Nehir Akmayı Sürdürüyor...
Zamanın kara suları başbüyücünün kara cüppesi etrafında dönüyor, onu ve yanındakileri yıllar içinde ileri doğru taşıyordu.
Gökten ateş yağıyor, dağ İstar şehri üzerine düşüyor, şehri yerin ta diplerine batırıyordu. Bu dehşet verici yıkım karşısında insafa gelen deniz suları, boşluğu doldurmak için hücum etmişti. Kralrahip'in hala tanrıların taleplerine cevap vermesini beklediği büyük Tapmak dünya yüzünden silinmişti. Yeni yaratılmış olan İstar'ın Kan Denizi'ne girmeye cesaret eden deniz elfleri bile Tanıpak'ın durmuş olduğu yere hayretle bakıyorlardı. Tapınak'in olduğu yerde derin kara bir çukurdan başka bir şey yoktu. Bu çukur içindeki deniz suyu o kadar kara ve o kadar soğuktu ki, sular altında doğmuş, büyümüş, yetişmiş bu elfler bile cesaret edip çukurun yanına yüzemiyorlardı.
Fakat Ansalon üzerinde İstar ahalisini kıskanan çoktu. Onlar için en azından, ölüm hızlı gelmişti.
Ansalon'un çabuk yaşanan yıkımından kurtulanlar için ölüm yavaş yavaş gelmişti; korkunç safhalar halinde: Açlık, hastalıklar ve cinayetler...
Savaş.
Bölüm 1
aba, böğürtü gibi bir korku ve dehşet çığlığı Crysania'nm uykusunu paramparça etti. Bu çığlık o kadar ani, o kadar korkunçtu ve kız o kadar derin uykudaydı ki, bir an için kendisini neyin uyandırmış olduğunu düşünemedi bile. Dehşete düşüp, aklı karışmış bir halde nerede olduğunu anlamaya ve kendisini nefesi kesilecek kadar korkutan şeyin ne olduğunu bulmaya çalışarak etrafına bakındı.
Rutubetli, sert bir zeminde yatıyordu. İliklerine kadar işleyen soğuktan tir tir titriyor; dişleri birbirine çarpıyordu. Nefesini tutarak bir şey duymaya veya bir şeyler görmeye çalıştı. Fakat etrafındaki karanlık yoğun ve aşılmaz, sessizlik ise şiddetliydi.
Nefesini bıraktıktan sonra bir kez daha nefes almaya çalıştı ama karanlık sanki havayı da emiyordu. Paniğe kapıldı. Çaresizlik içinde karanlığı tahayyül etmeye, şekiller ve biçimlerle doldurmaya çalıştı. Ama aklına gelen bir şey olmuyordu. Sadece karanlık vardı ve karanlığın da boyutları yoktu. Sonsuzdu...
Sonra çığlığı yeniden duyarak kendisini neyin uyandırmış olduğunu anladı. Tam başka bir insan sesiyle rahat bir nefes alacaktı ki o çığlıkta duymuş olduğu korku kendi ruhunda yankı buldu.
Karanlığı çaresizlikle, deliler gibi delmeye çalışarak düşünmeye, hatırlamaya zorladı kendisini...
Şarkı söyleyen taşlar, bir şeyler mırıldanan bir ses -Raistlin'in sesi- ve onu saran kollan. Sonra suya adım atarmış ve hızlı, engin bir karanlık tarafından alınıp götürülüyormuş gibi bir his...
Raistlin! Titreyen elleriyle etrafını yoklayan Crysania rutubetli, soğuk taşlardan başka bir şey hissetmedi. Sonra dehşet verici bir anıyla hafızası geri geldi. Elinde şimşekler çakan bir kılıçla kardeşine dalan Caramon... Büyücüyü korumak için rahiplere özgü bir büyü yapan kendi sözleri...Taşa çarpan kılıcın sesi...
Fakat o çığlık -bu Caramon'un sesiydi! Ya Caramon-
"Raistlin!" diye seslendi Crysania ayağa kalkmaya çabalarken. Sesi yok oldu, kayboldu, karanlık tarafından yutuldu. Bu, o kadar korkunç bir histi ki bir daha konuşmaya cüret edemedi. Kollarını kavuşturup, yoğun soğukla titreyen Crysania'nın eli gayri ihtiyari boynundaki Paladine madalyonuna gitti. Tanrısının düşüncesi içini doldurdu.
"Işık," diye fısıldadı madalyonunu sıkı sıkı tutarak; Tanrıya, karanlığı ayndınlatması için dua etti.
Parmakları arasındaki madalyondan yumuşak bir ışık akmaya, kızı boğan siyah kadifeyi geri iterek, nefes almasına imkan vermeye başladı. Zinciri başının üzerine kaldıran Crysania madalyonu havada tuttu. Işığı etrafına tutarak çığlığın geldiği yönü hatırlamaya çalıştı.