İnsanlar her zaman yalan söylemek zorunda mı? Ya biz temiz kalmak istiyorsak bu kirli dünyada? Birini dinlesek biri bizi dinlese çözülecek aslında. Ben bu kayboluşun içindeyim. Ne biri beni dinliyor ne de ben birini dinliyorum. Suçlu olan hep benim. Anormal olmak isterdim bir günlük. Kimseyi takmıyorsun. Kafa rahat. Zaten deli olan normal diye adlandırılanlar değil midir? Anormaller aramızdan ayrılanlardır. Benim durumum bunun arasındaki ince çizgide. Kavgalardan bıktım. İnsanlarla konuşmak istemiyorum. Şu dünyada değer verdiğim üç kişi var: abim Azat, kardeşim Zeynep ve kuzenim Hazar. 'Gel buraya, Vera !'' Annem yine formundaydı. Gerçi ona uzun zamandır anne demiyordum ama içimden dediğimi bilmesine gerek yoktu. Kardeşim olmasa onun yüzüne bile bakmazdım. Ama kardeşimin onun yanında kalması doğru olandı. Çünkü kardeşim otizmliydi. Ben de onun yanında kalmalıydım destek olmak için. '' Nasıl böyle düşünebilirsin?'' Babam beş gündür eve gelmiyordu. Ve benim annem ondan hiç şüphelenmiyordu. Giderken iş gezisi olduğunu söylemişti. Amcama sorduğumda ise öyle bir iş gezisinin olmadığını söyledi. Zaten annemi önceden aldatmıştı. Bunu gözleriyle görmüştü. Şimdi nasıl güvenebiliyordu? '' Beş gün oldu gelmeyeli. Amcama sordum. İş gezisi olmadığını söyledi. O kadar sorumsuz ki... Sen nasıl güvenebiliyorsun?'' '' Baban hakkında böyle konuşamazsın. Aile içindeki sorumluluklarını bilmiyorsun, Vera. '' Bu sözü beni deli ediyordu. Bu lafına cevap vermem gerekiyordu, değil mi ama? Bu lafın altında kalamazdım. ''Sorumluluk, ha! Bu söz senin ağzına hiç yakışmadı, Ayşe Hanım. Ki sen çocuklarının sorumluluğunu bile alamıyorsun ve gelip bana burada sorumluluktan bahsediyorsun. Berdan Bey nasıl etkisinde bıraktı da böyle konuşur oldun? Gözlerimi yaşartıyorsunuz, cidden.'' '' Düzgün konuş, Vera. Haddini daha fazla aşma.'' ''Ben abime gidiyorum.'' Berdan diye bahsettiğim kişi benim babamdı. Hiçbir zaman baba olarak görmediğim babam. Bir de abim var, adı Azat. İki beni anne ve babamla yalnız bırakan bir abim vardı. Nedense ondan nefret edemiyordum. Babam olacak adam birisine sinirlendiği zaman öfkesini abimi kemerle döverek çıkartıyordu. Bu durumdan kurtulmuştu. İki yıl önce kaçırdığı bir kızla evlenmişti. Benim zor günlerimde destekçim olan oydu. Beni yalnız bıraktı diye onunla küsecek değildim. Her kız çocuğu babasını severdi ilk ama ben ilk abimi sevmiştim. Bu durum onu gözümde paha biçilmez kılıyordu. ''Hoş geldin, canım. Azat, Vera geldi.'' ''Hoş buldum, Melis yenge.'' Melis yenge o kadar güzel bir kadındı. Abimle de yakışıyorlardı. Şu an yirmi dört yaşındaydı. Abimle sınıf arkadaşlarmış ilkokulda. Ama benim Melis yengenin ailesi hakkında bir bilgim yoktu. İstemeye gittiklerinde ben gitmemiştim. Evde Zeynep'e bakmıştım. Vermemişlerdi abime Melis yengeyi. Aileler pek fazla hoşlanmıyorlardı. Bir ay sonra Melis yengeyi kaçırmıştı. Urfa adamı Mardin kadınını kaçırmıştı. ''Vera seni çok özlediğim halde göremiyorum çünkü sen hiç uğramıyorsun. Bakıyorum da annem ve babamla çok mutlusun(!). '' ''Sağ ol, abi. İyiyim. Sen nasılsın?'' Abim böyleydi. Sürekli her şeyi espriye vururdu. Bu huyu mükemmeldi. O da yirmi dört yaşındaydı. İyimser olmayı severdi yaşadığı onca olaya rağmen. ''Selam, canlar!'' Arkamı döndüm ve baktım gelen kim diye. Zaten bakmama gerek yoktu. Gelen kuzenim Hazar'dı. Bakmaya gerek yoktu zaten sesinden anlaşılmıştı. ''Kim çağırdı seni?'' dedim ama ne çare? Beni taktığı yoktu zaten. ''Melis yenge yemekler enfes kokuyor. Gel buraya, aşkım.'' Bu kız neden bana sürekli aşkım deyip duruyordu. Dışarıdan birisi görse yanlış anlayacaktı. Bu klişe kelimeden nefret ediyordum ya orası ayrı bir mevzu zaten. ''Bana 'aşkım' demeyi kes, Hazar. Dışarıdan gören lezbiyen zannedecek vallahi!'' Hazar'dan bir yaş büyüktüm ama aynı sınıfta okuyorduk. Çünkü ben sağlık problemlerinden dolayı bir sene okula gidememişim. Gidememişim diyorum çünkü hatırlamıyorum. On sekiz yıllık hayatımda beş yıl kaybım vardı. Beş ve on yaş aralığını unutmuştum tamamen. Ve hatırlamak için sekiz yıldır bir psikiyatrist ile tedavi gibi bir şey yapıyorduk. Her ay bir kere tedavi vardı. Gerçi pek fazla yol kat edememiştim. Hatırladığım tek şey bir rüyadan ibaretti. Onlar da zaten çığlık çığlığaydı. ''Hazar, benim Vera'ma kim benden habersiz aşkım diyecek? Öyle bir yiğit daha doğmadı. Sana da ona da benim güvenimi almadan yaklaşamaz.'' Abim bunları söylerken ben yemeğimi yiyordum. Melis yengede güzel yemek yapıyordu doğrusu. Hem geleneksel yemek yaparak kilo almamızı sağlıyordu. Biz ise nefes alsak yarayacak tiplerdendik. ''Abi bizim okulun adı neydi?'' ''Ha? Sarp Lisesi, canım. Sorun çıkarmayın çünkü sizi başka lise kabul etmedi. Kızı nasıl haşat ettiyseniz?'' ''Abi, kardeşimle dalga geçecek ve ben sakin kalacağım öyle mi? Hak ettiğini buldu.'' Geçen sene lise ikideyken bir grup kız dövmüştük. Çünkü kardeşimin engeliyle dalga geçmişti. Biz ise dayanamadık ki zaten dayanmam mümkün değildi. Bu tür insanlardan nefret ediyordum. Gereksiz yere oksijen israfı yapıyorlardı. Yemeğimiz bitmişti. Şimdi oturup sohbet ediyorduk. Okuldan bahsediyorlardı. Eski anılardan konuşup moralimi bozuyorlardı. Ama onlar bunu bilmiyordu. Beş yılı ne olabilirdi de unutmuştum? Bunu gerçekten bilmiyorum. Bu zor günlerde vücudum geçirdiğim kazalara rağmen nasıl böyle kalabilmişti? Çünkü sürekli hastalanıyordum. Neyse bunları düşünmemeliydim. Bu konu da düşünülmeyecek gibi değildi. Kimse nasıl bu duruma geldiğimi anlatmıyordu. Sinirleniyordum böyle sustukları zaman, bana boş gözlerle baktıkları zaman. İçimden gelen bir dürtüyle onları öldürmek istiyordum. Bazen kendimi başka bir yerde buluyordum. Emre abi(doktorumuz) çok çabalıyordu, ailemden kimse ona bir şey söylemiyordu. Bunları düşününce onlardan bir kez daha nefret ettim. '' Vera yarın ofisime gel. Seninle konuşmam gereken bir konu var.'' Abim benimle ne konuşmak istiyordu ki? Şu an konuşsak olmaz mıydı? Of, çok da merak etmiştim. Ki önemli bir konu olmalıydı emir verdiğine göre. Emredersin paşam. '' Tamam, yarın okul çıkışı gelirim.'' ''yarın Necmi Abi gelir, seni alır, olur mu? Servisleri ayarladım, artık onula gidip gelirsiniz.'' '' Tamam. Görüşürüz. Kendinize iyi bakın abi.'' Evden çıkmıştık. Bizim eve yakındı, yani on beş dakikalık bir mesafedeydi. Hazar bugün bizde kalacaktı. Öyle anlaşmıştık. Çünkü yarın kendim gitmek istemiyordum. İşte çoğu insanda bulunan yeni okul psikolojisi maalesef bende de bulunuyordu. Çok kötü bir durumdu. Ben hazar kadar sosyal değildim. Bu duyguyu tetikleyen bir şey vardı içimde. Nedenini bilmiyordum. Zaten bir hafta sonra psikiyatriste gidecektim. Ama diyeceğim bir şey bile yoktu. İnsana hatırlamadığı olaylar sorulduğunda hiç hoş olmuyordu maalesef. Hazar'a baktım. Ama korkmuş gözüküyordu. Bunun nedenini anlamak o kadar zor değildi. Hazar bütün hayvanlardan korkardı. Onlara dokunamazdı. Ayakkabılarını yalayan köpeği kucağıma aldım ve ondan uzaklaştırdım. Çok tatlı gözüküyordu, Hazar ona öyle tiksintiyle bakıyordu ki... ''Sen eve git, hadi.'' Köpeğin sahibi burada mı diye etrafa bakmaya başladım. Yan evden çıkan birisi vardı. Sahibi onun olmamasını çok istedim. Çünkü çok fazlasıyla kibirli yürüyordu. ''Köpeğimi yere bırak. Ki kirlenmesin.'' Korktuğum başıma gelmişti. Bu kibirli insan, minnoş köpeğin sahibi çıkmıştı. Ve bana kirli demişti. Köpeği yavaşça yere bıraktım. '' Senin yanında yeterince kirlenmiş zaten. Köpeğini tasmasız bırakmamalısın.'' ''Seni bırakmışlar ama.'' Aradan bir saniye bile geçmemişti. Bu kadar da hazır cevaplı olunmazdı ki. Biraz yavaş yahu! ''Bırakma ki senin gibi her gördüğüne saldırmasın.'' Gerçi onun kadar hazır bir cevap olmamıştı ama yerine oturdu diye düşünüyordum. Kibirliye arkamı döndüm ve evime doğru yürüdüm. En azından son sözü ben söylemiştim. Bunun verdiği havayla bakarak yürüyordum. Eve girince Hazar'ı karşı koltukta oturmuş hülyalı düşünürken buldum. Korkmuş gibiydi. ''Geri zekalı. Kibirli çocuk. Burnu çok havada. Aptal. '' ''Ne oldu?'' diye sordu Hazar. Başımdan geçenleri anlattım. Bana resmen köpek demişti. ''Köpek dedi. İnşallah bizim komşumuz değildir. Çünkü onu her zaman görmek zorunda kalacağım. '' Sakin olmaya çalışıyordum. Bir de yarın okul başlayacaktı. Umarım lise üç çok zor olmazdı. ''Vera yarın okulun veliahtı gelecek. Babam dedi onlar aile dostumuzmuş.'' '' Umarım Kibirli olmaz.'' Bu Kibirli'nin olması son isteyeceğim bir durumdu. Onun kadar burnu havada olan birisini okulda kim isterdi ki? Şahsen ben istemezdim. Akşam yemeği için oturduk. Babam hala gelmemişti. Zaten hemen kalkıp odama geldim. Her şey sıkıcıydı. Rahat bir uyku çekmem gerekiyordu. ********************************************************************************** Sabah uyandığımda Hazar'ın ayakları üzerimdeydi. Hemen ayakları üstümden attım, onu da uyandırıp hemen hazırlandık. Saçlarımı düzleştirdim ki zaten dalgalı ve biraz(!) kabarıktı. Tamam, kabul ediyorum fazla kabarıktı. Kahvaltı yapmadan çıkmak üzereydim ama kapı kilitliydi. Bunun annemin yaptığını anlamıştım. Kahvaltı yapmamızı istiyordu. Annem eski diyetisyen olduğu için sağlıklı beslenmemizi ve kahvaltı yapmamızı istiyordu. Hemen yemek masasına oturdum. Tabaklarımız yememiz gerekiyordu. Ve beş tane zeytin vardı. Hazar'la birbirimize baktık. Anladığını göz kırpışında anladım. Çünkü o da peyniri sevmiyordu. Kuzen dayanışması yaptık. ''Teyze, Zeynep ağlıyordu.'' diye yalan söyledi. Hemen zeytinleri aldı ve ben de peynirleri aldım. Hızlıca yedik ve çıktık. Okul yarım saatlik yürüme mesafesindeydi. Saat dokuzda ders başlıyordu. Ama biz sekizde evden çıkmıştık. Okul gözüktüğünde Hazar'a baktım. Heyecanlı görünüyordu. Ben de öyleydim. ''Nasıl bir gün olur sence?'' diye sordum. Daha cevap vermek için ağzını açmıştı ki yanımızdan son süratle bir araba geçti. Üstümüz sırılsıklam olmuştu. Araba Porsche markaydı. Plakasını almıştım. Sarp Koleji'ne doğru gidiyordu. Bizim üstümüzde okul üniforması yoktu. Okulda verileceğini söylemişti abim. Okula doğru gittik. Okul müdürünün odasını bulduk ve içeri girdik. Görünüşümüz pek hoş değildi. Zaten müdür gözlerini açarak baktı bize. Benim saçlarımda kabarmıştı. Bu daha kötü olmuştu. '' Vera ve Hazar Demir, değil mi?'' '' Evet.'' diye cevapladım. '' Ne oldu kızım size?'' Müdür durumumuzun ne kadar vahim olduğunu dört kelime ile anlatmıştı. Açıkçası karşımızdaki oturan çocukları gördükten sonra ben de anlamıştım. Birisi dün bana laf atıp 'köpek' hakaretinde bulunan Kibirli'ydi. ''Yolda gelirken hayvanın teki...'' Müdür hafifçe boğazını temizledi. Oysa ben karşımdaki Kibirli'ye bakarak konuşuyordum. ''Pardon hocam. Dünya dışı bir varlık üstümüze su sıçrattı da. O yüzden bu kılıktayız.'' Kibirli tam da bıyık altından gülüyordu. Bu deyimi tam tam anlamıyla karşılıyordu. Atalarımız bile bu Kibirli ile karşılaşacağımızı yıllar asırlar önceden bilmiş olmalıydı. ''Hangi sınıftayız?'' diye sordu Hazar. Müdür cevap vermedi. Orada oturan gözleri çekik çocuğa kaş göz işareti yaptı. Sanırım o bizi sınıfa götürecekti. Çekik gözlü çocuk bize döndü. ''Kardeş misiniz?'' diye sordu. ''Hayır!' 'dedik Hazar'la beraber. Sınıfımızın önüne geldik. 11-C sınıfındaydık. Zil çalmıştı. Biz pencere yanında arkadan ikincide oturuyorduk. Bizim Kibirli ve onun arkadaşı da bizim sınıftaydı. Çekik gözlü çekiklerin memleketinden geliyordu. Çünkü o Koreliydi. Adı Poyraz'dı. Bizim Kibirli'nin adı ise Çağatay'dı. Son ders sınıftan çıktım. Okul otoparkına gittim. Plakalara baktım. Zaten Porsche hemen belli oluyordu. Aklımdan geçenleri yapmak için tel tokayı çıkardım çantamdan. Aklımdan geçenleri yapmak istiyordum. Ama Porsche bana üzgün üzgün bakıyordu. Öfkem daha baskındı. Arabayı(araba demek ne kadar doğruysa!) çizmeye başladım. Üstüne 'SENSİN KÖPEK!' yazmıştım. Hemen otoparktan çıktım. Dışarıda Hazar ve bir kız beni bekliyordu. Yanlarına gittim. Kız sempatik ve cana yakın duruyordu. '' Ben, Tuna Maraş.'' '' Vera Demir. Memnun oldum.'' Necmi Amca'yı gördüm. Hemen onun yanın gidip selam verdim. Babam gibi görüyordum. Doğrusu babamdan daha yakın davranıyordu. Abimin yanına gidiyordum. Ne söyleyecekti? Bu kadar önemli olan şey neydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KAPANI
Dla nastolatkówPsikolojik problemleri olan bir kızın hayatında karşılaştıkları zorluklar, önüne aniden beklemediği bir sürpriz. Vera bu zorluklara karşı nasıl tepki verecek? Çağatay bu durumu nasıl kendi lehine çevirecek?