan çıktım. Salon ve salonla birleşik mutfağımı geçip tuvalete girdim. Yüzümü yıkayıp havluya sildim. Duş almak istiyordum ama işe geç kalmak üzereydim. Bunu nereden mi biliyorum çünkü saatimin alarmını hep daha fazla uyuyabilmek için bu saate kurardım. Bende duş almak yerine sadece saçımı yıkamaya karar verdim. Küçük duş kabinine kolumu uzatıp suyu kendimce ılığa ayarladıktan sonra suyu açıp kafamı altına soktum. Saçımın yeterince ıslandığına emin olduktan sonra şampuanıma uzanıp kafama boşalttım. İyice köpürtüp duruladım. Banyo zeminini ıslatmamaya çalışarak havluma uzanıp saçıma sardım.

Banyodan odama geri gidince Lars'ı görmeyi bekledim ama bulamadım. Çok kafama takmayıp dolabımın kapağını açtım. Hani o sabah mahmurluğu olur ya, uzun süre üstünüzden atamazsınız, işte o anda tüm mahmurluk, uyku ne varsa yok oldu. Yok yani gitti. Neden mi? Hımm... iyi soru ve cevabı da sorusu kadar kısa. "LARS!" diye bağırdım sinirle. Dolabımın içinden, korkudan bembeyaz olmuş suratıma ve korkuyla fal taşı gibi açılmış gözlerime sanki her şey çok normalmiş gibi bakıp. "Anahtarım" dedi. "Lars!" diye tekrar bağırıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Yeterince sakin olduğuma kendimi ikna edince "Anahtarlarını bulunca ben sana getiririm. Sen şimdi evine git." dedim kapıyı işaret ederek. "Ama sorunda bu ev anahtarlarımı kaybettim." dedi küçük bir çocuğun masum bakışlarını andıran bir bakışla. Derin bir nefes alıp o zaman salona geçer misin üzerimi değişmeliyim. İşe geç kalıcam." dedim. Salona geçerken "Neden her gün oraya gidiyorsun ki? Orayı sevmiyorsun bile." dedi. "Paraya ihtiyacım var çünkü." dedim dolaptan bir etek çıkarıp üzerime tuttum. Hoşuma gitmeyince onu yerine geri koyup üzerime bir kot geçirdim. "Pfff... paraymış. Her yer onlarla dolu." dedi salondan. Kotun üzerine giyinmek için bir şey bulmaya çalışırken "Ama kendi paranı kazanmalısın. O paralar başka insanların ve çalmak kötü bir şeydir." dedim ve elime kırmızı bir tişört aldım. Lars salondan "O  kotla kırmızı güzel gibi görünebilir ama sonradan hoşuna gitmeyecek. Bence siyah göbeği açık olanı giyin." dediğinde hızla odamın kapısına dönüp "Beni mi dikizliyorsun?" demek üzereydim ama ağzımdan "Beni mi... neeee...." gibi bir şeyler çıktı çünkü odamın kapısı kapalıydı ve Lars'ın beni salondan görmesi imkansızdı.

 Üzerime Lars'ın söylediğini geçirip salona girdim. "Nasıl yaptın bunu?" dedim Lars'ın oturduğu koltuğun karşısındakine geçerek. "Bilmem içimde öyle bir his vardı. Hem sen geç kalmıyor musun?" dedi "Boş ver zaten her gün geç kalıyorum bu gün daha fazla geç kalsam bir şey fark etmez." Bunları o kadar hızlı söylemiştim ki Lars'ın anladığından bile şüpheliydim ama gerçekten nasıl yaptığını merak etmiştim. Lars anlamış olacak ki kafasını sallayıp her uzun bir şey anlatmadan önce yaptığı gibi gözlerini sıkıca yumup konuşmaya başladı. "İlk önce bir etek giyinmeyi düşündün çünkü geçen gün izlediğimiz filmdeki garson kıza önlük ve eteğin çok yakıştığını düşünmüştün. Bunu istemsiz yapmış olabilirsin yada aklına gelmiştir ve denemek istemişsindir sonra hoşuna gitmeyince her zamanki kotuna geri döndün ama koyu renk olanı değil çünkü sabah koyu olanı çamaşırhanede gördüm ve diğerini de Sofya'ya ödünç vermiştin ama daha geri getirmemişti, geriye sadece açık renk kotların kalıyor çünkü geçen gün sadece 2 tane koyu renk kotun kaldığından yakınıyordun. Kotu giyindikten sonra sıra üste geliyordu. Önce mavi çiçekli tişörte bakarsın diye düşünmüştüm ama bana cevap verirken bir az geciktiğini fark edince giyinmeyi düşündüğün üstün seni düşündürdüğü sonucuna vardım ve kırmızı üstü sana Jay almıştı. Burada devreye girmem gerektiğini anladım çünkü sen eski erkek arkadaşınla eski erkek arkadaşının aldığı tişörtle karşılaşmak istemezsin. Bende dolabındaki en güzel üstü sana önerdim ve hey gerçekten giyinmişsin adeta bir moda dehasıyım." bunları bir çırpıda ve neredeyse nefes almadan söylemişti. Ağzım açık kalmıştı. "İnanılmaz Lars. Böyle bir yeteneğin olduğunu bilmiyordum." dedim ama kafama yatmayan bir kısım vardı o yüzden yaptığı işten memnun, gülümseyen Lars'a "Peki dolabımda ki en güzel üstün bu olduğunu nereden biliyorsun?" diye sordum. "Az önce dolabının içinde olduğumu unuttun mu?" dedi kıkırdayarak.  bir az gülüdükten sonra "Peki bu gün Jey'i göreceğimi nereden biliyorsun? Bunu ben bile bilmiyordum." diye bir soru daha sordum. Bunun cevabını çok merak etmiştim. "Zaten sen bilmediğin için yardım etmem gerektiğini düşündüm. Ayrıca fark etmemen beni hayal kırıklığına uğrattı." dediğinde devam etmesi için elimi devam et der gibi salladım. "Jey'le ayrıldığınızdan beri seni kıskandırmak için fırsat kolluyor. İşyerinden sadece çarşamba günleri erken çıkabiliyor ve her hafta çarşamba iş sonrası yeni sevgilisiyle iş yerinin önünden geçiyor. Yani nasıl fark etmezsin. Zaten bu takıntılıyla neden çıktığını da anlamamıştım." dedi. Artık muhabbetin yavaş yavaş zaman kaybı olmaya başladığını fark edince yerimden kalkıp hazırlanmaya devam ettim.

"Bu yeteneğini değerlendirmelisin." dedim çantamı alıp mutfağa ilerlerken. Dediğime cevap gelmeyince salona baktım Lars'ı göremeyince gitmiştir diye düşünüp kendime bir kahve hazırlamaya başladım. Suyun kaynamasını beklerken gözüm mutfağın dağınıklığına kaydı. Buraları temizlemeliydim. Ayrıca kirli bulaşıklar dışındakiler Lars'a aitti. Sıkıntıyla mutfağı incelerken mutfağa Lars girdi. "Oklava nerede?" diye sordu. "Ne için lazım ki?" " Şu an anahtarlarımı bulamadığım için evime giremiyorum bu yüzden sen bana saldırmaya başlayınca kendimi savunmak için bir şeye ihtiyacım var." "Neden sana saldırayım ki?" Bana gözlerini kısıp baktıktan sonra "Bir azdan anlarsın." dedi. Her zamanki Lars diye içimden geçirip susması için dolaplardan birinin en dibine uzanıp oklavayı ona uzattım. Oklavayı aldığı gibi salona kaçtı. Omuz silkip kaynayan suyu bardağıma boşaltım.

Kahvem hazır olunca bir az soğuması için salonda bırakıp saçlarımı kurutmaya gittim. Saçlarıma sardığım havluyu çıkarıp aynada kendime baktım. Aynı ince dudaklar, aynı gözler, aynı burun, aynı mavi saçlar, aynı uzun yüz, aynı tip. Bekle. Ne?!? İşte şimdi Lars haklıydı o oklavaya ihtiyacı vardı! "LAAAAAAAAAAAAARRRRRRRRRSSSSSSSS!!!!!!!!" diye bağırıp salona adeta uçtum. Beni fark edince Lars'da kanepenin üstüne çıkmıştı. Beni elindeki oklavayla engellemeye çalışırken "Demek fark ettin." dedi.

Beş dakika sonra Lars'ı öldürmekten vaz geçince banyoya geri gittim. Anlamayanlar varsa size mavi saçlar ayrıntısını hatırlatmak isterim. Benim saçlarım sarıdır. Kendimi bildim bileli öyleydi şu ana kadar.

Kanepenin üstünden oklavayla kendini savunmaya çalışan Lars "İris, bak adın gibi. İris de mavi bir çiçektir. Bence sana çok yakıştı." diye beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Lars'a doğru savurduğum yumruklar ve tokatlar havada uçuşurken biri Lars'ın elindeki oklavaya geldi, oklavada Lars'a.

Kafasına sert darbe almış Lars yerde hareketsiz yatıyordu. "Lars!" panikle yere oturdum. Hiç tepki vermedi. "Yoksa onu öldürdüm mü?" Parmağımla kafasını ittirdim ve kafası sağa doğru düştü. Bu kafasının üstündeki kanayan kısmı görmemi sağlamıştı. "Lars! Ölmedin dimi?"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 03, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

GarsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin