Bolum 9
haras bütün dikkatini öldürmeye ant içtiği adama odaklamıştı. Askerlerin sabit fikirliliğiy-le eğitildiğinden o şekilde hareket eden Kharas, muhtemelen bunların büyücünün çağırmış olduklarından başka bir şey olmadıklarını düşünerek, aniden ortaya çıkan iki hayalete bakmadı bile.
Kharas aynı anda, büyücünün parlayan gözlerinin boş boş bakmaya başladığını da görmüştü. Raistlin'in, ölümcül bir büyünün sözleri için açtığı ağzının gevşeyip sarktığını görmüş ve düşmanının en az birkaç saniye onun insafına kalmış olduğunu anlamıştı.
İleri bir hamle yapan Kharas, kısa kılıcını büyücünün kara, dökük cüppesine soktu ve büyük bir memnuniyetle yerine yerleştiğini hissetti.
Çarpılmış büyücüye iyice abanan cüce, kılıcını cılız insanın bedeninin derinliklerine sokmaya devam etti. Adamın yakan, garip ısısı onu, alevler içindeki bir cehennem gibi sarmıştı. Son derece yoğun olan bir nefret ve hiddet, Kharas'a fiziksel bir darbe olarak inerek onu geri fırlatıp yere serdi.
Ama büyücü yaralanmıştı hem de ciddi bir yara almıştı. Kharas, en azından bu kadarını biliyordu. Yattığı yerden o şeytani, alev a-lev gözlere bakan Kharas, gözlerin korkunç bir öfkeyle yandığını gördü ama bu gözlerin aynı zamanda acıyla dolduğunu da gör-
297
296
T
muştu. Ayrıca fenerin -sıçrayan, sallanan- ışığında büyücünün karnında duran kısa kılıcın kabzasını da görmüştü. Büyücünün ince ellerinin kabzanın üzerinde kıvrıldığını görüp, korkunç bir ıstırapla çığlık attığını duymuştu. Korkması için bir neden olmadığını biliyordu. Artık büyücü ona zarar veremezdi.
Sendeleyerek ayağa kalkan Kharas, elini uzatarak kılıcını kurtardı. Acı bir ıstırapla bağıran, elleri kendi kanıyla sırılsıklam olan büyücü yere devrilerek, orada hareketsiz kaldı.
O zaman Kharas'ın etrafına bakacak zamanı olmuştu. Adamları, kardeşinin çığlıklarını duyarak korku ve öfkeden köpüren komutanla boğuşuyordu. Cadı görünürlerde değildi; kadından yayılan o ürkütücü beyaz ışık gitmiş, karanlıkta kaybolmuştu.
Sol yanından boğuk bir ses duyan Kharas dönünce, başbüyücü-nün çağırmış olduğu iki hayaletin, kanları donmuş bir dehşetle, büyücünün cesedine baktıklarını gördü. Onlara dikkatle bakan Kharas, aşağı düzlemlerden çağırılmış bu zebanilerin mavi pantolonlu bir kender ile deri önlüklü bir gnome'dan başka bir şey olmadığını gördü.
Kharas'ın bu olay üzerinde durup düşünecek vakti yoktu. Yapmak için geldiği işi başarıyla tamamlamıştı, en azından hemen hemen tamamlamıştı. Komutanla hiçbir şekilde konuşamayacağını, şimdi konuşamayacağını biliyordu. O andaki en önemli düşüncesi adamlarını sağ salim oradan çıkartmaktı. Çadırın içinde koşan Kharas, savaş baltasını eline aldı, adamlarına cüce dilinde yolundan çekilmelerini seslendi ve baltayı doğrudan Caramon'a fırlattı.
Balta adamın tam kafasına vurarak, onu düşürse de öldürmemişti. Caramon koca bir öküz gibi devrilmişti; aniden çadırın içine ölümcül bir sessizlik hakim oldu.
Her şey birkaç dakika içinde olup bitmişti.
Çadırın bez kapısından bakan Kharas, nöbetteki genç Şöval-ye'nin yerde baygın yattığını gördü. Uzaktaki ateşlerin başındakilerin bir şeyler duyup gördüğüne dair hiçbir belirti yoktu.
Uzanan cüce, sallanan feneri durdurarak etrafına bakındı. Büyücü kanlarının oluşturduğu bir göl içinde yatıyordu. Komutan da onun yakınına uzanmıştı, sanki bayılmadan önce son düşüncesi buymuş gibi eli kardeşine doğru uzanmıştı. Bir köşede de cadı, sırt üstü, gözleri kapalı yatıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/1196071-288-k123496.jpg)