Yurda girdiğimizde yoongi ve jimin çoktan odayı terk etmişlerdi, açıklama yapmamanın mutluluğuyla çantamı yere bıraktım.Kızıl saçlı çocuk ise odaya girer girmez hızla etrafı kurcalamaya başlamıştı, eşyalarımı falan kokluyordu ve bu biraz...garipti.
Topallayarak çalışma masasının önünde durdu ve kağıdı kaldırırken yüzüne bir sırıtış yayıldı.
"Aha! Bu benim." Resimdeki tilkiyi gösterirken onu onayladım.Yoongi'nin yatağının üzerine oturduğunda telaşla ayağa kalktım ve onu kaldırdım.
"Orası yoongi'nin yatağı olmaz, tüy falan dökersen onun dilinden asla kurtulamam."Tae kaşlarını kaldırmış şaşkın şaşkın bana baktıktan sonra karşılıklı olan yataklardan benimkine oturmuş ve somurtmuştu.
"Tüy falan dökmem ben."Odada yalnız olduğumuz için saçlarının arasına kulaklarımı saklamıyordu ama kuyruğunu yok etmişti.
Banyodan merhem ve sargı bezi alıp yatakta oturan kızıl saçlının yanına koydum.
"Ayak bileğin için, pek iyi görünmüyor." Dedim
Merheme ve sargı bezine bön bön bakıp, merhemi ayağına sürmüştü."Ah tanrım!! Lanet sokak köpekleri."
Mutfakta saatin geç olmasını dikkate almadan sandiviç hazırlıyordum, çünkü yoongi sağolsun açtım.
"Sokak köpekleriyle ne işin vardı ki?"
Bana düz bir ifadeyle bakıp 'cidden mi' bakışını atmıştı.
"Birini ayartmaya çalışıyordum, inanır mısın? Beni ısırıverdi."Benimle dalga geçtiğini anladığımda bakışlarımı ondan çekip sandiviç'i yapmaya koyuldum.
"Senin yanına gelmeye çalışırken oldu." Demişti bir süre sonra, anlamıyordum neden beni bulması ve benim yanımda kalması gerekiyordu?
Herşey o kadar saçmaydı ki, başımda yeterince dert varken bir başkasını istemiyordum.
"Jungkook? Ben bunu yapamadım sanırım." Ellerimi yıkayıp onun yanına gittiğimde sargıyı bileğine olabilicek en rastgele şekilde sarmıştı.
Sargı bezini açtım ve yavaşça düzgün bir şekilde ince bileğine sardım, tutturunca da tamam olmuştu.
Kulaklarını hafifçe oynatıp ayak bileğine baktı bir süre ve teşekkür etti.
Geri sönüp sandiviçleri aldım ve önümüze koydum.
Burnunu birkaç kez kırıştırıp kulaklarını oynattıktan sonra sandiviç'i eline alıp yemeye başladı."Biliyor musun, hala gerçek olduğuna inanamıyorum, bir çeşit kostüm gibi geliyor."
Gözlerini devirmesine şahit olmuştum.
"Bana da gerçek gibi gelmiyor, tanrım bu ne tür bir yiyecek?"
Hoşlantısız bir ifade ile ezilmiş patlicanı ekmeğin arasından çıkarıp koklamıştı.Bir insan gibi koklamıyordu, koklarken burnu aynı hayvanların bir şeyi koklarken yaptığı gibi oynuyordu minikçe.
Bir süre onu izleyip derin bir nefes vermiş, sandiviçimi bitirip tabağı kenara koyup dikleşmiştim oturduğum yerde.
"Bana olayları tam olarak açıklar mısın? Hala neden birbirimize 'bağlı' olduğumuzu anlatmadın."
Ağzı doluyken konuşmaya başlamıştı.
"Ne kadar şanssız olduğunu ikimiz de biliyoruz, e ben de şans tilkisiyim. Senin için gönderildim, hayatını düzene sokacağım ve sana yardım edeceğim! Tanrım iyilik meleği gibiyim."Son kısmı ağzının içinde geveleyip saçını geriye atarken söylemişti.
Gülüp ellerimi havaya kaldırdım ve büyü yapar bir hal aldım.
"Yarı insan...yarı tilki olma dışında büyü de mi yapıyorsun ki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Red Tail | vkook
Fanfiction"Ah ne saçmalıyorsun, senin için gönderildim ben." Kaşlarımı çatmadan edememiştim. "B-benim için mi? Sen kimsin ki!?" Kızıl saçlı çocuk üzerime eğilmekten vazgeçip ayağa kalktı ve parmak ucunda etrafında hızlıca dönüp kalın kuyruğunu kendine doladı...