0.1

63 9 4
                                    

Her zaman ki gibi aptal alarm sesiyle uyandım. Perdenin arasından sızan güneş ışığı tam da gözüme geliyor beni rahatsız ediyordu.

Yatakta oturur pozisyona geçip esnedim. Uyuşuk hareketlerle yataktan kalkıp banyoya ilerledim. Banyoda da günlük rutin işlerimi hallettikten sonra tekrar odama döndüm.

Dünden hazırladığım kıyafetlerimi giydim. Mutfağa ilerledim ve bir fincan kahve içtikten sonra işe gitmek için yola koyuldum.

İşiminde çok fazla vermediği kazançdan dolayı ne bir eve sahiptim ne de bir arabaya. İşe çoğunlukla ya otobüsle gidiyordum ya da yürüyerek.

Küçük bir kafede garsonluk yapıyor masraflarımı karşılamaya çalışıyordum. Kafe küçük olsa da gelen gideni öğle ve akşam saatlerinde çok oluyordu.

Sabahları sadece işe gidenler veya öğrenciler uğruyor bir kaç yiyecek ve içecek alıp çıkıyorlardı.

Kafeye varınca benden önce orada olan Yu Jin ve Tae Hyung'u selamlayıp elime bezi aldım ve masaları silmeye koyuldum.

Genellikle ben masalara servis yapıp sipariş alıyordum. Yu Jin kasada ödemelerle ilgeniyor Tae Hyung ise arka taraftan bana hazır olan siparişleri getiriyor bazen de temizlik işini üstleniyordu. Ara sıra yerlerimizi değiştirdiğimiz de oluyordu.

Saat öğlene doğru geliyor, insanlar çoğalıyordu. Gelen bir kaç insanın siparişini aldım ve Tae'ye hazırlaması için haber verdim.

Siparişleri beklerken bir yandan da kasada duran Yu Jin ile sohbet ediyordum.

"Siparişler hazır." diyerek sohbeti bölmesiyle ona döndüm.

"Sağol TaeTae."

Her ne kadar ona böyle seslenmemi sevmese de onun abartılı göz devirmesi karşısında sevimli olduğumu düşündüğüm bir şekilde gülümsedim. Normalde pek fazla gülümsemeyen ben Tae Hyung'u şaşırtmış olmalıyım ki dudakları  "o" şeklini aldı.

Kafamı olumsuzlukla sallarken siparişini aldığım müşterilere yürüyüp şiparişlerini verdim ve afiyetle yemelerini dileyerek yanlarından uzaklaştım.

Tek başına bir masada öylece oturan bir adamı görünce onun siparişini almadığımı düşünerek o adama doğru ilerledim.

"Merhaba efendim. Siparişinizi alabilir miyim?"

Cevabını bir dakika boyunca bekledim fakat ne kafasını kaldırmış ne de bana cevap bile vermeye tenezzül etmişti.

Kafasındaki şapkadan dolayı yüzünü göremediğim adam beni duymamazlıktan geliyordu ve bu çok can sıkıcıydı. Bir anlığına kafasını kaldırıp bana soğuk bir şekilde baktı ve geri aynı pozisyonunu aldı. Gerçekten görmezden gelinmek sinirlenmeme sebep oluyordu.

Tam tekrar seslenecektim ki farklı bir müşterinin bana seslenmesiyle adamı ardımda bırakıp sipariş almak için ilerledim.

Siparişi aldıktan sonra Tae'nin yanına gelip ona yer değiştirmeyi önerdim. Normalde bunu öneren sürekli o olduğu için bu teklifim karşısında tekrar tekrar emin olup olmadığımı sordu. En sonunda ofladığımda hemen elimdeki not defterini ve kalemi alıp siparişleri almaya gitti.

Siparişleri hazırlanmamış bazı müşterilerin siparişlerini hazırlarken bir yandan da o garip adama bakıyordum. Tae Hyung da adama doğru ilerlemeye başlayınca iyice olaya merak sarmış onları izlemeye devam ediyordum.

Tae Hyung adama seslenince adam kafasını kaldırdı. Tae adamı görür görmez ona sarıldı ve karşısına oturdu. Onlar sohbet ederken Tae ve o adam birden bana baktılar.

Tae tekrar bana dönünce ona elimle hemen gelmesini işaret ettim. Şuan işteydik ve fazla insan olmasa bile oturup biriyle sohbet etmesini kafenin sahibi görürse Tae'yi dinlemeden işten atabilirdi.

Adama dönüp sanırım işe dönmesi gerektiğini söyleyerek yanından ayrıldı. Bana doğru geldiğinde tamamladığım siparişleri Tae Hyung'a uzattım. Ona kısa bir bakış atıp tekrar işime döndüm.

Saatler böyle geçerken arada bir o adamın bakışlarını üzerimde yakalıyordum. Ona baktığım anda kafasını geri eğiyor bakmamış gibi davranıyordu. Bana sürekli bakıp durması beni aşırı derece de rahatsız ediyordu.

Rahatsızlıkla yerimde kıpırdanırken bir yandan da siparişleri tamamlıyordum. Tae'ye elimle gel işareti yapıp onu çağırdım. Tamamladığım siparişleri vericektim ama amacım tabiki sadece bu değildi.

"Tae saatlerdir orada oturan şapkalı adam kim?"

Direk konuya girmem bir miktar garip olsada pek umursamadım. Gariplik benim ikinci adım sayılırdı sonuçta.

"Yakın bir arkadaşım. Abim sayılır hatta. Uzun zamandır burada değildi, beni görmeye gelmiş. İşim bitince birlikte gideceğimiz için beni bekliyor, hem bir dakika ya neden soruyorsun ki?"

Dedikodu meraklısı Tae'nin herşeyi söyledikten sonra bunu sorması karşısında içten bir kahkaha attım.

"Saatlerdir burada oturduğu için sordum Tae Hyung. Zaten saat 10'a yaklaşıyor istersen sen gidebilirsin daha fazla misafirini bekletme. Yu Jin ve ben kapatırız kafeyi."

Gözleri bir anlığına parlasa da birden o gördüğüm ışık geri söndü.

"Olmaz ki ya siz çıkın, her zamanki gibi ben kapatabilirim. Abim beklese de olur."

Neden böyle düşündüğünü bilemesem de daha fazla da ısrar etmek istemedim.

"Teklif var, ısrar yok TaeTae. En iyisini kendin için sen bilirsin."

Tae Hyung'un yanından uzaklaşıp kasaya ilerledim. Yu Jin' e çıkacağımı söyleyip personel odasına ilerledim.

Çantamı ve ceketimi alıp Tae Hyung ile Yu Jin'e iyi akşamlar diledim daha sonra da kafeden çıktım.

Evimin yolunun ıssız bir sokaktan geçmesi bir miktar bana eziyet olsa da elimden gelen bir şey yoktu. Duvar kenarlarında ateş yakıp ısınmaya çalışan bir kaç serserilerden bahsediyorum eziyet olarak. Her geçtiğim zaman laf atmaktan usanmıyorlardı. Onların dediklerini duymamazlıktan geliyordum fakat gerçekten tiksindirici olabiliyorlardı.

Issız sokağı da geçince 5 dakika sonra evimde olacak sevgili yatağıma kavuşacaktım. Akşamın sessizliğinde ayaklarımın yere her değişindeki sesiyle ritim uydurmaya çalışıyordum.

Daha fazla ayakkabılarımın sesine dikkat kesilince fazladan bir çift ayakkabı sesi duymamla arkamı döndüm.

Sanırım paranoyaklaşıyordum çünkü arkamda kimse yoktu. Yoluma tekrar devam etmek için döndüm ve adımlarımı sıkılaştırarak eve ilerledim.

Anahtarı hızlı bir şekilde çantamdan çıkartarak kapıyı açtım ve içeri girince tüm kilitleri kilitleyip derin bir nefes aldım.

Salona ilerleyip kendimi koltuğa atmam ile telefonuma mesaj gelmesi bir oldu. Üşengeç bir kişiliğe sahip olduğum için çantamdan telefonu çıkarmak bana resmen işkenceydi.

Uflaya puflaya çantamı almak için doğruldum ve içinden telefonumu çıkardım. Gelen mesaja bakmak için telefonun mesajlar bölümüne girdim ve mesajı sesli bir şekilde okudum.

Mesajı okumam bir saniyemi almıştı fakat yutkunmam seneler sürüyor gibiydi.

Gönderen: Bilinmeyen Numara

Mesaj: Kapıyı tamamen kilitlemene gerek yoktu. Çünkü seni benden kapı kilitleri bile koruyamaz.

Winter In July » Suga -ASKIDA-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin