Muhafız sol taraftaki butona bastı ve kapı cızırdayarak açıldı. Daha sonra muhafız Alphecca'ya içeri geçmesini işaret etti ve Alphecca çekingen bir tavırla odaya ilerledi. Hani dram dizilerinde birisi cezaevine girdiğinde ortama yabancı bakışlar atar ve durumu çözmeye çalışır ama kimse onu umursamaz. Alphecca da şuan o durumu yaşıyordu. Bazı detaylar hariç tabi. Keşke onun düştüğü yer de sadece cezaevi olsaydı.
Odada kıvırcık saçlı iki kız iskambil oynarken renkli pijamalarıyla dikkat çeken birisi de kendi dünyasında kitap okuyordu. Kendini fazla kaptırdığı belliydi ki gözü başka hiçbir şeyi görmüyordu. Alphecca onları kısa bir süre süzdükten sonra valizini kenara koyup boş olan bir yatağa oturdu. O yatağın başka birine ait olabileceği aklına gelmemişti. Kimsenin umurunda değilken birden gözler ona çevrildi.
"Hop! Orası benim. Her boş bulduğun yere oturur musun sen?"
Bu ani çıkış karşısında Alphecca ne diyeceğini bilemedi. Kendisi garip bakışlarını yollarken diğer iskambil oynayan kız imdadına yetişti.
"Antares, eğer yatağına kimsenin el sürmesini istemiyorsan gider tek kişilik odalarda kalırsın ama hepimiz biliyoruz ki bu olmayacak, hiçbirimiz için. Uyumlu olmayı ne zaman öğreneceksin?"
Açıklamayı yapan kız Alphecca'ya döndü ve 'Umursama sen onu' der gibi baktı.
Köşede kitap okuyan kız da homurtuyla karışık bir şekilde "Hiçbir zaman." dedi.
Alphecca hızla oturduğu yerden kalktı ve pencere önündeki yatağa geçti. Zaten yeterince mutsuzken Antares'le uğraşmak istemedi.
Antares yine kendini tutamayıp laf söyledi.
"Kim pencere önündeki yatakta olmak ister ki? Sen gerçekten salaksın."
Alphecca o an 'keşke şu gereksiz utangaç halim olmasa da bir şeyler söyleyebilsem' diye geçirdi içinden.
Diğer kıvırcık saçlı kız Antares'e kızgın bakışlarını yollayıp Alphecca'ya döndü ve "Şey... Adın ne?" dedi.
"Alphecca."
"Alphecca, gerçekten bir boş yatak daha var ve istersen oraya da geçebilirsin oturduğun yatak kışın çok soğuk olur. Klinikte camlar pek iyi olmuyor. En azından bizimkiler."
Alphecca adını bilmediği ama kendine iyi davranan kızı sevmişti, yine de pencere önünde kalıp uyumadan önce yıldızları seyretmek istiyordu. İsimleri, kaderleri, yetenekleri hepsi o yıldızlarda saklıydı. Ve çok güzeldiler. Kesinlikle.
Alphecca "Böyle iyi." demekle yetindi.
"Ben Capella. İstersen kıyafetlerini yerleştirmende yardım edebilirim. Sağ köşedeki dolap uygun."
Bunu söyleyen de renkli pijamalı kızdı.
Alphecca da ruhsuz bir şekilde "Ben de Alphecca, başka yerlerde tanışmış olsak belki klasik bir yapaylıkla 'Tanıştığımıza memnun oldum.' derdim ama ortam pek müsait değil. Ama biraz yardıma 'hayır' demem" dedi.
"Yardım ettim ya. Nereye yerleştireceğini söyledim."
Alphecca derin bir nefes alarak yataktan kalktı ve valizini yanında sürükleyerek dolaba vardı. Odayı şöyle bir süzdüğünde pek de kötü bir yer olmadığını fark etti. Duvarlar griydi, zemin de öyle. İnsanın içini karartacak kadar. Beş tane tekli yatak vardı, tekli olmasına rağmen sıkışarak üç kişi bile sığardı. Hayatı boyunca hiç kendine ait bir şeyi olmamıştı. Bir odası, kıyafeti, yatağı, oyuncağı, annesi, babası... Yani biyolojik açıdan olabilir ama aslında yoktu. Kimsesi. Çocukken 'Bizi leylekler getirdi.' diye saçma bir inanç olurdu ya, Alphecca ona inanmak istemişti. Hep.
Bu yüzden aklına o yatağın sadece kendine ait olduğu değil de acaba kaç kişiyle yatağı paylaşması gerekeceği gelmişti.
Bir duvar tamamen Capella'ya ait olduğunu düşündüğü mor bir kitaplığa aitti. Kitaplık asimetrik karelere bölünmüştü ve neredeyse her raf doluydu. Yatak başlıklarının, çarşafların, dolapların, masaların, küçük halının kısaca odadaki her şeyin soluk olduğu odada dikkat çekiciydi. Her yatağın yanında komodin ve üzerinde de abajur vardı.
Dolabın kapağını açarak kıyafetlerini yerleştirirken Capella tekrar konuşmaya başladı.
"Muhtemelen aramızda sevdiğin tek kızın adı da Alpha. Grubumuzun da alfası (başı) zaten. Eminim seni de kendisine hayran bırakmıştır. Onun yeteneği bu."
Alphecca, Alpha'ya bakıp gülümsediğinde onun umursamaz bir şekilde omuz silktiğini gördü. Capella devam etti.
"Eğer genlerinde antikor bulunmasaydı kaderinde yöneticilerden biri olmak vardı. Bilirsin bu isim saygın olmayı temsil ediyor. Ama şansa bak ki o da aramızda."
Alpha derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.
"Bu anda dramatik bir şekilde 'Olsun ben yanınızda olduğum için mutluyum' demek isterdim ama bu boktan yerde ilaç olarak kullanılmak hiç de mutluluk verici değil."
Capella sözlerine devam etti.
"Bu odada son kalan kişinin ölümünden sonra isyan çıkması gerekirdi. Ama insanları hissizleştirdiler. Hepsini. Bizi de buraya mahkum ettiler. Şu adını bile söyleyemediğim lanet hastalık olmasaydı şuan hepimiz farklı bir hayat yaşayabilirdik."
"Eastern Equine Encephalitis."
"Ne?"
"Hastalığın adı."
"Her neyse. Ne önemi var ki?"
Antares'in araya girmesinden sonra Capella ne diyeceğini unutmuş gibi görünüyordu. Alphecca bu durumdan faydalanarak "Benden önce burada kalana ne oldu ki?" diye sordu.
Antares'in yüzünden bir üzüntü ifadesi geçti. Belli ki onun sevdiği birisiydi. Antares ve Alpha'nın hüzünlü sessizlikleri bitmeyince Capella söze girdi.
"Yanlış ilacı enjekte etmişler. Yani bize yapılan açıklama buydu. Ne kadarı doğrudur bilemeyiz."
"Çok acı çekerek öldü. Odadayken ağzından kan fışkırıyordu. İlaç onu hemen öldürmedi, o kadar kötüydü ki, dayanamadı ve yemekhaneye gidip kendini bıçakladı. Klinikte o kadar çok kan vardı ki Capella bir gün boyunca lavabodan çıkamadı."
Antares bunları söylerken kendini tutamayıp ağlamaya başlamıştı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
"Hiçbir şey yapamadık. Bu lanet klinikteki doktorlar hiçbir işe yaramadı. İlaç tüm iç organlarını çökertmiş. Böyle ölmeyi hak etmedi."
Antares bunları söylerken hıçkıra hıçkıra ağladığı için tam anlaşılamadı. Alpha da belli etmemeye çalışsa da için için ağlıyordu. Capella elini ağzına tutup lavaboya doğru koştu. Doktorlar ne zaman kan almak veya başka gereksinimler için onları çağırsa da hep böyle olurdu zaten. Böyle konular onu mahvediyordu. Hassas noktalarından birisi belki de en önemlisi buydu.
Alphecca da gerçekten üzülmüştü. Hayatında çok fazla üzgün rolü yapmıştı -mesela üvey annesinin ölümü- ama bu seferki gerçek bir üzgünlüktü.
"Bize 'Kurtarıcılar' diyorlar, KOCA BİR YALAN! Dünya bizi önce denek sonra ilaç olarak kullanıyor. Biz 'kurtarıcı' değil, denek faresiyiz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURTARICILAR
ActionYıldızlar... Gezegenlerde insanların isimlerini, kaderlerini, yeteneklerini belirliyor. Eastern Equine Encephalitis... Dünya'da tehlikeli salgın bir hastalık. Öyle ki bu hastalığa yakalananların yarısı ölüyor, geriye kalanında ise ciddi beyin hasar...